Dr. Metin Eriş Bey’in Başkanı olduğu KÜLTÜR KONSEYİ’nin tertip ettiği Mehmet TURGUT’u Anma Toplantısında Yaptığım Konuşma: (26 Eylül 2019 Perşembe, İstanbul Ticaret Odası Merkez Binası)
(DÖRDÜNCÜ –son- BÖLÜM)
20-DÜN, BUGÜN ve GELECEĞİN GÜÇLÜ TÜRKİYESİ (Türkiye Problemlerinin Çözüm yolları)
Kalbi ve aklı memleket ve millet sevgisiyle dolu Türk milliyetçileri; böylesine hacimli olmasına rağmen, her satırı ‘mısra-ı berceste’ dedirtecek ölçüde fikir yüklü pek az eser görüp okuma imkânı bulmuşlardır.
Devlet ve fikir adamı, 4 dönem milletvekilliği ve üç defa bakanlık yapmış olan Mehmet Turgut, isâbetli ve derin tahlilleriyle zenginleştirdiği kitabının önsözüne; ‘Geçmişe dönüp bakıldığı zaman, her devirde insanın insanı istismar ettiği veya insanın insana tahakküm etmeye çalıştığı görülmektedir.’ Cümlesiyle başlıyor.
Kitapta; dünümüzden günümüze gelen ve geleceğe giden uzun yolculukta önce durak isimleri olarak kavramlar netleştiriliyor: ‘Kültür ve medeniyet kavramları, millet ve milliyetçilikler, Türk kültürü ve Türk milliyetçiliği…’
Osmanlı Devleti’nin kuruluşuna, gelişmesine ve yükselmesine, duraklamasına, gerilemesine ve dağılmasına tesir eden faktörler, ‘Türkiye’nin dünü’ olarak önemli görülüp mercek altına alınıyor. ‘Türkiye’nin yeri ve komşuları ile içerisinde bulunulan şartlar’, ‘Kalkınmışlık olarak durumumuz’ başlıkları altında bugünün Türkiye’sine teşhis konuluyor. Son bölümlerde ise geleceğin güçlü Türkiye’si için, akılcı projeler hazırlanıp, günün moda tâbiri ile ‘yol haritası’ çiziliyor.
Osmanlı Devleti’ni parçalayıp yıkan iç ve dış etkenler, günümüzde daha güçlü olarak varlıklarını devam ettiriyorlar. Üstelik bunlara yenileri eklenmiştir. En önemlisi; ‘Türkiyelilik’ isimlendirmesi adı ile kurulan tuzaktır.
Târih ilmi, yalnızca geçmişteki olaylar hakkında bilgi vermekle yetinmez. Geleceği şekillendirir. Geçmişin câhili olanlar, geleceğin körüdürler.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yönetmeye tâlip olanlar, politikaya girmeye karar verdikleri gün çok değil, 1830’lu yıllardan itibâren Türk târihini okuma imkânı bulabilselerdi, bugün Türkiye’mizin karşı karşıya bulunduğu problemlerin hiçbiri gelişmemizi ve geleceğimizi, bütünlüğümüzü ve varlığımızı tehdit edecek boyuta ulaşmazdı.
Mehmet Turgut, çok üst seviyede vasıflı bir devlet adamı, lafını sözünü bilir ölçülü ve kâmil bir insan olarak bunları açık-açık yazmıyor tabîi ki… Satır arkalarını görme yeteneğine sâhip olanlarda tedâî eden düşünceler, burada belirtilenlerden farklı olmasa gerek.
İki ciltte 1046 sayfalık eser, Boğaziçi Yayınları tarafından Temmuz 2005’te yayınlandı.
21-TÜRKİYE NASIL KALKINIR?
Tanıyanlar bilirler: Mehmet Turgut nefsini; ihtiraslardan, mütehakkim tavırlardan, tek adam olma düşüncesinden, kin, intikam, haset, kıskançlık gibi kirli duygulardan arındırmış, vatan ve millet menfaatlerini, şahsî menfaatlerinin daima önünde tutan, kendisini; mensubu bulunduğu milletin refah ve mutluluğuna, candan aziz vatanın mamurluğuna ve kalkınmasına, adayan tam, mükemmel ve kâmil insandır.
