İsa Yusuf Alptekin Bey’in ve binlerce Doğu Türkistan şehidinin necip ruhlarına fatihalar göndererek…
Ne güzel ve ne asil bir insandı İsa Beyciğim. Kıpkızıl Çin’in işkenceci askerlerinin elinden kader arkadaşları, vefakâr eşi Fatma Hanım ve evlâtlarıyla Himalâyaların karlı, acımasız yollarından âdeta ölüme koşarcasına kaçarken arkadaşlarından çoğunu kaybetmiş, Yalkın ismindeki sevgili kızının ayağının donarak bedenini terkettiğini, kurtarılamayarak öldüğünü de görmüştü. Bir kaç filme konu olacak bu müthiş kaçış mâcerâsından sonra Türkiye’ye maddî planda herşeyden yoksun olarak ayak bassa da bu onun için yıllardır ağlayan ülkesi “Doğu Türkistan” için ümide açılan bir kapıydı. Amma ne yazık ki o kapı günümüzde olduğu gibi hep kapalı kalmış, açılmak bir yana aralanmamıştı bile…
Yalnız o günlerde İslâm’ı gerçeği ile aksettiren yazarlarıyla Türk milliyetçilerinin sesi olan bir “TERCÜMAN GAZETESİ” vardı. İşte bu yaralı, küskün, herşeylerini kaybetmiş Doğu Türkistanlılara ve onların lideri Doğu Türkistan Başvekili İsa Yusuf Alptekin’e o gazete sahip çıkmıştı. Ahmet Kabaklı Hoca’nın ve Ergun Göze’nin cesur kalemleriyle…
Bu noktada 1966 yılına kadar uzanarak eşimin henüz “Tercüman gazetesi” fıkra yazarı değil “Anadolu Sigorta”nın Hukuk müşaviri olduğu günlere dönmek, eşimle beraber “Milliyetçiler Derneği” başkanı “Sait Bilgiç Bey” ile büyük Türkçü, Cenab Şahabettin’nin oğlu “İsmet Tümtürk” Beyi de rahmetle anmak istiyorum. İsmet Tümtürk Anadolu Sigorta’nın Başhukuk müşaviri, Sait Bilgiç Bey ise Anadolu Sigorta‘nın İdare Meclisi Başkanıdır. Kimsesizliğin ve yokluğun içinde, âilece başını sokacak bir evi bile olmayan İsa Bey’in yardımına işte bu vatansever üçlü koşmuş, onların gayreti ve tanıtımıyla İsa Yusuf Bey İdare Meclisi’ne üye olarak tayin edilmiştir. Tayin zaptındaki bu cümleler Türk Hükümeti’nin yapamadığını, yapmayı aklına bile getirmediği bir vazifeyi yerine getirmesi bakımında düşündürücüdür. Tabii acı acı… “İsa Yusuf Bey hiçbir hizmet vermeyecek, hiçbir iş yapmayacak. Çünkü Türklük Dünyâsı’na yapmış olduğu hizmetler için bu makâma getirilmiştir” Anadolu Sigorta’daki bu Türklük ve vatan dostu ekibin kredi vererek onu küçücük de olsa bir ev sahibi yapmalarına da çok sevinmiştim.
Yokluk içinde çırpınan İsa Bey ve arkadaşları kadere bakın ki bu sefer de iltica ettikleri tek ümitleri, tek dayanakları olan Türkiye’nin Kızıl Çin ve komünist Rusya âşığı çeteler tarafından hallaç pamuğu gibi atıldığını görmek şansızlığını yaşayacaklar, ellerinde Gökbayrakları, sırtlarında millî kıyafetleri “Bizi görün ibret alın” diye haykırarak sokağa çıkacaklar “Allah biz bilan” diyerek içleri kan ağlayarak yürüyeceklerdi. Mao’nun eşkiyalarından kaçarak gelen bu güzel adam için Maonun Türkiye‘deki uşaklarının ellerinde Mao’nun resimlerini taşıyarak devlete karşı ayaklanmasını, zavallı babasının Bulgaristan’dan komünistlerin şerrinden korumak için kaçırdığı“Yusuf İmamoğlu” gibi milliyetçi binlerce genci delik deşik edip öldürmelerini görmek ve gördüklerine inanamamak ne müthiş bir dramdı.
