Bundan önceki yazımda 30 Kasım Cumartesi günü Selanik’in gezilebilecek yerlerini gezdikten sonra saat 17.oo ye doğru kalacağımız Cabsis Hotele geldiğimizden bahsetmiştim. Gezi programına göre akşam saat 19.oo’da Yunanlıların meşhur tavernalarından birisine gitmemiz icap ediyordu. Nitekim otelde biraz dinlendikten sonra Saat 19.oo’a doğru yürüyüş mesafesinde bulunan tavernaya hep beraber gittik. Buraya gelmeden önce ben tavernayı hayalimde daha başka bir şekilde tahayyül ediyordum. Tavernayı görünce hayretimi mucip oldu. Zira, hiç bir hususiyeti olmayan sıradan bir lokanta görünümündeydi. Tek özelliği canlı müzik olmasıydı. Geldiğimiz sokak tamamen tavernalar ile dolu idi. Hani bizde barlar sokağı denen yerler vardır ya, işte onun gibi bir yer.
Tavernaya girdikten sonra bize ayrılan yerlere oturduk. Biraz sonra yemek servisi yapılmaya başladı. Önden verilen bazı yiyeceklerden sonra ana yemek olarak tercihlerimiz soruldu. Muhtelif alternatifler olmakla beraber, arkadaşların umumiyetle tercihi balık oldu. Balıklardan da daha ziyade barbun balığı rağbet gördü diyebilirim. Barbunlar oldukça iri ve güzel pişirilmişti. Bize ikram edilen yemekleri afiyetle yerken bir taraftan da canlı müzik programı başlamıştı. Çalınan müzikler söylenen şarkılar bizim Anadolu müziğini çok andırıyordu. Bu arada, başta mastika ve Üsküdar’a gider iken aldı da bir yağmur türküleri olmak üzere, birçok Türkçe oyun havası çaldılar. Kendimizi sanki Türkiye’de hissettik. Yunanlılar ve bizim ekiptekiler karışık olarak bir hayli oynadı. Bu arada şu hususu da ifade edelim ki, tavernalar da eskiden adet olan tabak kırmayı yasaklamışlar. Sadece Atina’da yasak değilmiş. İyi de yapmışlar Bunun yerine peçete kâğıdı atıyorlar. Tavernadan saat 12.oo’den sonra ayrıldık. Bu arada şahıs başına 25 € hesap ödedik. Artık bunun Türk parası olarak karşılığını siz hesap edin. Bu vesile ile şu hususu ifade edeyim ki, tavernalar bize göre değil. Ne var ki, bu suretle Yunanlıların taverna dedikleri yeri görmüş olduk.
Otele geldikten sonra rehberimiz sabah saat 7.30’daki kahvaltıyı müteakip, saat 8.30’da otelden ayrılarak geziye kaldığımız yerden devam edeceğimizi söyledi. Bunun üzerine erkenden yatıp uyuduk. Zira, bir önceki gecenin uykusuzluğu sebebiyle de bir hayli yorulmuştuk. Akşamdan yapılan tebligat mucibince sabah kahvaltısından sonra eşyalarımızı alarak saat tam 8.30’da otelin önünde hazır olduk. Arabaya binerek bir gün önceki kaldığımız yerden devam etmek üzere, yeni günün programına başladık. Bugünkü programda Kavala gezisi vardı. Ancak Kavala’ya gitmeden önce rehberimiz bize bir Selanik turu daha yaptırdı.
Bu tur esnasında Osmanlı Döneminden kalma birçok eserleri daha görme imkânımız oldu. Bu cümleden olarak, önemli bir eser olan Selanik Valilik Binasını gördük. Verilen bilgiye göre bu bina İtalyan Mimar Vitollana Poselli tarafından 1891 yılında bitirilmiş. Padişah V. Mehmet Selanik’i ziyareti esnasında bu binada kalmış. 1953 yılında restore edilen bina, halen Makedonya ve Trakya Bakanlığı olarak kullanılıyormuş.
