Edebiyat ve sanat, milletlerin kültür bankasıdır. Bir milletin en özgün ve en değerli özelliklerini koruyan edebiyat ve sanattır. Sadece korumakla kalmaz, yeni yeni katkılar yaparak gelişmesini ve de çağdaşlaşmasını sağlarlar. Edebiyat ve sanatta yücelmek, yücelirken de özgünlüğünü korumak, bir milletin millet olarak kalmasında ve dahi gelişmesinde çok önemlidir. Böylesine önemli bir yükü omuzlayanlar ise edebiyat ve sanat kişileridir. İşte bu edebiyatçı ve sanatçılar arasından, çok nadir olarak öyle birileri çıkar ki; sadece ulusunun kültürünün korunmasına, gelişip yücelmesine katkıda bulunmakla kalmayıp, kendi çağındaki ve gelecekteki edebiyatçıları da etkileri altına alırlar. Bu tatlı etki bazen öyle yaygınlaşıp kökleşir ki hem yazanların hem de okuyanların gönüllerine ılık bir sevgi seli halinde akar. Artık o yazar, yazarlığının ötesinde bir rehber olmuştur, gönüllere giden yolun yol göstericisi olmuştur. İşte size şimdi kısaca tanıtmaya çalışacağım kişi böylesi bir ulu atamızdır. O, Türklük için, kültür değerlerimiz için, özellikle de Türkçe için tarihler boyunca kalemiyle savaşmış olanların başkomutanlarından biridir. O seçkin bir Türktür. Ve o ALİ ŞİR NEVAİ dir.
Hüseyin BAYKARA Sultan olup Herat’ta yönetimin başına geçince, ilk yaptığı işlerden birisi Semerkant’ta bulunan Ali Şir Nevai’yi yanına çağırmak oldu. Özel elçilerle ve özel bir kervanla yanına getirmek istediği arkadaşı, Baykara için çok önemliydi. İkisi de çocukluktan gençliğe adım attıklarından itibaren zorlu bir tahsil döneminde aynı okuldaydılar. Ta baştan çok iyi anlaşmışlar, samimi arkadaşlıkları onları kardeş gibi yapmıştı… Okul bittiğinde aralarında sözleşirler, kim devlet yönetiminde yetkili bir makama gelirse diğerine yardımcı olacaktı. İşte bu sözden dolayı Sultan Hüseyin BAYKARA Ali Şir NEVAİ’yi Herat’a davet etmişti…
Timur’un meliklerinden Sultan Ebu Said’in veziri Kikçine BAHŞİ’nin 1441 yılında bir oğlu oldu. Geleceğin büyük insanını yani Ali Şir NEVAİ’yi ilk önce babası eğitim ve öğretime tabi tuttu. Sonraları Horasan ve Semerkant’ta öğrenim gördü.
Sultan Hüseyin BAYKARA ilmine ve dürüstlüğüne çok güvendiği arkadaşını devletin Mühürdarlık makamına getirdi. Ali Şir NEVAİ, Devlet adamlığına başlar başlamaz çok önemli yenilikler yaptı. Örneğin vergilendirmede adaleti ve vergi toplamayı öyle bir düzene soktu ki halk çok memnun kaldı. Bu arada edebiyatçılara, müzisyenlere ve diğer sanat dallarında faaliyet gösterenlere yepyeni olanaklar sağladı, onları korudu, kolladı. Onun bu olumlu çalışmaları Sultan BAYKARA’nın gözünden kaçmadı ve arkadaşını Vezirlik makamına getirdi, neredeyse kendisi kadar yetki verdi. Sultan BAYKARA resmi gezi veya başka bir amaç için bir yere gittiğinde yerine arkadaşını bırakıyordu.
Ali Şir NEVAİ, devlet adamı olarak görevlerini üstün bir başarı ile yaparken bir taraftan da edebiyatla, şiir yazmakla uğraşıyordu. Aynı zamanda dil bilgini olduğu için o konuda da yoğun bir araştırma içine girmişti. Üstüne üstlük; mimarlık tahsil ettiğinden ve çok iyi bir mimar olduğundan ötürü, devletin imar işlerinde bizzat mimarlık yapmaktaydı. Bu kadar yük altındayken, asıl gönül verdiği edebiyat, şiir ve dil konusuna yeterince zaman ayıramadığını düşünerek vezirlikten istifa etti… Sultan BAYKARA istifasını kabul etmedi ama gönül verdiği işlere yeterince zaman ayıramaması gerekçesini de haklı bularak, bu kez Ali Şir NEVAİ’yi Esterabat Valiliğine tayin etti.