1978 Senesiydi. Ecevit Başbakandı ortağı ise Erbakan Hoca idi. Çin’in Dışişleri Bakanı da kara gözümüz için değil “Aman Rusya’ya uzak durun” demek için gelmişti. Günümüzde olduğu gibi o gün de “Doğu Türkistan” korkunç bir zulüm altındaydı. Eceli ile ölenlerin cenazeleri âdeta bayrammış gibi kaldırılıyor, Doğu Türkistan’ın bahtsız Başvekili İsa Yusuf Alptekin’in ağzından insan olanın gözlerini yaşlarla dolduran bu sözler dökülüyordu: “ Bana haber gönderiyorlar… “Bizi kurtarmak için bir şeyler yapın, Amerika mı, Birleşmiş Milletler mi, hangi el bizi kurtaracaksa çabuk olsun. Zira toptan imha tehlikesiyle karşı karşıyayız. Çabuk olun… Eğer bir şey yapmıyorsanız, atom silâhına sahip bir devlete rica edin, bir kaç atom bombasıyla bizi imha etsin de bu zalim ve eşi bulunmaz canavarlıktan, Kızıl Çin Emperyalizminden toptan ölerek kurtulalım hiç olmazsa.” Her vesile ile tekrarladığı bu sözler de çok acıydı: “ Himayeyi hayvan cemiyetleri var ama bizleri koruyan kimse yok” İsa Bey doğru söylüyordu Aynı zulmün kurbanı bir Dalay Lama’yı Amerika dâhil bütün Batı Dünyası koruyor ve sahip çıkıyordu da ona aldıran olmuyordu. Çünkü o Türktü ve Müslümandı…
Evet 1978 senesiydi Ecevit Başbakandı ortağı ise Erbakan Hoca’ydı. Çin Dışişleri bakanı misafirimizdi… Sokaklarımız Mihri Belli’nin “AYDINLIK’ı, Doğan Avcıoğlu’nun DEVRİM’i Doğan Özgüden’in ANT’ı, Doğu Perinçek’in DEVRİMCİ AYDINLIK’ı tarafından beyinleri yıkanmış Leninci Stalinci, Maocu Rus ve Kızıl Çin hayranı sol yumrukları havada bir gençliğin istilâsı altındaydı. Başbakan Ecevit işte bu atmosferde ve Çin’in tutsağı Doğu Türkistan kan ağlarken Kızıl Çin Dışişleri Bakanı’na “Bizim Çin’le aramızda hiçbir meselemiz yoktur” deyivermişti.
Mao’nun kızıl askerlerinden mucize kabilinden canını zor kurtarararak kaçan, Doğu Türkistan Başvekili olarak pek çok devlet başkanıyla konuşan İsa Yusuf Bey bir kere daha yıkılmıştı. Artık çok iyi anlamıştı ki Türk’ün ezeli düşmanı Kızıl Çin ile belki mücâdele edebilirdi ama kendi soyundan gelen bu kızıllaşmış Maocu, Leninci, Stalinci kişilerle mücâdele edemezdi. Edemedi de… İsa Bey son nefesini Türklük dâvâsına yabancı, Türk’ün ve onun değerlerine düşman bu Rusçu, Maocu Komünist sözde aydınları, onların beyinlerini yıkayarak sokağa saldıkları zavallı gençleri seyrederek ümitleri tükenmiş olarak 1995 yılının Aralık ayının 17. Günü verdi.