Bir önemli Osmanlı eseri olarak da Alaca İmaret Camii’ni tanıttılar. Bu camiyi Fatih Sultan Mehmet dönemi Sadrazamlarından İshak Paşa 1484 Yılında yaptırmış olup, ne acıdır ki evvelce ibadete kapalı olan bu cami 1986 tarihinden itibaren de konser, sergi ve sergi ve birtakım kültürel faaliyetleri için kullanılmaya başlanmış. Osmanlı hiçbir zaman gayri Müslimlere ait dini bir yapıyı eğlence yeri olarak kullanmamıştır. Sadece birkaç kiliseyi camiye çevirmiş o kadar. Diğerleri ise, halen gayri Müslimlerin ibadetine açık bulunmaktadır. 500 yüz yıla yakın Osmanlının hükmettiği Selanik’te ise, camiler ya kiliseye çevrilmiş veyahut ta ibadete kapalıdır. Minarelerin tamamını ise, yıkmışlar, ayakta kalan bir tek minare bulunmamaktadır. Tabii ki, bu husus çok hüzün verici bir durum arz etmektedir.
Selanik’te bulunan Osmanlı eserlerinin hepsini yer darlığı sebebiyle tanıtma imkânı olmadığı için diğerlerinin sadece isimlerinden bahsetmekle yetineceğim. Yeni Hamam, Hamza Bey Cami, Bey Hamamı (Cennet Hamamı), Mehmet ve Ahmet Kapancı Köşkü.
Bunlar görme imkânı bulduklarımız. Bir de göremediğimiz daha birçok Osmanlı eseri var ki, onların isimlerini yazmıyorum. Bu şekilde cadde ve sokakları gezerek Selanik sırtlarına çıktık. Burası şehrin en tepe noktası. Buradan şehrin ve Ege Denizinin görüntüsü çok güzel bir manzara teşkil ediyor.
Burada Osmanlı eseri olarak Yedi Kuleyi de görme imkânımız oldu. Bu kule, 1431 Yılında Çavuş Bey tarafından yaptırılmış.
.
Burada, ilk göze çarpan Osmanlıdan kalma eser olarak Kavalalı Mehmet Ali Paşanın doğduğu şehre bağış olarak yaptırmış olduğu İmarettir.18 kubbesiyle dikkati çeken İmaret, Vakıf olarak kullanılmakta iken, 1970 yılından itibaren 5 yıldızlı otel olarak hizmet vermeye başlamış. Kavalalı Mehmet Ali Paşa Osmanlı’ya ihanet ettiği için Yunanlılar tarafından çok seviliyor. Yani düşmanımın düşmanı, benim dostumdur prensibini uyguluyorlar. Paşayı çok seven Yunanlılar onun evini müze haline getirmişler. Giriş ücreti 3 €’dur. 1780’li yıllarda yapılmış olan konak, iki katlı olup, haremlik ve selamlık olmak üzere iki bölümden meydana gelmektedir. Bu konağın karşısındaki tepede ve deniz kenarında bir cami bulunmakta ise de, maalesef ibadete kapalıdır. Esasen. Kavala’da da Selanik’te olduğu gibi ibadete açık hiçbir cami yoktur.
Kavala’da Osmanlı döneminden kalma bir de çok güzel İbrahim Paşa Camii bulunmaktadır. 1530 Yılında Sadrazam Pargalı İbrahim Paşa tarafından yaptırılan bu cami ne yazıktır ki, Yunanlıların eline geçtikten sonra Aziz Nikola Ortodoks Kilisesi yapılmış. Minaresi de kısaltılarak çan Kulesi haline getirilmiştir.
