Dersaadet Platformu her ayın son Cumartesi günü Üsküdar Uncular Caddesi’ndeki lokalde sabah kahvaltılı bir konuşmacıyı konuk eder. Daha önceleri yerel yöneticilerin görüşlerinin yansıtıldığı şehir ve kültür çerçevesindeki sohbetler, zaman zaman gündemle alakalı konuları da kapsıyor. Değerli Mehmet Kamil Berse’nin yönettiği toplantıda bu defa konuşmacı Çarlık Rusyası konusunda uzman ve yıllarca bölgede kalmış İstanbul Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. İlyas Topkasal idi. Kendisinden çok uzun bir zaman dilimini kapsayan ve günümüze kadar uzanan Türkiye-Rusya arasındaki gelişme ve ilişkilerini dinledik.
Böylesi konuları çok ehemmiyetli ve hassas bir duyarlılıkla değerlendiren merhum Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş ile sohbetimizde bir Rus Çarı’nın Hıristiyan bir Tatar Türkü olduğunu söylediğinden şaşırmıştım. Bu sohbette bunun ipuçlarını verdi Sayın Prof. İlyas Topsakal.
NÜFUS ARTIŞI VE SOYKIRIM
Konuşmayı dikkatle takip ettim. Not tuttum, hatta soru sordum uzmanlığının ileri seviyesindeki bu akademisyen hocamıza. Prof. Dr. İlyas Topsakal’a göre; Bir zamanlar Rusya veya çarlık, Türk devletleri olan Altınordu, Kırım ve Kazan Tatar Hanlıklarına vergi veriyordu. Bu üç Türk devleti bölgeye hakimdi ve bu hakimiyet 1600 yılına kadar sürdü. Dolayısıyla Rusya Türk toprakları üzerinde kuruldu. Mekanın böyle bir ruhu vardır. Tarihi ilişkileri bilemezseniz günü değerlendiremezsiniz. Türk devletlerinin hakimiyetini kaybetmesi Rus nüfusunun artmasıyla oldu. Rusya; nüfusun bir devlet için ne kadar ehemmiyetli olduğunu keşfetmişti. Nitekim günümüzde Çin yönetimi de bunun uygulamasını hala gerçekleştiriyor. 1980 yılında 50 milyon olan Doğu Türkistan’daki Türk Nüfusu bugün 9 milyona kadar düşmüştür. (Bu rakam tartışılır 30 milyon diye açıklayan araştırmalar da mevcut.) Endülüs’te de İspanyollar Müslümanlara böyle galip geldiler. İspanya Kraliçesi taş taş üstünde bırakmadı, daha sonra Hıristiyan olan Müslümanları bile kılıçtan geçirdi.
Prof. Dr. İlyas Topsakal Rusya’nın Ortodoks bir devlet, Rusların yarısının da Türk kökenli insanlar olduğunu öne sürdü! Rusya’da 1934 yılında Türkler, Hıristiyan olarak kiliseye kaydedildi. Vladimir Putin bugün Rus Çariçesi Katerina’nın geleneklerini devam ettiriyor. Sovyetler Birliği zamanında bile bu gelenek başta Rus Dili olarak bütün uygulamasını sürdürdü. Her Sovyetler Birliği’ne üye ülkede birinci dil Rusça idi. Oysa SSCB’ye dahil Türk Cumhuriyetleri geçen zaman dilimindeki 8 nesil bu gelenekleri unutturuldu. Türk asıllı Kırgız yazar Cengiz Aytmatov’a göre bu nesiller mankurtlaştırıldı.
KIRILGAN MESELELER; BAŞTA KIRIM’IN İLHAKI VE İŞGALİ
Rusya bugün 143 milyon. Bunun 80 milyonu başta Türkler olmak üzere yabancılardan oluşuyor. Ancak doğan bebekler Rus olarak kaydediliyor.
Prof. Dr. Topsakal’a göre Ruslar kültürel olarak bize yakın ama siyaseten çok uzaklar. Çünkü bugün Rusya ile aramızda çok kırılgan meselelerimiz vardır. Boris Yeltsin bunu halledemedi. Mesela Kafkasya politikası, Çeçenistan olayları hemen akla geliyor. Türkiye’de çok sayıda Çeçenistan’daki çarpışmalardan sonra Türkiye’ye sığınan Çeçen mevcut. Kırım’ın işgal ve ilhakı da öyle. PKK Terör Örgütüne Moskova’da temsilcilik vermesi, Kıbrıs Rum kesimine Akdeniz’de doğalgaz aramalarına arka çıkması, İdlib’de Suriye ile birlikte sivil halkı bombalaması vesaire hemen akla gelenler.
Katolik olan NATO’ya karşı, Ortodoks öğretinin çemberindeki Varşova Paktı dağıldı. Rusya bunun etkisini eski Sovyet bloklarını da içine alan anlaşmalar, iyi ilişkiler ile telafiye çabalıyor. Sebebi Rusya’nın dağılma korkusudur. Moskova ancak 2015’te değişti, bugünkü resim ortaya çıktı. Büyük devlet olmaya geçti, ama zorba devlet oldu. Ekonomi devletleşti. Ruslar Putin’e güvendi. Bir ivme kazandı. Örtülü olarak Rusya’nın batıya yüklenmesi görülüyor. Üstelik bugün Moskova’da 2 milyon Müslüman var. Bütün bunlar göz önüne alındığında Rusya fotoğrafını şöyle görmek gerekiyor.
