Küçük bir yerleşim birimine çekilerek, dünyadaki gelişmelerden uzak durmanın, imkansız olduğu bir dönemde, gönül hazinelerinin zenginleştirilmesi, bütün insanlık için hayati önem taşımaktadır. Evlerin, caddelerin, mahallelerin birbirleriyle iletişim ve etkileşim içinde oldukları gibi, şehirler, ülkeler ve kıtalar da birbirleriyle iletişim ve etkileşim içindedirler. Artık şehirleri, ülkeleri, kıtaları siyasal sınırlarla birbirinden ayırmak ve silahlı güçlerle korumak mümkün değildir.
*
İnsanlar, kurumlar, kuruluşlar ve ülkeler arasındaki sınırları genişletme yarışları, dünyayı hiçbir ülkenin dışında kalmadığı, bir savaş alanına dönüştürmüştür. Savaşların üstesinden gelmek için, bütün ülkelerin ekonomik ve kültürel kaynaklarını, verimli olarak değerlendirmeleri, gelirler kadar giderleri de paylaşmasını öğrenmelerine bağlıdır. Dünyanın doğal zenginlikleri, bütün ülkelerin ortak mirasıdır. Entelektüel kaynaklar gibi, doğal kaynaklar da paylaşıldıkça zenginleşirler.
*
Paylaşılmayan zenginlikler, verimli olarak değerlendirilemezler. Dünyadaki her kurum, her kuruluş, her ülke, ulaştığı zenginliği korumak için, ortaklık kültürüne yeni boyutlar kazandırmak zorundadır. Uzaklık ve yakınlık farkının önemini yitirdiği bir dünyada, bütün kurumlar, bütün kuruluşlar, bütün ülkeler birlikte yaşamasını öğrenmeden varlıklarını sürdüremezler. Dünyadaki savaşların önlenmesi, bütün kurum ve kuruluşlarıyla, her ülkenin ekonomik ve kültürel zenginliklerinin, gün ışığına çıkarılmasına ve adil olarak paylaşılmasına bağlıdır.
*
Tarihin her döneminde, toplumlar ve ülkeler arasındaki duvarları yıkanlar, ekonomi dünyasının öncülerinden daha çok, kültür dünyasının öncüleri olmuştur. Kalıcı düşünce ve eylem hareketleri, bilgi ve bilgeliklerini bir meydan çeşmesi gibi, bütün insanlığın yararına sunmasını, bilenlerin öncülüğünde gerçekleşmiştir. Onlar dünyanın neresinde yaşarlarsa yaşasınlar, çevrelerinde bilgi ve bilgeliklerin paylaşıldığı, düşünce ve eylemin bin bir çiçeğinin açıldığı, büyük çekim alanları oluştururlar.
*
Dünyanın bilgi ve bilgelik tarihinde, Yunus ve Mevlana gibi, düşünce ve eylemleriyle çığır açan ve çok etkili olan, gönül dünyasının büyüklerinden biri de İbn Arabi’dir. O İspanya’da doğmuş, Fas, Tunus, Cezayir, Mısır, Suriye, Irak ve Anadolu’yu şehir şehir dolaşmıştır. İbn Arabi gittiği her şehirde, hem öğreten hem de öğrenen olarak, bilgi ve bilgelik dünyasının hazinelerini, bütün insanlığa sunmasını bilen, eşsiz bir açık üniversite olmuştur. Onun kitapları yalnızca kendi çağına değil, bütün çağlara ışık tutmaya devam etmektedir.
*
İbn Arabi’nin adı, özgün bir peygamberler tarihi olarak, yirmi yedi peygambere verilen bilgi ve bilgelikleri ele aldığı, bütün zenginliklerin Son Peygamberde toplandığını anlattığı, “Fusus” isimli kitabını çağrıştırır. Ancak onun en kapsamlı eseri, “Fütuhat”tır. İbn Arabi’nin tarihin her döneminde, bütün toplumlar için geçerli olan tavsiyelerini, Adem Ergül “Öğütler Pınarı” adı altında, Türkçeye kazandırmıştır. Kitaplarını İngilizceye çeviren William Chittick’in vurguladığı gibi: “İbn Arabi dünya entelektüel tarihinin ulaşılmaz en büyük dehalarında biridir”.
*
Mevlana Asya’dan, İbn Arabi de Avrupa’dan Anadolu’ya gelerek, Yunus ile buluşmuşlar, dünya düşünce tarihinin, zirveleri olan kitaplarını, Anadolu’da yazmışlardır. Onlar Konya’da
İslam’ın doğuş yıllarında olduğu gibi, benzeri görülmedik bir hızla büyüyen, Türklerin bayrağını üç kıtaya taşıyan, son büyük İslam Devletinin, ana dinamiklerini oluşturmuşlardır. İbn Arabi’nin Şam’dan uzattığı eli tutan Yavuz, Mekke, Medine ve Kudüs’e el uzatmış, Türkler dört yüzyıl kimsenin burnunu kanatmadan, sahipleri peygamberler olan, kutsal kültürün kutlu kentlerinin koruyucuları olmuşlardır.
*
Dünyayı bütün insanlar için yaşanır kılmanın yolu, bütün boyutlarıyla hayatı yalınlaştırmaktan geçer. Gönül dünyasının derinliklerini keşfetmeden, ekonomik, siyasal ve kültürel ha- yata yeni açılımlar kazandırmak mümkün değildir. İnsanların iç dünyalarının kaynakları, dış dünyalarının kaynaklarından daha zengindir. Görünen dünya görünmeyen dünyanın, doğumla gelinen ölümle gidilen konuk evidir. Dünyanın çekiciliğine kapılmayanlar, onun ölümlü dünyadan ölümsüz dünyaya geçişte bir dönem olduğunu unutmayanlardır.
*
Kimseden yardım istemeden, herkese yardım edebilmek için, dış dünyanın bilinen ve tükenen kaynaklarından daha çok, iç dünyanın bilinen ve tükenmeyen kaynaklarına yönelmek büyük önem taşımaktadır.
*
İç dünyanın zenginlikleriyle, dış dünyanın zenginliklerini, altın oranda harmanlayarak, değerlendirmesini bilmeyenler, dünyanın kaynaklarını paylaşma savaşlarının önüne geçemezler.
*
İç dünyayla birlikte dış dünyayı da Cennete çevirmenin yol haritası, iyilikleri özendirmek, kötülükleri önlemek için, sonu Kıyamete kadar gelmeyen bir yarışa girmektir.