Kavala’da görülecek daha başka Osmanlı eserleri de bulunmaktadır. Bunlar arasında Tütün Müzesi, Tarihi Su Kemerleri sayılabilir. Kısaca ifade etmek icap ederse, Kavala, Arnavut Kaldırım taşları ile döşenmiş sokakları ve cumbalı evleri ile halis muhlis tam bir Anadolu kasabası görünümündedir. Yegâne üzüntü veren husus ise, ibadete kapalı olan camileri, yıkılan minareleri ve susturulan ezan sesidir.
Verilen serbest saatte öğlen namazını kılmak için uygun bir yer aradık ise de bulamadık. Bunun Üzerine Aziz Nikola Kilisesi’nin bir köşesinde kılalım bari diyerek kiliseye gittik. Fakat o gün Pazar olduğu için içeride ayin yapıyorlardı. Biz de, ‘Yeryüzü bana mescit kılındı’ hadisi şerifi mucibince, tarihi Su Kemerlerinin altında bulunan çayırların üzerinde, gelip geçen Yunanlılara aldırmadan, Allah’ın izniyle Öğle Namazını kıldık.
Kavala’daki, gezimiz saat 15.oo’e doğru tamamlandığı için arabaya binerek Kavala’ya elveda diyerek ayrıldık. Rehberimiz bizi Kavala’nın çıkışında bulunan meşhur Kavala Kurabiyesinin yapıldığı imalathaneye götürdü. Burada çalışanların Türkçe konuşmaları sebebiyle de hatırı sayılır bir alışveriş yapıldı. Alışverişler yapıldıktan sonra Memleketimize dönmek üzere yola çıktık. Dönüş yolumuzun üzerinde Gümülcine bulunuyordu.
Gümülcine’ye doğru yol alırken, biraz uzaktan olmakla beraber, karşıdan da olsa isimlerini çokça duyduğumuz Serez, İskeçe ve Drama gibi yerleşim yerlerini de görme imkânımız oldu. Bu şekilde saat 17.oo’ye doğru Gümülcine’ye geldik. Bu defa gündüz olduğu için şehri görebildik. Şehirde görünürde iki, minareli, ibadete açık cami olduğunu gördük. Tabii ki bu durum memnuniyet verici idi. Şehirde Türk nüfusun çoğunluğu teşkil etiği ifade edildi. Burada şehir içerisinde biraz dolaştıktan sonra saat 18.oo sıralarında Türkiye’ye müteveccihen hareket ettik. Bu arada rehberimiz Nesrin Haliloğlu bizden ayrıldı.
Rahat bir yolculuktan sonra hayırlısı ile saat 20.oo sıralarında İpsala Sınır Kapısına geldik. Bu defa kapı, biraz kalabalık idi. Bu sebeple burada bir saate yakın bekledik. Bu bekleme esnasında, arkadaşlar Yunanistan tarafında bulunan alışveriş yerinden bir hayli alışveriş yaptılar. Yunanistan tarafındaki pasaport kontrolleri tamamlandıktan sonra Türkiye tarafına geçtik. Burada da kontrollerin yapılmasını müteakip, yola devam ederek, 02.12. 2019 Pazartesi günü saat 02.oo’de İzmit’e geldik.. Allah’ın izniyle, çok güzel ve hiçbir sıkıntı ile karşılaşmadan faydalı bir seyahat yaptık diyebilirim.
Böylece, Selanik ve Kavala Seyahati tamamlanmış oldu..Bu vesileyle seyahati tertip eden ve seyahat boyunca bütün arkadaşlar ile yakından alakadar olan başta, Oktay Nas olmak üzere, Hakan Önerden’e, Hüseyin Akçay’a, bize iki gün boyunca güzel bir rehberlik yapan Nesrin Haliloğlu’na, 42 kişilik kafileyi çok rahat bir şekilde sağ salim Yunanistan’a götürüp, getiren kaptanlarımız Ramazan Taşkın, ve Hüseyin Ahcı’ya hassaten ayrı ayrı teşekkür ederim. 17.12. 2019 ( B İ T T İ )