İTTİFAKLAR DÖNEMİ
Prof. Dr. İlyas Topsakal’a göre; Rusya
1.Güvenliğini öne çıkararak parçalanmak istemiyor.
2.Nükleer çalışmalarıyla caydırıcılığını hatırlatıyor. Hatta kendi ülkesindeki kadar modern olmasa da başta İran ve Türkiye olmak üzere bazı devletlerin nükleer çalışmalarına katkı veriyor. Fakat bunu, pazarlama gücünden yoksun. Öyle ki teknolojik mesela otomotiv sektöründe olduğu gibi bir çok yedek parça Türkiye’de yapılıyor.
3.İttifaklar dönemini açıyor. Bağımsız Devletler topluluğu BDT buna en bariz örnek. Sovyetlere dahil 11 bağımsız devlet bu ittifakı sağladılar. Hala da devam ediyor.
4. Askeri kapasitesini artırıyor, silah sanayiini güçlendiriyor.
Bütün bunları hayata geçirirken, batının dikkatini çekmemeye çalışarak onları eleştiriyor. İşte burada NATO ortaya çıkıyor. Doğu Avrupa’da özellikle Ukrayna’nın NATO’ya sıcak bakması Rusya’yı endişelendiriyor. Bunu tehdit olarak görüyor. Hele hele ABD’nin silahların sınırlandırılması anlaşmasından tek taraflı olarak ayrılması bu tehdit algısını artırıyor.
RUSCA DOĞU DİLİ Mİ?
Türkiye ile Rusya arasında bir güvenlik anlaşması mevcut değil. Rusya dolayısıyla Türkiye’ye muhtaç gibi görünüyor. Bugün iki ülke flört ediyor. İyi de yapıyor. Sanırım Prof. Dr. İlyas Topsakal’ın anlattıklarını Ankara’dakiler biliyordur. Çünkü başta TRT olmak üzere, dışişlerinin, milli istihbaratın, hatta inşaat sektöründe bazı firmaların Rusya ve Rusça bölümü var. Bazı üniversitelerimizde ise Rus Filolojisi bölümü mevcut. Yabancı bir dil öğrenmek iyi de, yabancı dille eğitim yapmak öyle değil, tehlikeli. Ben de sohbetlerimde bir batı dilinin yanında mutlaka bir doğu dili (Arapça ve Farsça gibi Urduca, Hintçe, Çince, Japonca, Rusça vs) öğrenilmesinin gençlerimiz için elzem olduğunu hatırlatıyorum. Bu tarihi beraberlik, gelişmeler ve bilgiler iyi analiz edilince ortaya olumlu hususlar çıkabilir. Bu çerçevede bir soru sordum sayın Prof. Topsakal’a; Türk yazarlarının eserleri Rusça’ya tercüme ediliyor mu? Maalesef hayır. Hala Sovyet dönemindeki Nazım Hikmet, Aziz Nesin ve Yaşar Kemal’in mirası yeniyor. Yeni bir tercüme programı yok. Oysa Türkiye’de çok sayıda yeni Rusça eserler tercüme edilerek basılıp yayınlanıyor. Çünkü Rusya’da çok önemli çağdaş, eleştirel düşünceye sahip edebiyatçı ve fikir adamları var. Rusya ise hala Fransız edebiyatının etkisi altında, Paris yayıncılarıyla dirsek temasını sürdürüyor.
TÜRKİYE’DE RUSYA, ÜNİVERSİTE Mİ AÇIYOR?
Prof. Dr. İlyas Topsakal Moskova’da bir Rus meslektaşıyla konuşurken, Ahmet Yesevi’yi henüz okumadığı için bu eserleri tanımadan kendisiyle sohbet edemeyeceğini belirtmiş. Ne şık bir entellektüel tavır.
NATO’nun bizi terörle mücadele yalnız bırakması, Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye hep sorunlar çıkarması, ABD’nin parası ödenen savaş uçaklarımıza ambargo uygulayarak sürüncemede bırakması, Kongre’de aleyhimizde kararlar alması bizi güvenliğimiz için SS 400’lerin alınmasına mecbur bırakmış, Rusya ile sıcak temas sağlanmıştır.
Ama aynı Rusya İran’ın Türkiye’ye hatırlattığı “Suriye’den çık ve Esat ile görüş” mesajının da gerçek sahibidir. Dur bakalım ne olacak?
Öte yandan Rus hanımlarla evlenen Türk gençlerinin sayısı da bir hayli fazla. Bu konuda sivil toplum, dernek ve vakıflarla harekete geçti; doğan çocukların yarınıyla ilgileniyorlar. Özellikle Alanya ve Antalya’da böyle örnekleri görmek mümkün. Türklerle evli Rus Anneler çocukları için okul kurduruyor ve programlar yaparak yeni nesilleri kendi hamurlarıyla yoğurma çabası içindeler. Dilerim babalar da böyle bir endişe taşır. Dur bakalım İstanbul veya Ankara’da kurulması planlanan Türkiye-Rusya Üniversitesi çalışmaları nasıl neticelenecek?