Yazdığı kitapların hepsi kıymetlidir. Bâzıları farklı yönleriyle dikkat çekiyor.
‘Bulunmuş Defterden Cuma Düşünceleri’ Farklı bir eserdir.
Ergun Göze bu eserini kaleme almasının sebebini şöyle açıklıyor:
‘Bu yazıları sâdece okuyucularım için değil, biraz da kendim için yazdım. Çünkü politika bulutlarının karattığı, menfaatlerin çarpıştığı ve insânî duyguların kısırlaştığı o günlerde hâtıralara, gençliğin ve çocukluğun temiz duygularına dönmek, huzur bulmak, benim için de bir ihtiyaçtı.’
Şüphesiz kitabı okuyanlar da sayfalar ve satırlar arasında en az yazarı kadar huzur buluyor.
Beşinci yazıdan tadımlık bir bölüm:
Çocuktum. O ihtiyar ise bizim inşaatın bekçisiydi. Müteahhidin şefkati gereği kendisine belki boğaz tokluğuna iş verilmiş bir bekçi. Akşam ezanı yaklaşırken ben inşaat malzemeleri arasında oynuyordum. O ise abdest alıyordu. Damarlı kollarından suyun akışını ve çimento tozlarının üzerinde iz bırakışını bugün gibi hatırlıyorum. Ne kadar güzeldi abdest alması, ne kadar ahenkli. Ben tahta parçalarına, hele şekillilerine bayılıyordum. O kadar dalmışım ki namaz kılışını görmedim bile. O şimdi karanlık çökerken, kerestelerin üzerine sofrasını kurmuş ve çocuğunu da yanına almıştı. Sofrası diyorum ya o gün bile hayret etmiştim. Sâdece salatalık ve ekmekten ibâretti. Hayretle bakışımı neye yordu bilmem veya belki de fark etmedi, anlamadı. Tuttu bana bir dilim salatalık uzattı. Uzatışındaki candan cömertliği, ikram zevkini ondan sonra kimsede görmedim. Bu benim milletime, benim milletimin gerçek evlatlarına has ve artık çok azalmış bulunan bir büyük hasletti.
Çok sonra anladım ki herkes sâdece kendisine cömert. Bu bakımdan kendi nefsine bile harcayamayan samîmi cimrileri o günden beri, sâdece kendi nefislerine cömert olanlara tercih etsem mi diye düşünür oldum
*** Bir başka bölümde devam ediyor:
Bütün hatipler camilerde ‘Veren el alan elden hayırlıdır’ diyor. Ama bunu yapabiliyorlar mı? Bir defa, durumları buna hiç müsâit değil... Yâni mâlî durumları… Hiç birisi daha hayırlı bir el olmak imkânına mâlik değil. Belki birçokları tam aksi... Bu tezat çemberini nasıl kırmalı? İktisadî yoldan mı? Ruhi yoldan mı?
Bu hususta bir menkıbe hatırlarım. İslâm büyüklerinden birisine teklifte bulunurlar: ‘Bin altınım var, sana versem ne dersin?’
-İyi olur... Verirsen senin için iyi olur. Vermezsen benim için...
Acaba, hangi Müslüman ‘Vermezsen benim için iyi olur’ diyebilir. Yok mudur böyleleri? Vardır tabii. Ama ne kadar azdır…
Sayfaların her birinde İslâm’ın sarıp sarmalayan sımsıcak kuşatıcılığı ile sevgi ateşine körük basılıyor.
***
Çanakkale’de yemekli bir toplantıda Marksist Fransız bayan diyor ki: ‘Mehmetçiğin Çanakkale’de direnişinin neticesinde Rusya’da çarlık yıkıldı, Komünist ihtilali başarıya ulaştı… Kadehimi Mehmetçiğin şerefine kaldırıyorum.’
Kendi kendine, ‘Mehmetçiğin şerefine kadeh kaldırmak… Rezalete bakın… Onu pataklamalıyım’ diye düşünüyor. Söz istiyor.
Diyor ki:
-Misis Fildings. Bütün Avrupa burada Türk’e çullandı. Hem de en kahpe bir şekilde. Karşımıza Müslüman askerleri çıkardılar ‘Halifeyi Almanlar esir aldı, O’nu kurtarmak için harbedin’ diyerek. Türk siperlerinde ezan okunduğunu duyan birçok Hintli Müslüman cephe değiştirdi yahut kaçtı veya isyan etti. Avrupa burada, insanlığa ihânet etti. Çörçil, zehirli gaz kullanılmasını emretti. Türkler burada, bütün târihlerinin hesabını verdiler âdeta. Şehitlikte yarıştılar. Bunun ne demek olduğunu siz anlamazsınız Misis.
Sizin lügatte bu mefhumu anlatacak kelime yoktur. Sizde öldürmek vardır sâdece.
Evet, ama Türk’e bu ihâneti yapanların da bütün târihlerinin hesabını vermeleri lâzımdı. Allah, kendisi uğruna oluk gibi kan akıtmış bu millete zulmedenleri cezalandırmak için, bu işin neticesine komünizmi bağladı. Siz, işte bu cezanın mahkûmusunuz.
Bunun için, kapitalist bir cemiyette doğup Marksist oluyorsunuz. Ama mühim olan komünist bir cemiyette olup da komünist olmak… Niçin gidip yerleşmiyorsunuz bir komünist memlekete?
Bütün dünya Avrupa ve ABD bugün komünist dünyanın tehdidi altında zangır zangır titriyor. Türklere ettiğini çekiyor.
Hepsi şaşırmıştı. İlâve ediyorum: ‘Merak etmeyin komünizm belasından sizleri yine Türkler kurtaracaktır.’
Bayan soruyor?
-Nasıl?
Sâkin cevap veriyorum:
‘Ay! Bilmiyor musunuz, yakın bir gelecekte Rusya'da Müslüman nüfus Slav nüfusu geçecek.’
Tam bu esnada tepedeki köyden ezan sesi geliyor.
Takılıyorum, ‘Bakın inanmazsanız işte dinleyin’ diyorum. Ve arabama binip köye çıkıyorum. Şehit ruhları arasında namaz ne kadar başka...
Daha muhteşemleri sonraki sayfalarda…
Bu satırlar bir-iki saatte okunup bitirilmek üzere iki kapak arasında beklerken, teselliyi yoga yapmakta, meditasyonda veya işrette, şehvette, şöhrette, deizmde ve ateizmde arayan insanlarımızın, husûsen de gençlerimizin bulunması ne hazin tecellidir… (DEVAM EDECEK)