Son nefesine kadar Tercüman’daki köşesinde olduğu gibi her yerde, her mekânda Türk’ün yanında, onun karşısındaki soysuzların ise korkusuzca hep karşısında olan Ergun Göze 14.6.1978 tarihinde her zaman olduğu gibi gene bu satırlarla içini dökmüştü: “ … Çin Dışişleri Bakanı buraya “Sovyetlere fazla yanaşma” demeye geldi… Peki amma şu Doğu Türkistan’ı biraz ferahlatın, buraya ailelerini görmek için geleceklere vize verin, kültür değerlerine dokunmayın”diyecek gerçek bir Türk Başbakanı bulamadı. Tabii sevine sevine gidecek… Ve Doğu Türkistan’ın ensesindeki boyunduruk biraz daha boğucu hâle gelecek…”
Yıl 2015’di… Hiçbir şey değişmemişti. Doğu Türkistan sessiz çığlıklarla, göz yaşlarını kalbine gömerek hâlâ ağlıyordu. Eceli ile ölenlerin ardından gözyaşlarının arkadaşlığında bayram yaparak… Doğu Türkistan’ın bahtsız kahraman evlâdı İsa Yusuf Alptekin’in ise kemikleri sızlıyordu. Bütün Doğu Türkistan şehitlerinin de…
Ergun Göze 20.11.1971’de, Doğu Türkistan’ın bu gün olduğu gibi Kızıl Çin’in zulmü altında eceliyle ölmeyi bayram saydığı, korkunç işkenceler altında inlediği, bütün mal ve mülklerine el konduğu, dinî vazifelerini yapmaktan men edildiği, Maocular dâhil bütün Stalinci, Leninci beyni yıkanmış yığınların sokakları işgal ettiği günlerde her zamanki gibi vatanı için kan ağlayarak başımızda bulunanlara kalemiyle haykırır gibi sormuştu:
“ Nerede AP? İsmet Paşa’yı yüz küsur Azeri’yi Rusya’ya teslim edip fırınlatmakla haklı olarak itham edenler nerede?
Nerede DP? Onun Milliyetçiler Derneğinden müdevver “ İnsanlara hürriyet, Milletlere istiklâl” prensibinin lideri Bozbeyli?.. Nerede son günlerde iyi konuşamıyor diyenlere inat, kongrelerde ateşli konuşmalar yapan Dr. Sadettin Bilgiç? Nerede “Taşkente Doğru”nun yazarı Mehmet Turgut?...
Nerede Feyzioğlu
Nerede Tural
Nerede Erbakan?”
Ben de günümüzün saygı değer bütün basın mensupları namına soruyorum:
Sabık Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül nerede? 2009 Haziranı’nda yaptığı Doğu Türkistan gezisinden üç gün sonra katledilen bir tek sualin bile konusu olamayan 700 Uygur Türkünü unuttu mu?
Ve Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan nerede? 2012 Nisan’ında Başbakan olarak Doğu Türkistan’a yaptığı seyahatte 2009 katliamının acısını ve korkusunu yaşayan Sincan’ın mahkûm ve esir valisi’nin, Pazara kadar yürüyelim teklifini nazikçe geri çevirişini, soydaşlarımızın alkışlamaktan çekinerek yanlarına düşen korkak ve titrek elleri hâfızasından silinip gitti mi?
Ve bu ziyarette Dışişleri Bakanı olarak refakat eden, bu acı olayların şâhidi, Ergun Göze’nin yazıları ile büyüdüğünü söylemek kadirbilirliğini göstererek bana başsağlığı dilemek lûtfunda da bulunan, bu gibi konularda hassas olduğunu zannettiğimiz sabık Başbakanımız sayın Ahmet Davutoğlu da nerede? Türklük meselesindeki hassasiyetini yoksa kayıp mı etti?
Artık iyice anlaşıldı ki Kızıl Çin’le aramızdaki tek mühim mesele ticarettir ve Başbakan Ecevit’in 1978 yılında noktayı koyduğu gibi “ Bizim Çin’le aramızda konuşmaya değer hiç bir meselemiz yoktur” Yâni Kızıl Çin 1978’de nüfusu on beş milyon olan Doğu Türkistan’da bunca işkence ve katliamdan sonra arta kalanları da artık keyfince kesebilir, çok meşhur olan işkenceleriyle tek türk kalmayana kadar öldürebilir.