Ülkesinin kalkınmasına hizmet etmeyi kendisine en önemli hedef olarak belirlemiştir. Bütün eserlerinde bu düşüncesini görmek mümkündür. ‘Türkiye Nasıl Kalkınır’ isimli 284 sayfalık eseri, O’nun bu konudaki çalışmalarının örneği olan baş eserdir. 2007 yılında okuyucuya sunuldu.
Türkiye sevdâlısı Mehmet Turgut; derin tahlilleri, isâbetli teşhislerine dayalı uygun tedâvi yöntemleriyle gerçeği belirlemiş ve o gerçeği bütün eserlerinde, konuşmalarında sohbetlerinde duyurmaya çalışmıştır: ‘Kendi değerlerimizi bir tarafa bırakarak, batıyı taklit etmekle kalkınamayız.
Görünürdeki batı yerine, batıyı kalkındıran ilmi ve teknolojiyi keşfedip uygulamadığımız sürece enerjimizi boşa harcamış, bulunduğumuz yerde patinaj yapmış oluruz.’
Mehmet Turgut, batıyı reddeden, batıya sırtını dönmüş bir münevver değildir. Batının teknolojisine, gerçek ilim adamlarına saygılıdır. Bu ilim adamlarının isimlerini eserlerinde veriyor, fikirlerini açıklıyor.
Tehlikeli gördüklerini de bir kenara itmiyor. Diyor ki; ‘Batı, tekdüzeliğe doğru ilerliyor. Bizim de aynı usûlü benimsememiz, geleceğimiz için büyük bir tehdittir. Dolayısıyla kültürlerin çeşitliliğini korumak gerekir. Bu maksada ulaşmak için de mahallî geleneklerin üzerine titremek kâfi değildir. Kurtarılması gereken millî kültürler ve bunların çeşitliliği hâdisesidir.
Çevrenize bir bakın, en azından yüz yıldan beri dünyada neler olduğuna dikkat edin, o zaman bütün kavgalarınız geçersiz kalacaktır. Biz kendi içimize bakmalıyız, millî ve mânevî değerlerimize sâhip çıkmalıyız.’
Altın tepsi içerisinde mücevherler gibi sunulan tavsiyelerin, Mehmet Turgut’un kitaplarında kalması çok hazin bir tecellidir.
Uzun yıllar boyunca bize patinaj yaptıran formüller, yerli malı bir üretim değildir. Batının, sömürge aydınlarına dayattığı bir sinsi projenin maymuncuklarıdır. Millî ve mânevî değerlerimizi aşındıracak her türlü kirli, zararlı, menhus düşüncelerin kapılarını açmakta kullanılmak üzere ‘batıcıların’ ellerine tutuşturulmuştur. ‘Batıcılar’ iki anlamda da ‘batıcı’dır: Bir: İğne gibi batıcıdırlar. İki: Batıya eklemlenmişlerdir ve batıdan aldıkları emirlerle, batı çıkarları için millî ve mânevî değerlerimizi arsızca kemirmektedirler.
***
Gazeteci yazar ve fikir adamı Ergun Göze’den Mehmet Turgut hakkında birkaç satır:
Mehmet Turgut’un bana anlattıkları, bir tarih yaprağı olduğu kadar, bir ibret buketidir de... En yakın arkadaşı, Güriş Holding Şirketi’nin sâhibi İdris Yamantürk ile İstanbul Teknik Üniversitesinde nasıl tanıştıklarını şöyle bir teşbihle anlatıyor:
‘İstanbul Teknik Üniversitesi’ne kayıt olduğumuz gün birbirimizi pantolonlarımızdan tanıdık. Çünkü o zamanlar, bizim gibi parasız yatılı okuyanlara her sene bir lâcivert ceket, bir de pantolon verirlerdi. Fakat çok kalitesiz bir kumaştandı ve yağmur yedi mi, on santim kısalır, ayaklarımız, kollarımız açıkta kalırdı. Ama biz bunları giymeye mecburduk. Baktım onun pantolonu da parasız yatılı talebelere verilen cinstendi, böylece tanıştık. Ama sonra Sanayi Bakanı olunca parasız yatılılara daha iyi kalite bir kumaştan pantolonlar yapılsın diye emir verdim. O işi hallettim, rahatladım...’
Maksadım bir eski bakanın icraatını anlatmak değil. Zaten ona sütunum yetmez... Bu anlattığım, işin biraz hissî, fakat o günleri ve daha birçok şeyi anlatan bir tarafı…
(BİTTİ)