Kıskançlık, bir kimsenin bir üstünlük gösterdiğinde veya sevilen birisinin, başkası ile ilgilendiği kanaatine varıldığında oluşan olumsuz bir duygudur.
Neden kıskanır insanlar?
Kıskanmanın kökeninde özgüven eksikliği ve kişinin kendisine olan yetersizlik inancı vardır. Kıskanan kişi, başkalarını kendi gözünde büyütür, kendini değersiz hisseder, kendini gerçek anlamda tanıyamaz, sürekli endişe, korku ve kaygı içindedir.
Hiç birimiz bizim için önemli değerli şeyleri kaybetmek istemeyiz.. Böyle bir ihtimal ortaya çıktığında da kıskanırız.. Kıskançlık, sahiplenme duygusu ile kaybetme korkusundan kaynaklanır.
Kıskançlık doğuştan değil, sonradan öğrenilen ve birçok insanı etkileyen, rahatsız eden bir duygudur.
Aşırı kıskançlık zararlıdır, çünkü:
Kıskanç kişi kendini geliştirmek yerine başkalarını eleştirir, yapıcı olamaz, yıkıcı bir tutum sergiler. Kendi üzerinde çalışması gerekirken, başkaları üzerinde çalışır. Onun odaklandığı nokta kendisi değil başkalarıdır. Bu süreç kişinin tekamülü önündeki en büyük engeldir.
Kıskanç kişi, sürekli korku ve kaygı içinde olduğu için, zihni sürekli beta beyin dalgasında olur. Oysa gelişme, olgunlaşma, tekamülün yolu beta dalgasından değil, alfa dalgasından geçer. Gelişmek için şükür gerekir. Şükür de beynin alfa dalgasında edilir.
Kıskançlık, sevdiği veya sahip olduğu bir şeyi kaybetmekten duyulan, belli bir düzeyde yaşandığında normal kabul edilebilen duygudur.
Aslında bütün duyguları yaşamalıyız. Kıskançlık da çoğu zaman yaşanılması doğal olan ve evrensel bir duygudur. Ancak kıskançlığın çok uçlarda yaşandığı durumlarda kıskançlık “hastalık” olarak görülür. Patolojik kıskançlık yaşayan kişiler eşlerinin kendilerini aldatıyor olduklarına yönelik hayali inançlara sahiptir. Bu da bütün iyi ilişkilere darbe indirir.
Unutmamamız gerekir: Hayat bir yolculuktur, bir süreçtir, başkalarıyla yarış değildir.
Kıskançlıklar gelişmemizi engellemesin!