“ Hafızı-ı Kütüp “ Erzurumlu İsmail Saib Sencer

Bilim ve teknolojinin aklın sınırlarını zorladığı bir çağdayız. Bu gün teknolojinin insan hayatına sunduğu olağanüstü gelişmeleri yarım asır önce hayata veda etmiş bir insanın algılaması ve kabul etmesi hayal bile edilemez.

Bu gelişmeler neticesinde dünyanın neresinde olursa olsun akıllı telefon ve bilgisayar marifetiyle her türlü bilgiye ulaşmak artık saniyeler içinde olmaktadır

Bilgisayarın hayatımıza girmediği devirlerde bu fonksiyon, olağanüstü yeteneklerle sahip, parlak zekâlı insanlar tarafından yapılmaktaydı.

O günlerde dünya üzerinde bir elin parmakları kadar az olan bu şahsiyetlerden biri de Erzurumlu İsmail Saib Sencer’dir.

Doğu ve batıya ait on binlerce kitabı hafızasında tutmasıyla tanınan Erzurumlu İsmail Saib Sencer, yerli ve yabancılar arasında “Ayaklı Kütüphane” olarak ün yapmış kendisine bu özelliğinden dolayı “Fıhrist-i Ulum”,”Canlı Bibliyoğrafya”, “Çağının Câhizi “, “Hatif-i ilm” ve” İlim müştaklarının Allâmesi” gibi unvanlar verilmiştir.

1873 yılında Erzurum’da Kasımpaşa Mahallesi’nde doğan İsmail Saib Sencer, küçük yaşta İstanbul’a gitmiş, Koca Mustafa Paşa AskerΠ Rüştiyesini  bitirmiş,  daha sonra  dinÎ ilimlere ilgi duymuş ve  Arapkirli  Abbas Şükrü Efendi ile Rizeli Hacı Ferhad Efendi’den icazet almıştır. İnsan anatomisine merakı yüzünden tıp ilmine merak salan İsmail Saib Sencer, Eczacılık Mektebi’ne yazılmış,  üç yılda Hukuk Mektebi’ne devam etmiştir. Bitmek ve tükenmek bilmeyen okuma ve öğrenme arzusuyla yanıp tutuşan İsmail Saib Sencer’in hayat felsefesinde diplomaya ulaşmak değil, bilgiye ulaşmak duygusu hep ön planda olmuştur. Her türlü canlıya saygı duyan ve bu özelliğini beslediği onlarca kediyle yansıtan İsmail Saib Sencer, yabancılar tarafından “O bizim Kâbe’mizdi” diye sahiplenilmiştir.

Kitap tutkunlarının, kütüphane sevdalılarının ve  yeryüzün de mumla adam arayanların farkında olduğu  hemşerimiz İsmail Saib Sencer’i rahmetli Abdulbaki Gölpınarlı “Ali kadar mümin, Hüseyin kadar iradeli ve mütevekkil, Gazali ve Hâce Nasîreddin kadar mütekellim, Fahri Razi kadar müfessir, Buhari  ve Küleyni kadar muhaddis, İbn Sina kadar hekim, Şeyh-i Ekber kadar âlim, Mevlâna kadar âşık ve arif, Hacı Bayram kadar vâkıf, Kınalızade kadar zifünûn bir zat tasarrufuna hacet yok “ diye  tanımlamaktadır. Mütevazi bir hayat sürmesi, evlenmemesi, kütüphanenin sıraları üzerinde yatması, dünyalık peşinde koşmaması, şan ve şöhretten uzak olması, ilme ve bilgiye olan âşkı onun hayat felsefesini yansıtması açısından önemli bir ayrıntıdır.

Mükemmel derecede Arapça ‘ya hakim olan, Farsça, Fransızca ve Almanca’yı da çok iyi bilen İsmail Saib Sencer’in, Grekçe ve Latince’yi de kavradığı söylenir. Kırk yıl Beyazıt Kütüphanesi’nin müdürlüğünü yapan ve eşsiz bilgisini müderrislik yapmakla da değerlendiren bu güzel insan, emekli olduktan sonra kalan ömrünü kendisine tahsis edilen bir ilkokulun odasında sefalet içerisinde geçirmiş ve 1940 yılında vefat etmiştir.