Şükranın sağlığımızı korumada büyük rolü vardır. Bağışıklık hücreleri duygularımıza karşı duyarlıdır. Şükran, sevgi ve merhamet duyduğumuzda salgılanan hormonlar, kaygı, endişe veya korku duyduğumuzda salgılanan kimyasallardan farklıdır.
Kaygı, öfke veya korku aynı akyuvar hücrelerini devreye sokuyor. Bunlar saldıracakları bir şey olmasa da geride tehlikeli bir iltihap izi bırakıyor. Bu durumda sağlığımız bozuluyor. Çünkü iltihap kanser hücrelerinin besinidir.
Şükran duymak bu gereksiz etkiye karşı gelebiliyor ve bağışıklık sistemimizin kontrolden çıkmasını önlüyor. Şükran bu negatif tepkilerin birçoğunun panzehiri olabiliyor. Sevgi ve merhamet duyduğumuzda endorfin, dopamin, serotonin, ombitosin gibi kimyasallar beyne duygu mesajları iletiyor.
Şükran sevgi ve merhamet hormonları dolaşıma girdiğinde akyuvar hücreleri arazinin tehlikeden uzak ve her şeyin yolunda olduğu mesajını alıyor. Gereksiz tepkilerde bulunmuyor. Tepkinin gereksiz olduğu anlaşılınca akyuvar sayısı düşer, enflamasyonlu (iltihaplı) hücre sayısı azalır. Bu durumda kişi kendini daha iyi hisseder.
Kişinin kendini iyi hissetmesi için sahip olduklarının kıymetini bilmesi ve şükran duyması gerekir. Ancak zayıf insanlar şükran duyamazlar. Onların teşekkürleri çok kıttır ve sağlıkları da iyi değildir.
Leo Rosten’un ifadesiyle "Zalim olan zayıf kişilerdir. Sevecenlik güçlülerden beklenir....”
Şükran duyan güçlü insanlar, sahip olmadıklarına odaklanmazlar, ellerindekilerin iyi yanını görmeye çalışırlar.
Bu konuda Jiddu Krishnamurti’nin şu sözleri de çok düşündürücüdür: “Şefkatin anlamı tüm şeyler için tutkun olmaktır, yalnızca iki kişi arasında değil bütün insanlar için, yeryüzündeki tüm şeyler için, hayvanlar, ağaçlar, yeryüzünün barındırdığı her şey için.”