Dîvânu Lugati’t-Türk, Türklerin İslâmiyet’i kabul etmelerinden sonra münâsebetleri artan Araplara Türk dilini öğretmek maksadıyla hazırlanmış Türk lehçeleri sözlüğüdür.
Bilindiği gibi Türkler, benzerine ender rastlanacak ölçüde geniş bir sâhada, birbirleri ile irtibatları zayıf şartlar içerisinde yaşamışlardır. Bu sebeple, ana yapı itibâriyle Türkçe konuşmalarına rağmen, farklı lehçeler kullanmışlardır. Bu farklılıklara, hepsi Türkmen olmalarına rağmen, Erzurum’da, Bayburt’ta Konya’da, Balıkesir’de, Afyon ve Kütahya’da; Silifke’de, Ödemiş’te, Çayeli’nde, Lüleburgaz, Bafra ve Tonya’da yaşayan Türkler arasında da görülür. Kâşgarlı Mahmud, tahminen 20.000.000 kilometrekarelik sâhada yaşayan Türklerin hemen tamamının konuştuğu lehçeleri derleyerek kitabına almıştır.
‘Türk lehçeleri’ yerine, ‘Türk dilleri’ ifâdesinin kullanılması yanlıştır.
Lugat incelendiğinde görülecektir ki, onbinlerce kilometre uzakta yaşayan bin sene önceki Türklerle, günümüzde Anadolu’da yaşayan Türkler arasında dil bütünlüğü vardır.
Kâşgarlı Mahmud, ‘Lugat’ adını verdiği eserinde sâdece Türk dilini değil; örf, âdet ve gelenekleri ile muhteşem Türk kültürünü de incelemiş, âile yapısıyla, asâleti, nezâketi, nezâheti, görgü kaideleri ve temizliği ile terbiyesi-edebi, şiiri ve atasözleriyle Araplara tanıtmıştır. Bu kadarla iktifa etmemiş; sağlık, bitki, hayvanlar, edebiyat, ekonomi, oyunlar, giyim-kuşam, yeme-içme, halk kültürü gibi hususlar hakkında da bilgiler vermiştir. Hepsinden önemlisi eserinin bir ‘Türklük Bilgisi Külliyatı’ olmasıdır.
Dîvânu Lugati’t-Türk Türkçenin ilk sözlüğüdür, ilk dilbilgisi kitabıdır, dönemin atasözlerini ve şiirlerini günümüze intikal ettiren antolojidir. Haritasıyla, coğrafî ve târîhî bilgileriyle bir târih ve coğrafya ansiklopedisidir. Kâşgarlı Mahmud bu eseriyle Cihannümâ yazarı Kâtib Çelebi’ye (1609-1657) ve Misalli Büyük Türkçe Sözlük isimli eserin hazırlayıcısı İlhan Ayverdi’ye (1926-2009) ve daha pek çok müellife, araştırmacıya ve lugat tertip edenlere ilham vermiş, rehberlik etmiştir.
Kâşgarlı Mahmud’un ifâde ettiğine göre Türk ağız ve şivelerinin en kolayı Oğuz şivesi, en doğrusu ve kullanışlısı Yağma ve Tuhsilerinkidir. Fakat bununla birlikte, edebî Türk şivesi hakanların konuştukları edebî Kâşgar Türkçesidir.
Günümüzde ise en fasih olanı Türkiye Türkçesidir. Bu vesile ile belirtilmeli ki; Türk olmanın en belirgin göstergesi Türkçe konuşmaktır. Türkçe konuşmak da yetmez. Kullanılan her kelime, Türk dilbilgisi kaidelerine uygun olmalıdır. Yazarken imlâsı, konuşurken telaffuzu düzgün olmalıdır. Türkçe yazan ve konuşan herkesin kelime hazinesi zengin olmalıdır. Elinin hemen altında, icap etiği her anda bakabileceği bir değil, birkaç lugat bulunmalıdır.
Türk dili ve kültürünün inceliklerine inerek, bundan dokuz yüzyıl önceki, Türk dilini ve kültürünü derleyen Türk milletinin ülkesini, dilini, kültürünü tanıtan Kâşgarlı Mahmud’un bu çok değerli eseri, ne yazık ki, gereken bilgi ve yöntemle incelenmemiş ve işlenmemiştir. Daha da kötüsü, dokuz yüzyıl içindeki târihî safhaların bile önemini azaltmadığı bu büyük Türk mütefekkiri, yazarı, etnoğrafı, etnoloğu, filologu, çağının en büyük Türk milliyetçisi, en önemli Türkçüsü, Türk dünyasınca lâyıkıyle değerlendirilememiştir. Hele böyle bir dil kaynağına ve kültür nimetine sâhip bulunan Türkiye’de bu konu üzerinde yeteri kadar çalışmaların yapılmamış olması üzüntü vericidir, ıstırap kaynağıdır.