Türkiye’nin Doğu ve Batı ile bütünleşme sürecinin, hız ve yoğunluk kazandığı bir dönemde, Müslümanlar ile Hıristiyanlar arasındaki ekonomik, siyasal ve kültürel ilişkilerin tarihi gelişimi, her iki din için de büyük önem taşımaktadır. Aynı kaynaklardan beslenen iki kültürün, birbiriyle karşılaşması, İslam’ın doğuş yıllarına kadar uzanır. O yıllardan bugüne, iki dünyanın birbiriyle savaştığı dönemler olduğu gibi, barış içinde birlikte yaşadığı dönemler de olmuştur.
*
Dünyada Müslüman ve Hristiyan ülkeler arasındaki ilişkiler, yeni bir döneme girmektedir. Bunun için dünyanın bütün ülkelerinde, iki dinin, iki kültürün birbirine etkilerini ele alan toplantılar yapılmaktadır. Avrupa kültürünün inkarı mümkün olmayan, ana kaynaklarından biri olan, İslam medeniyetinin değişik alanlardaki etkilerinin, tarihsel gelişimini ele alan, Doğu’da ve Batı’da çok sayıda araştırma yapılmıştır. Yeni dönemde bütün insanlığı kucaklayan, insanlığın ortak mirası, kutsal kültür büyük önem kazanmıştır.
*
Bekir Karlığa’nın “İslam Düşüncesinin Batı Düşüncesine Etkileri” çalışmasında vurguladığı gibi: “Uygarlıkların temelini oluşturan bilim ve düşünce insanlığın ortak değeridir. Her toplum bu ortak değere kendi kabiliyeti ve çabası nispetinde katkıda bulunmuş ve tarihin belirli zamanlarında, ona kendi rengini vermiştir.” Cevdet Paşa’nın benzetmesiyle, düşünce ve medeniyet, bir genç kız gibi, Babil, Mısır, Yunan, Roma, İslam ve Batı arasında, kendisine saygı ve sevgi gösterenlere yaklaşmış, saygı ve sevgi göstermeyenlerden de uzaklaşmıştır.
*
Değişik ekonomik ve kültürel boyutlarıyla, dünyanın güç ve zenginliği, Avrupa merkezli Batı’da toplanmışsa, bu başarıda Yunan ve Roma’dan daha çok, İlk Peygamber Adem ile başlayan, Son Peygamber Muhammed ile tamamlanan, kutsal kültürün belirleyici bir yeri vardır. Kutsal gelenek ve üç büyük kitaplı din, İbrahim Peygamberde birleşirler. İslam’ın ana kaynaklarına dayanmadan, Zebur, Tevrat ve İncil ile birlikte, bütün peygamberlerin saygı gördüğü, bir dünya barışının temelleri atılamaz. İslamsız bir Avrupa, bir Asya, bir Afrika ve bir Amerika olmaz.
*
Savaşsız bir Asya, bir Afrika, bir Avrupa için, Avustralya’dan Amerika’ya kadar bütün Hıristiyanların, yeniden kutsal geleneğin ortak nirengi noktası, İbrahim Peygambere dönmeleri ve onun çağrısına kulak vermeleri gerekir. İslam dünyası da bütün kötülüklerin, Yunan ve Roma’nın varisleri olan, Batılılardan kaynaklandığı yargısını gözden geçirmelidir. Dünya barışının geleceği, Museviler, Hristiyanlar ve Müslümanların, kutsal kültürün ortak mirasına, gösterecekleri saygıyla birlikte, verecekleri öneme bağlıdır. Dünyada gerçekten daha güzel yol gösterici yoktur.
*
Batı dünyasının İslam dünyasına, İslam dünyasının Batı dünyasına açılmak zorunda olduğu bir dönemde, Avrupa’da yok sayılan Sicilya, Endülüs ve Osmanlı mirasının, bütün ayrıntılarıyla bugüne taşıma zamanı gelmiştir. Sigrid Hunke’nin “Avrupa’nın Üzerine Doğan İslam Güneşi” araştırmasında, açıkça ortaya koyduğu gibi, artık Avrupalılar Mısır ve Babil’e kısaca dokunduktan sonra, Yunan ve Roma’yı uzun uzun anlatarak, bin yıl sanki hiç yaşanmamışçasına, Rönesans’a geçme huyundan vazgeçmelidirler.
*
Dünyada “Gerçeği aramaktan daha büyük değer yoktur” diyen, Alain’e hak verme zamanı gelmiştir.
*
İnsanlığın düşünce ve eylem tarihinde gerçeği aramak, her dönemde uzun ve çileli olmuştur.
*
Batının bilimsel ve teknolojik başarılarıyla, gerçeğin meşalesi söndürülemez.