24 Kasım 1934 târihinde, Ayasofya Câmii, iddialara göre Atatürk’ün imzâsı taklit edilerek Bakanlar Kurulu kararı ile câmi olarak kullanılmamak üzere, müzeler idâresine verildi.
Dünya kültür mirasına aday gösterilen muhteşem Ayasofya, hem Hıristiyanların hem de Müslümanların önemli mâbedleri arasında yer almaktadır. Dokuz yüz küsur yıl Hıristiyanların kilisesi, beş yüz yıla yakın da Müslümanların camisi olan Ayasofya, bugün müzedir.
Ayasofya Hıristiyanlar için Bizans’ın geride bıraktığı bir hâtıra, en büyük ve mukaddes mâbedlerden biri. Ayasofya, Roma da San Pietro, Londra’da St. Paul ve Milano’da Santa Maria kiliseleri yapılıncaya kadar dünyanın en büyük kilisesi idi.
Müslümanlar için, fethin ve istiklalin sembolü, Fâtih’in geride bıraktığı büyük hâtıra ve beş yüz yıl boyunca huşu ve haşyet içinde Allah’a secdeye varılan bir mâbed, ilim ve irfan merkezi bir külliye.
Ayasofya, Bizans kadar Osmanlıdan da büyük izler taşır. Zira Fâtih Sultan Mehmed Han, İstanbul’u fethettiği zaman yıkılmaya yüz tutan bir Ayasofya ile karşılaşır. Fâtihle başlayan Ayasofya üzerindeki imar faaliyetleri son Osmanlı padişahına kadar devam ederek bu günlere gelmesi sağlanır. Ayasofya, Bizans’tan devralındığı gibi sâde tek bir yapı ile sınırlı kalmamış, bir külliye hâline getirilmiştir.
Ayasofya’nın günümüze en iyi biçimde gelebilmesinin başlıca sebebi diyor Erdem Yücel, yüzyıllar boyunca yapılan ve onu yaşatmak maksadına yönelik onarmalar olmuştur. Gerçek şu ki, Ayasofya, Osmanlılar sâyesinde varlığını bugüne kadar devam ettirebilmiştir. Süheyl Ünver pek haklı olarak şöyle der; ‘Türk, geçmiş asırlarda tahripkâr değildi. Bizans’ın bir taşına bile dokunmamışlar, bilakis imar etmişlerdir. Birkaç garazkârımız müstesna herkes bunun böyle olduğunu bilir. Bunları imar, yıkmak değildi. İstanbul’a Türk’ten başka bir millet sâhib olsaydı, acaba bugünkü kadar Bizans eseri kalabilir mi idi? İstanbul’da bir Türk eserini, bunlardan herhangi birini ortaya çıkaracağım diye yıkanlar, hiç olmazsa kendinden utanmalıdır.’
Ayasofya Türklerin eline geçtikten sonra birçok tâmir görmüş, çeşitli desteklerle takviye edilmiştir. Bu tâmir ve takviyelerle bugüne kadar ayakta kalması sağlanan Ayasofya’ya yapılan çeşitli ilâveler, binaya bir Türk sanat eseri hüviyetini kazandırmıştır.
(DEVAM EDECEK)