Vicdan, içimizdeki ahlaki yasadır. Ahlaki yasa ile davranışın örtüşmesidir. Birçok kimse, vicdanın, Tanrının çocuklarına seslenmesi olduğuna inanır. Pek çok düşünür neyin iyi neyin kötü, neyin doğru neyin yanlış olduğuna ilişkin insanın içinde bir duygunun varlığını kabul eder.
İnsanlar vicdanlarına göre çalıştıklarında, zihinleri bütünlük ve huzura kavuşur. Vicdanlarına göre yaşamayan insanlar ise içsel bütünlüğü ve zihin huzurunu yaşayamazlar. Çünkü onların ilişkilerini egoları kontrol eder.
Az veya çok tanınmış ve etkisi büyük olmuş insanların en büyük özellikleri vizyona, disipline, tutkuya ve vicdana sahip olmalarıdır.
Kişinin vizyonunu, disiplinini ve tutkusunu vicdanı yönettiğinde liderlik başlar. Başka bir ifadeye ahlaki yetki olmadan resmi otorite başarısız olur.
Büyük Lider Atatürk’ün, vizyonunu, disiplinini ve tutkusunu vicdanı yönetmişti. Büyük lideri büyük başarıya götüren vicdanıydı.
Vizyon, zihin gözüyle geleceği görmektir. Vizyon uygulamalı hayal gücüdür. Her şey iki kere yaratılır. İlki zihinsel, ikincisi ise fiziksel yaradılış.
Disiplin, vizyonu gerçekleştirmek için gereken fedakarlık ve iş bitirmedir. Disiplinli olanlar gerçekten özgürdür. Disiplinli olmayanlar, ruh hallerinin, istek ve tutkularının köleleridir.
Tutku, şevk ve istek duymadır. Tutku, insanı sorunun parçası olmaktan kurtarır, çözümün parçası durumuna getirir. Yunan kökenli bir felsefe iş yapma konusunda şöyle bir sıralama orta koymaktadır: “Kendini tanı, kendini kontrol et, kendini ver.”
Konuyu açıklığa kavuşturmak için yakın tarihten örnekler verelim:
George Washington, bağımsız ve birleşik bir millet kurma vizyonuna sahipti. Askerlerin kaçmasını engellemek için kendini disiplin altına aldı. Özgürlük ülküsüne tutkundu. Washington, vizyonu, disiplini, tutkusu ve vicdanı sayesinde amacına ulaşmıştır.
Mohoandas K. Gandi’nin ömür boyu atanmış veya seçilmiş bir grevi yoktu. Bununla birlikte Hindistan’ın bağımsız bir devlet olmasında büyük rolü vardır. Resmi otoritesi yoktu ama, ahlaki otoritesi o kadar güçlüydü ki sonunda politik iradeyi şekillendirmişti. Kendi hayatını, ülkedeki yabancı toplulukların ve Britanyalıların içlerinde yaşayan evrensel vicdani çok güçlü bir farkındalıkla yönetti. Gandi’nin vizyonunu, disiplinini ve tutkusunu vicdanı yönetiyordu. Ahlaki otoritesi vardı ama, resmi otoritesi yoktu. Sonuçta dünyadaki en büyük ikinci ülkenin önderi ve kurucusu oldu.
Adolf Hitler, bin yıl hüküm sürecek üstün Arı Irk vizyonunu tutkuyla dile getirmişti. Dünyanın görmüş olduğu en disiplinli askeri ve sanayi mekanizmalarından birini oluşturmuştu. Nefret ve yıkıma yönlendirdiği kitlelerde fanatik bir bağlılık ve korku uyandıran ateşli hitabeti, onun dahice duygusal zekasını açıkça göstermiştir. Fakat Hitler'in vizyonunu, disiplinini ve tutkusunu vicdanı yönetememiştir. Hitler ego tarafından yönlendiriliyordu. Vicdan eksikliği onun çöküşüne yol açtı.
Stephen R. Covey, Liderlik ve vicdan arasındaki ilişkiyi aşağıdaki gibi bir şekille ortaya koymaktadır (s. 344).
Yüksek ahlaki otoriteyi sahip insanlara eninde sonunda resmi yetkinin de verildiğini tarih bize göstermektedir. Güney Afrika’nın Mandelası gibi .
Yüce peygamberimiz buyuruyor ki: “İki nimet vardır ki insanların çoğu onun kıymetini bilmezler: Vücut sağlığı ve vicdan rahatlığı.
KULLANILAN KAYNAKLAR
COVEY, Stephen, 8.inci Alışkanlık- Bütünlüğe Doğru, çev. SezerSonur- Çağlayan Erendağ, Sistem yayıncılık, İstanbul, 2005.
ÖZKAN, Zülfikar. Bilincin Gücü, Hayat Yayınları, İstanbul, 2002.
ÖZKAN, Zülfikar. Bilgeliğe Yöneliş, Hayat Yayınları, İstanbul, 2013.