Mimarlıkta da üstün bir yeteneğe sahip olan bu seçkin atamızın mimari eserleri: Devletin her bölgesinde, özellikle de Horasan yöresinde olmak üzere 370 tane; medrese, kütüphane, hastane, kervansarayı ya sıfırdan yapmış ya da onarımını sağlamıştır. Ayrıca: Herat’ta 9 hamam, 10 konak, 17 cami, 40 kervansaray, 9 köprü ve 20 adet havuz yapımında onun imzası vardır… Daha da var; Feridüddin Attar’ın türbesi ve
Valiliği sırasında da yazarlara, şairlere, nakkaşlara ressamlara çok yardımlarda bulundu. Edebiyat ve sanatla uğraşanların rahat çalışabilmeleri için onlara destek olmak üzere vakıflar kurdu. Ve tabii kendisi de, vezirlikten valiliğe geçince biraz rahatlamış; edebiyata, şiire ve özellikle de dil bilimine daha çok zaman ayırır olmuştu… Ama zamanla, valilik görevlerinin de kendisini engellediğini düşünerek, kararlı bir şekilde 1490 yılında valilikten de istifa etti. Sultan Baykara’nın bütün ısrarlarına karşın devlet makamlarında görev almadı. Böylece edebiyat ve dilbilimi sahalarında yoğun bir çalışma içine girdi.
Ali Şir NEVAİ, iyi bir şairdi, şiir konusunda özel arkadaşlıklar kurduğu şairler vardı. Ünlü ilim adamlarından Molla Cami onun şiir arkadaşlarındandı. Ta İslamiyetten önceki devirlerde dahi biz Türklerde var olan tasavvuf anlayışı elbette Ali Şir NEVAİ’ de de vardı. O zamanda, Feridüddin Attar’ı kendi tasavvuf anlayışına yakın bulmuştur
Şimdi gelelim asıl önem verdiği dil bilimi, Türkçe ve edebiyat çalışmalarına. Ali Şir, Farsçayı çok iyi bilirdi, ayrıca Arapça da bilirdi. Eserlerinin hemen hepsi Türkçedir. Çok az sayıda Farsça eser vermiştir ama bunu Farslara ve Farsça konuşan diğerlerine ulaşabilmek için yapmıştır. Daha çok şiir şeklinde yazdı diye hafife alınmasın; yazdıkları, hem sanat olarak çok üstün hem de miktar olarak fazladır. Örneğin: LİSAN - ÜT - TAYR adlı tasavvufi eseri 3500 beyitten oluşmaktadır. Yazdıkları şöyle sınıflanabilir: 4’ü Türkçe biri Farsça olmak üzere 5 divan, 5 mesnevisinden meydana gelen ‘Hamse’si ile Türk edebiyatında ilk hamse yazan şairdir. Divanlarından başka 18 eseri daha vardır. Yazdıklarıyla bütün Türk Dünyasının, özellikle de Orta Asya Türklüğünün kültür değerlerini ortaya koymuştur. Yazdıklarının hepsini burada ayrıntıları ile sayıp dökmek mümkün değil. Amaaaa eserlerinin içinde öyle biri var ki işte o bir şaheser! Onca bilgi ve yeteneklerinin yanı sıra bir dil bilimci olan Ali Şir, Farsçayı, Arapçayı ve tabii ki Türkçeyi bilimsel olarak çok iyi incelemiştir. Bilindiği gibi dünyanın çeşitli yerlerinde ve çeşitli zamanlarda Türkçenin başına musallat olan parazit yabancı diller hep olmuştur ve halen de vardır. İşte Ali Şir’in zamanında, onun yaşadığı coğrafyada Türk diline musallat olan dil Farsça idi. Pek çok edebiyatçısı ve şairinin (bir üstünlükmüş gibi) Farsça yazıp söyledikleri bir çağda Ali Şir, derya gibi bilgisi ve mangal gibi yüreğiyle bu çarpık ve çirkin duruma karşı çıkmıştır. Kendi yöresinde kullanılan Türkçe şivesiyle yani ÇAĞATAY TÜRKÇESİ ile yazmıştır. Türkçe yazmış, Türkçeyi ve Türklüğü yüceltmiş olması elbette önemli ama o bunu yaparken edebiyat ve şiirde çok büyük bir ustalık ortaya koymuştur.
