Türkiye Eğitim Sen Sendikası (T.E.S.) Kocaeli Şube Başkanlığı tarafından, 29 Kasım – 01 Aralık 2019 tarihleri arasında tertip edilen Selanik – Kavala seyahatine iştirak etme imkanım oldu. Sendikanın yapmış olduğu gezi programına göre 29 Kasım 2019 Cuma günü Saat 22.oo de İzmit Eski Perşembe Pazarı’nın bulunduğu yerden hareket etmemiz icap ediyordu. Nitekim Seyahate iştirak edecek olan arkadaşların tamamı tam vaktinde toplantı mahalline geldikleri için araba tespit edilen saatte hareket etti. Bu husus daha seyahatin başında, gezinin bir disiplin dâhilinde geçeceğinin bir işaretiydi. Nitekim de öyle oldu. Bütün arkadaşlar gezi esnasında hareket saatlerine azami derecede riayet etmeleri sebebiyle gezi programında herhangi bir aksama meydana gelmedi. Memnuniyetle ifade edeyim ki, bu husus takdire şayan bir durumdur.
42 kişilik bir ekiple İzmit’ten hareket eden arabamızın ilk durağı dört saate yakın bir yolculuktan sonra İpsala Sınır Kapısı oldu. Buraya geldiğimizde, şans eseri geçiş için bekleyen hiçbir araba yoktu. Bu itibarla, pasaport kontrollerimiz çok kısa bir zamanda yapıldı. Yunanistan tarafındaki kapıda da geçiş işlemlerimiz bekletilmeden yapıldı. Doğrusunu ifade etmek icap ederse, geçiş işlemlerinin bu kadar kolay ve kısa zamanda yapılacağını hiç te tahmin etmiyorduk. Zira, yolda gelirken kendi aramızda sınır kapısından bir saatte geçebilirsek çok iyi olur diye konuşuyorduk. Fakat korktuğumuz gibi olmadı. Öyle tahmin ediyorum ki, bu da seyahatimizin iyi geçeceğinin bir işaretiydi.
Yunanistan sınırına girdikten sonra arabamızın ikinci durağı programa göre kahvaltı yapacağımız yer olan Gümülcüne yakınlarında Çepelli denen bir yer oldu. Saat henüz 6 olmasına rağmen erken saatte açık büfe olarak kavatlı hazırlanmıştı. Burayı işletenler Türk olduğu için sanki kendimizi Türkiye’de herhangi bir lokantada gibi hissederek kahvaltımızı yaptık. Vakit olarak tam zamanı olduğu için de bize hazırlamış oldukları yerde Allah’ın izniyle sabah namazını da kılma imkânımız oldu.
Kahvaltıdan sonra Selanik’e gitmek üzere hareket ettik. Bu sırada hava henüz aydınlamadığı için etrafı görme imkânı olmadığından biraz uyumaya çalıştık. Bu arada şu hususu da ifade edeyim ki, Yunanistan’da saatler bizim saate göre bir saat geri bulunmaktadır. Kısa bir zaman da olsa bu uyku baya iyi geldi. Hava aydınlandıktan sonra Gümülcine’de bize mülaki olan rehberimiz Nesrin Haliloğlu geçtiğimiz yerler hakkında bilgi vermeye başladı. Bu şekilde saat 12.oo civarında hayırlısı ile Selanik’e vasıl olduk.
Selanik, 1430 yılında Fatih Sultan Mehmet’ in Babası Sultan 2. Murat tarafından fethedilmiş olup, 1912 Yılına kadar kesintisiz olarak yaklaşık 500 yıl boyunca Osmanlı hâkimiyetinde kalmış bulunmaktadır. Osmanlı döneminde Selanik önemli bir kültür ve ekonomik merkez haline gelmiştir. Öyle ki, 1863 yılından itibaren atlı tramvay çalışmaya başlamış, daha sonra da İstanbul’da dahi yokken 1907 yılında elektrikli tramvay gelmiştir. Selanik, Osmanlı Devletinin İstanbul’dan sonra ikinci büyük şehri olarak bilinmektedir.
Rehberimiz tarafından Selanik’in gezilecek birçok tarihi yerlerinin olduğu ifade edildi. Bunlardan önemli gördüklerimi yazımın ilerleyen bölümlerinde saygı değer okuyucularıma kısaca tanıtmaya çalışacağım. Şayet, bu arada resimlerini temin etme imkanı olur ve becerebildiğim takdirde, resimde koymaya gayret edeceğim.
Selanik’e gelince, mutat olduğu üzere, ilk ziyaret yerimiz Atatürk’ün doğduğu ev oldu. Atatürk’ün evi Selanik Türk Konsolosluğu’nun hemen arka tarafında bulunmaktadır. Bu bina 1935 yılında Selanik Halk Meclisi tarafından Türkiye Cumhuriyeti’ne verildikten sonra müze haline getirilmiş. Bina, 1981 Yılında orijinaline uygun olarak pembeye boyanmıştır. İlk katında salon, Annesi Zübeyde Hanımın odası, mutfak ve oturma odası, ikinci katta ise, Mustafa Kemal’in doğduğu oda ve başka iki oda olmak üzere iki katlı bir binadır. Evdeki mobilyaların birçoğu orijinal olup, diğerleri ise Anıtkabir ve Topkapı Sarayından getirilmiştir. Duvarlarında Atatürk’ün hayatının muhtelif dönemlerine ait fotoğraflar bulunmaktadır. Hatıra fotoğrafları çektirdikten sonra buradan ayrıldık.
