Bütün insanlığın düşünce ve eylem birikimi tarihin havuzunda toplanır. Bu yüzden tarih, araştırma alanı ne olursa olsun, her bilimin dalının en büyük laboratuvarıdır. Bütün bilimler tarihin büyük kütüphanesinden yararlanır. Tarihi tekrar yazmasını ve tekrar yorumlamasını bilmeyenler, gelecek kuşaklara kalacak eserler bırakamazlar. Geçmişim derinliklerinden bakmadan, gelecekte yaşanacakları tahmin etmek mümkün değildir. Geleceği geçmişten bakanlar görürler.
*
Tarihçi Arnold Toynbee’nin İstanbul’da, “Tarih Üzerine” yaptığı iki konuşmada vurguladığı gibi, her ülkede her kuşak ülkelerinin tarihini yeniden yazmak zorundadır. Tarihin olguları değişmez, ancak olguların yorumu kuşaktan kuşağa değişir. Her kuşağın dünyaya bakışı, değişik boyutlarıyla hayatı algılayışı değiştiği için, tarihin yorumlanışı da değişir. Tarihte yapılan hataların tekrarlanmasını önlemek için, tarihin sürekli yeniden yorumlanması gerekir.
*
Yahya Kemal’in şiir ve düşünce dünyasında, sedeften bir ırmak gibi Asya’dan Avrupa’ya akan, Türk tarihinin vazgeçilmez bir yeri vardır. Yahya Kemal’e göre, Anadolu’nun bin yıllık tarihi, Türk toplumunun kimliğiyle birlikte, kişiliğini de oluşturmuştur. Türkler’in düşünce eylem dünyaları, Anadolu’nun tarih ve coğrafyasıyla yoğrulmuştur. Tarih Anadolu insanının düşünce, coğrafya da eylem dünyasına yeni boyutlar kazandırmıştır. Anadolu’da tarih ve coğrafya, Türklerin, önceden okunmayan kaderleri olmuştur.
*
Mehmet Akif, Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında, nasıl savaşları şiire, şiiri de savaşlara taşımışsa, Yahya Kemal de Türklerin tarihini şiire, şiiri tarihe taşımıştır. Onlar için Anadolu tarihi ve coğrafyasıyla, bitmez tükenmez bir hazine görevi yüklenmiştir. Sadettin Ökten, “ Yahya Kemal’ in Rüzgarıyla” kitabında, Yahya Kemal’in şiirlerinden yola çıkarak, Türklerin Balkanlarda, yüzyıllarca süren ilerleyişleriyle birlikte, çekilişlerini de ayrıntılı olarak ele almış, akıcı bir dille de anlatmıştır.
*
Yahya Kemal şiir yazmamış, şiirle tarih yazmıştır. Yahya Kemal Tarihin peşinden koşmamış, tarih Yahya Kemal’in peşinden koşmuştur. Yahya Kemal tarihi aramaz, Tarih Yahya Kemal’i bulur. O büyük şair olduğu kadar, yıkılışta yükselişi gören, büyük bir tarih felsefecisidir. Yahya Kemal Türklerin Balkanlar'dan, Kafkaslar'dan, Ortadoğu'dan Anadolu’ya çekildikleri bir dönemde, karamsarlığa, kötümserliğe, ümitsizliğe düşmemiştir.
*
Yahya Kemal geçmiş yüzyılların görkemini, şiirleriyle, yazılarıyla, sohbetleriyle, Yirminci yüzyıla taşımasını bilmiştir. Onun şiirlerinde Türkler’in Anadolu’daki dokuz yüzyıllık tarihlerinin, ana dinamikleri bir büyük ressamın fırçasından çıkmış tablo gibi, bütün görkemiyle gözler önüne serilir. O tabloda Türklerin, üç kıta ve iki denizde, var oluşlarının nirengi noktaları olan, Çaldıran, Mohaç, Kosova, Niğbolu, Belgrad, Budin, Mekke, Medie, Kudüs, Mısır, Tunus, Barbaros ve Cezayir vardır.
*
Yahya Kemal Doğu’dan Batı’ya giden Türkler’i felsefe yapan bir millet olarak değil, fetih yapan bir millet olarak görmüştür. Ancak söz konusu olan fetih, silahlarla yapılan bir fetih değil, Mesnevi ile yapılan bir fetihtir. Yahya Kemel'in sohbetlerinde sürekli vurguladığı gibi, Türkler İstanbul'dan üç kıta ve iki denize açılırken, güçlerini omuzlarında taşıdıkları silahlarından değil, hafızalarında tuttukları, hiç unutmadıkları Kur'an'dan ve gönüllerinde taşıdıkları Mesnevi'den almışlardır.
*
Yahya Kemal’in düşünce ve eylem dünyasında, cihan vatandır, vatan cihandır. O cihanda İstanbul, Mekke kapısı Üsküdar ile, Medine kapısı Eyüp ile, Kudüs Kapısı Kadıköy ile ayrı bir yer tutar. Yahya Kemal çok sevdiği Yavuz Selim gibi, dünyayı bir sultana, bir medeniyete az, iki sultana, iki medeniyete çok görür. Onlar bütün dünyayı bir mescit gibi görmüşler, ezan okunan coğrafyaları vatan bilmişlerdir. Onların vatanları bütün kıtalarıyla, bütün denizleriyle dünyadır.
*
Yahya Kemal Paris’te aradığını İstanbul’da bulmuştur. İstanbul’u Topkapı’da Okunan Kur’an ve Ayasofya’da okunan ezan korumaktadır.
*
Kur'an ve ezan okunmaya devam ettikçe, Anadolu insanı, Viyana'da duran Avrupa'daki büyük ve uzun yürüyüşünü yeniden başlatacaktır.
*
Türkler yalnız Doğu Avrupa'da değil, Batı Avrupa'da da kendilerine geniş bir ekonomik ve kültürel alan açmışlardır.
*
Büyük küçük Avrupa'nın her ülkesinde birer küçük İstanbul vardır.
*
İstanbul yeniden dünyanın medeniyetler başşehri olacaktır.