Ali Şir’in, Türkçenin ne denli üstün bir dil olduğunu ortaya koyduğu şaheserinin adı ‘MUHÂKEMETÜ’L LÜGATEYN’ yani ‘İki Dilin Mukayesesi’ dir. Tarihi değeri de yüksek olan bu bilimsel ve edebi eseri, kısa bir yazı ile ayrıntısıyla anlatmak takdir edersiniz ki olanaksız. Meseleye biraz vakıf olmanız için ben size o eşsiz eserden küçük bir paragraf sunayım:
“… Şöyle bilinir ki, Türk Fars’tan daha keskin zekalı, daha anlayışlı, daha saf, daha pek yaratılışlıdır. Fars ise ilimde ve gayret sarfıyla elde edilen bir anlayışta daha olgun ve derin görünüyor. Bu hal Türklerin doğru, dürüst, temiz niyetinden, Farsların da fen ve hikmetinden belli oluyor… Ve lâkin Türk ve Fars dilleri arasındaki kusursuzluk veya noksanlık bakımından çok büyük farklar vardır. Söz ve ibarede, kelimelerin anlam ve kavramında, Türk Fars’tan üstündür. Türkün öz dilinde öyle incelikler, güzellikler, sanatlar vardır ki inşallah yeri gelince gösterilecektir…”
Ali Şir, yukarıda belirttiği minval üzere, Türk dünyasına yepyeni bir fikir, edebi anlayış ve özgün bir akım ortaya koymuştur. Bu yeni akım Türk Dünyasında dalga dalga yayılmış, kısa zamanda Hindistan’dan başlayarak, Osmanlı İmparatorluğu kanalıyla Avrupa içlerine kadar bütün Türk ellerini sarmıştır. Söz konusu yerler şöyle özetlenebilir: Babür İmparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu, Azerbaycan, kuzeyde merkezi Kazan olmak üzere bütün o bölge ve tabii ki Orta Asya… Ali Şir’in yazdıkları hem kendi devrinde hem de sonraki zamanlarda etkili olmuş ve dahi günümüzde etkisini sürdürmektedir. Türk Dünyasında pek çok edip ve şair onu örnek almıştır. Ali Şir NEVAİ’den etkilenen şair ve ediplerden bazıları şunlardır: Osmanlı şairi Ahmet Paşa, Fuzuli, ünlü divan şairi Nedim Ali Şir’den o kadar etkilenmiş ki Çağatay Lehçesinde şiirler yazmıştır. Ziya Paşa ‘Harabat’ adını verdiği üç ciltlik antoloji eserinde Ali Şir Nevai’ye şanına yakışır genişlikte yer vermiştir. Sadece edip ve şairler mi, daha niceleri özellikle de devlet adamları da etkilenmişlerdir. Örneğin Yavuz Sultan Selim Han, o da bir Nevai hayranıydı…
Ali Şir Nevai’nin çok kitap okuduğu, büyük bir kütüphanesi olduğu biliniyor. Pek çok edip ve şairin yetişmesine önemli katkılarda bulunduğu bilinmekte… Sadece 60 yıllık bir ömre sığdırdıklarına bakınca; böyle insanların yeryüzüne nadir geldikleri, tarihte çok az rastlanmalarından anlaşılmaktadır…
Saygıdeğer atalarımızdan Ali Şir Nevai, 1501 (H.906) yılında, doğduğu kent olan Herat’ta vefat etti. Sultan Baykara onun şanına layık bir cenaze töreni düzenledi. Herat halkının cenazeye katılımı çok yoğun oldu… Türbesi Herat’tadır.
Yüzyıllar öncesinden, güzel Türkçemiz için bütün ömrünü ortaya koyan Ali Şir atamızı anarken, dilimiz nasıl bir kıskaç altında bunu görebiliyor muyuz? O kendi zamanında, kendi coğrafyasında Türk diline musallat olan Farsça’yı hedef almıştı. Bu konuda yazdıklarından kısa bir bölüm:
“… Fars dili yüksek ve derin konuları anlatmada yetersizdir. Çünkü Türkçenin oluşumumda ve konularında pek çok incelik, özgünlük vardır. İnce farklar, en uçucu kavramlar için bile kelimeler yaratılmıştır ki bilgili kimseler tarafından açıklanmazsa kolay anlaşılmaz.”
Günümüzde de başka diller güzel Türkçemizin üstüne kara bulut gibi çökmüş durumda. Düşman sinsice saldırırken ne yazık ki biz gafletteyiz. Bir kısmımız, kendi ulus bilincimizin ve kültürümüzün cahili olduğumuzdan, az bir kısmımız ise bile bile hainliklerinden yabancı dillerin, yabancı söz ve sözcüklerin paryası olmuş durumdalar.
Sevgili okuyucular, artık uyanın. Yeryüzünün en üretken, en kapsamlı ve bilimce (bilgisayar diline bile en uygun dil olan) bütün insanlığın öz dili olabilecek Türkçemizi koruyalım ve de geliştirelim. Ali Şir atamızın zamanında da dil konusunda sapıklığa düşen insanlarımız varmış. Bakın Ali Şir ata onlar için neler yazmış:
“… Türkün bilgisiz ve zavallı gençleri güzel sanarak, Farsça şiirler söylemeye özeniyorlar. İyi ve etraflı düşünseler, Türkçede bu kadar genişlikler, incelikler, derinlikler ve zenginlikler durup dururken, Türkçe şiir söylemenin ve sanat göstermenin daha kolay, şiirlerinin daha beğenilir olacağını anlarlar.”
***************************************************