Bundan sonraki ziyaret yerimiz Aya Dimitros Katedrali oldu. Katedrale giderken birçok caddelerden geçtik. Rehberimizin verdiği bilgiye göre bu büyük caddelerden birisinin ismi Mithat Paşa Caddesi imiş. Bu cadde üzerinde sarı renkli büyük bir bina gösterdiler. Bu bina Osmanlılar tarafından şifahane olarak yapılmış. Bu şifahanede dini, dili, cinsi ve ırkı her ne olursa olsun hiç bir ayırım yapılmadan her gelenin meccanen, parasız olarak tedavisi yapılmış. Gel de Osmanlı’nın adaletine hayran olma.
Bu şekilde Selanik caddelerini temaşa ederek Aya Dimitros Katedralinin bulunduğu yere geldik. Katedral oldukça büyük. İçerisi pek kalabalık değildi. Kalabalığı bizim ekip yaptı. Her kilisede olduğu gibi birçok mum yanıyordu. Bizim kafileden de bazı arkadaşlar, herhalde sevap olur düşüncesiyle mum satın alıp yaktılar. Kilisede günah çıkarma odaları vardı. Bu arada bir husus dikkatimi çekti. Köşe başlarına konulan masaların üzerine bol miktarda küçük ebatta kesilen kâğıtlar koymuşlar. Katedrale gelenler bu kâğıtlardan alıp, bir şeyler yazdıktan sonra yanında bulunan kutuya atıyorlardı. Merak saikıyla bunun ne olduğunu sordum. Verilen bilgiye göre, katedrali ziyaret eden Hıristiyanlar bu kâğıtlara isteklerini yazıyorlarmış. Herhalde Papaz, daha sonra bu taleplerin icabına bakıyor.
Katedralden ayıldıktan sonra, yolumuza devam ederek sahilde bulunan Selanik’in en büyük parklarından olan Aristoteles parkına doğru hareket ettik. Geçtiğimiz caddelerin sağında ve solunda adım başına Osmanlıdan kalma bir eser karşımıza çıkıyordu. Bu vesileyle ehemmiyetine binaen şu husus ifade edeyim ki, Selanik’te ki, bütün yıkımlara rağmen, Osmanlı döneminden kalma eserler bütün ihtişamıyla şehre kimliğini vermeye devam etmektedir.
Sahile doğru inerken karşımıza Alaattini Köşkü çıktı. Verilen bilgiye göre, 1909 yılında tahtan indirilen 2. Sultan Abdülhamit Han 1909 – 1912 yılları arasında bu köşkte ikamet etmiş olup, halen burası Orta Makedonya Bölge Başkanlığı binası olarak kullanılmakta imiş.
Buradan Kısa bir süre sonra Eğe Denizi sahilinde bulanan Aristoteles Parkına geldik. Burası oldukça geniş ve güzel bir park. Parkın deniz tarafında Ani Poli heykeli, Selanik şemsiyeleri ve en önemli olarak da şehrin simgesi durumunda olan Beyaz Kule bulunmaktadır. Bu kule Selanik için büyük bir ehemmiyet arz etmesi sebebiyle, bir nebze bu kulenin tarihinden bahsetme lüzumu hasıl olmaktadır. Beyaz Kule, çok eski çağlardan beri surların denize açıldığı yerde bulunmaktadır. Venedikliler tarafından yapıldığı söylenmektedir. Birkaç defa yıkılan kule, son olarak Kanuni Sultan Süleyman döneminde Mimar Sinan tarafından yeniden inşa edilmiştir. 30 metre yüksekliğine ve 6 katlı olan bu kule, Osmanlı Döneminde hapishane olarak kullanılmıştır. 1878 yılında Beyaza boyandığı için Beyaz Kule olarak anılmaktadır. 1985 Yılında da Selanik tarihinin sergilendiği müze olarak ziyarete açılmıştır. Giriş ücreti 3 Euro dur.
Bu civarı gezdikten sonra 2 saat serbest zaman verildi. Bu serbest zamanda arkadaşların bir kısmı Selanik sokaklarına dağıldı. Biz de birkaç arkadaş ile beraber biraz dolaştıktan sonra öğlen Namazı kılmak için uygun bir yer aradık ise de bulamadık. Bunun üzerine çayırların üzerine seccadeleri sererek hayırlısı ile namazımızı eda ettik.
Serbest zamanın bitiminde hep beraber toplanıp kalacağımız Capsis Hotele gittik. Otel 4 yıldızlı idi. Anahtarları alarak bize ayrılan odalara çıktık. Benim oda arkadaşım İzmit Mimar Sinan Lisesi Öğretmenlerinden Ali Kara Bey idi. Bu arada saat beş olmuştu. Biraz uyuduk. Zira, programa göre, akşam saat yedide Yunanlıların meşhur Tavernalarından birine gidecektik. 08.12.2019 ( DEVAM EDECEK )