Oğuz ÇETİNOĞLU

Ekonomist, Araştırmacı-Yazar

ocetinoglu1@gmail.com

Ergun Göze’yi Anma Toplantısında Yaptığım Konuşma - 1

Ergun Göze’yi Anma Toplantısında Yaptığım Konuşma 17 Ekim 2019 Perşembe, Yeni Dünya Vakfı, Cağaloğlu, İstanbul

(BİRİNCİ BÖLÜM)

Rahmetli Ergun Göze, 1931 yılında Sivas’ta dünyaya geldi. 78 yaşında iken, 12 Ekim 2009 târihinde, İstanbul’da vefat etti. Cenâze namazı Merkez Efendi Mezarlığı içerisinde bulunan Merkez Efendi Câmii’nde kalabalık bir cemaatle kılındıktan sonra Câminin yakınında bulunan kabrinde toprağa verildi.

Bu Kabristana yeni definler yapılmıyor. Muhtemelen mezarlık yerini çok önceden almış olmalı.

***

İlk ve ortaokulu Sivas’ta liseyi Çorumda okuduktan sonra 1957 yılında İstanbul Hukuk Fakültesi’nden diploma aldı.

Görmek şansına eremediği dedesi İzzet Hoca; Arapça ve din ilimleri öğretmeni idi. Babası Ahmet Göze ise 2 fakülte bitirmiş, Arapça, Farsça, Fransızca ve Almanca bilen, ilim ve irfan âşıkı bir insandı.

Karakterini oluşturan temel bilgileri babasından aldı.

Evde saygı ile ve sık sık adı geçen, meziyetleri anlatılan İzzet Dede, muhtemelen küçük Ergun Göze’deki cevheri mayalayan insandır. Temel bilgileri bu şekilde aldıktan sonra, tefekkür gücüyle geliştirdi ve milliyetçi-mukaddesatçı çevrelerin tanıyıp sevdiği, bağrına bastığı Ergun Göze oldu.

İlk öğrendiği üç bilgiyi; Allah’ın varlığı ve birliği, Peygamber’in mâsûmiyeti ve ferdiyeti, Kur’an-ı Kerim’in kutsiyeti.’ Olarak açıklar.

Daha ilkokuldayken, babasının yönlendirmesiyle Fransızca öğrendi. 

Fakülte diplomasını aldıktan sonra bir süre Avukatlık yaptı. Bu dönemde bir gurup arkadaşı ile birlikte Bâb-ı Âli Yayınevi’ni kurdu. Daha sonra yayıncılık faaliyetlerine Boğaziçi Yayınları’nın kurucu ortağı olarak devam etti.

Sosyal faaliyetlerine Türkiye Milliyetçiler Derneği’ne üye olarak başladı. 1960 yılından sonra bir dönem, derneğin genel başkanlığını yaptı. 

1965 yılında Bâb-ı Âli’de Sabah Gazetesi’nde köşe yazarlığına başladı. 1969 yılında Fethi Gemuhluoğlu’nın vesile oluşuyla Tercüman Gazetesi’ne geçti. 19 yıl burada yazdı.

Tercüman Gazetesi yönetimi Bulvar Gazetesi’ni yayınlamaya başlayınca satışları düştü, Gazetenin ilâvesi olarak verilmeye başlanınca Tercüman Gazetesinin satışları da iyice düştü. Bir müddet sonra da Gazete, yayın hayatından çekildi. 

1988 yılında Türkiye Gazetesi’ne geçti. 2 sene kadar burada köşe yazıları yazdı. Bir müddet TGRT’de yorumculuk yaptı.

TGRT, TİCİARTİ olarak anılmaya başlayınca yâni magazin yayıncılığına yönelince, görüş ayrılığı sebebiyle oradan da ayrıldı. Çukurova Grubu’nun yayınladığı çok kısa ömürlü Tercüman gazetesinde yazdıktan sonra daha önce yakın dostlarıyla kurmuş olduğu Boğaziçi Yayınları A.Ş.’nin yönetimini üstlendi.

Türk milliyetçiliği düşüncesini imânı ile birleştiren Ergun Göze,  ‘Yaşasın Hâtıralar’ isimli eserinde, gazete yazarlığını seçmesinin sebebini şöyle açıklıyor: 

‘Türk milliyetçiliği fikriyatını doğru olarak anlatmak ve geniş okuyucusu kütlesine sevdirmek…

Devam edişini de ‘mukaddes bir vazife’ olarak kabul etmesine bağlıyor. Tâkip ettiği yolun, maddî menfaatlerinin aleyhine olmasına rağmen, çok doğru bir yol olduğuna inanmış ve sonuna kadar devam etmiş bir idealistti. 

Ergun Göze’nin âdil ve dürüst bir insan olduğunu, kendi kendisine yönelttiği tenkitlerden anlamak mümkündür. Candan aziz vatanımızda pek az basın mensubu, hatâsını mertçe ve bizzat kamuoyuna duyurmuştur.

Kendisiyle vâki bir sohbetimizde, rahmetli babasının şu sözlerini nakletmişti: ‘Cenab-ı Allah’tan niyaz ettiğim gibi, dürüst, akıllı ve zeki bir insan oldun. Seni ancak Allah ile aldatabilirler. Bu hususta dikkatli olmalısın.’ O’nu tanıyanlar, Allah adını kullananlar tarafından bile aldatılamadığını bilirler. Üstün vasıflarının, meziyetlerinin yanına ‘dikkatli’ oluşunu da eklemek gerekir. O’nun dikkatli olduğunu, karşı siyâsi görüşte bulunan bir hükümet üyesine, yurt dışında devletimizin ve milletimizin itibârını korumak için bulunduğu tavsiyelerden anlamak mümkündür. Okunmaya değer…

Merhum Göze, bu kitabının nasıl yazıldığını da şöyle anlatıyor: “Hâtıralarımı yazmam için ısrar edenlere, ‘şunu da yazayım mı’ diye sorduğum ve ‘sâkın ha…’ cevabını aldığım çok olmuştur. Burada yazdıklarım, onlardan arta kalanlardır. Ayıp aramak, kusur bulmak, gizli ayıbı ortaya saçmak gibi çirkinliklerden uzak kalmak, insanlık şiârıdır. Fakat bol ayıplı insanlar ayıplarını teşhirden utanmadan ortalarda dolaşıyorlar. Şerîrlerin şirretliklerini arttırdığı da bir gerçektir. Yine bir dînî hikmet olarak, kötülerin şerrinden korunmak için, kötülüklerini haber vermek de bir görevdir. Ama bunda da dikkat edip, iyiliği varsa, onu da belirtmek gerekir. Bunu yapmaya çalıştım. Bunu yaparken kendimi, yerdiklerimin üstünde görmemeye gayret ettim. Başarıp başaramadığımın hükmünü mahşer günü öğreneceğim inancındayım.”   (DEVAM EDECEK)