Dünya tarihinin sabitlerinden biridir, enerji ve enerji kaynakları üzerinde hakimiyet kurma mücadelesi… Fosil kaynaklar açısından dünya sıralamasında esamesi okunmayan Türkiye, sahip olduğu stratejik konumla enerjide sadece bölgesel değil küresel anlamda da önemli bir aktördür. İstanbul’da düzenlenen 23. Dünya Enerji Kongresi de bu durumun ete kemiğe bürünüp somutluk kazanmasını sağlamıştır.
21. Yüzyıl’da enerji arz fazlasının yarattığı baskı ortamında ana sorunsal güvenilir taşıma koridoru bulmaktır. Bölgesel istikrarsızlıklar ve çatışmaların gölgesindeki küresel enerji pazarı açısından Türkiye önemli bir köprüdür. Hal böyle olunca Türkiye’nin enerji diplomasisi, dünya enerji pazarında dengeleri etkileme gücüne sahiptir.
Son dönemde enerji mücadelesinin bu kadar ön planda olmasının nedeni, sadece bir amaç olmaktan çıkıp ayrıca araç vasfı kazanmış olması. Bu nedenle, artık enerji oyunu, sıfır toplamlı olarak oynanmamaktadır.
Bu ne demek? Kabaca, bir enerji anlaşmasında taraflardan biri kazanıyorsa diğeri kesinlikle kaybetmek zorunda değil. Bu tespiti imzası henüz kurumamış olan Türk Akımı’na uyarlayacak olursak, anlaşmayı Rusya’nın zaferi, Türkiye’nin hezimeti ya da Türkiye’nin zaferi, Rusya’nın hezimeti olarak görmek günümüz gerçekleriyle uyuşmaz.
Enerjinin önemi değil, ancak oyunun kuralları değişmiştir. Bu nedenle Türk Akımı 1 ve 2’yi kapsayan anlaşma değerlendirilirken iyimser ve karamsar tablolarda uzak durulmalı. Türk Akımı’nın yarı kapasite ile gerçekleşmesine yönelik anlaşmanın Türkiye’yi daha bağımlı hale getirdiği ve ülkenin dünya siyasi sahnesinde manevra kabiliyetini kaybettiğine dair değerlendirmelere katılmak mümkün değil.
Türk Akımı 1, mevcut Batı Hattı ile gelen gaza sadece 2 milyar metreküplük bir ilave yapıyor. Yani, Türkiye enerji karmasında ciddi bir Rus gazı artışı olmayacak. Öte yandan Rus gazının Ukrayna üzerinden değil doğrudan Türkiye’ye ulaşacak olması sadece Rusya’nın kazanımı değildir. Bu durum Türkiye açısından da hem siyasi hem de ekonomik anlamda kazanımlar içeriyor.
Ukrayna, mevcut konjonktürde Avrupa ile Rusya arasında sıkışmış durumda. Parçalanmaya doğru giden Ukrayna’nın gelecekte güvenilir bir transfer ülkesi olması da beklenmiyor. Gaz akışında bu nedenle yaşanabilecek olası krizler Türk Akımı ile aşılmış olacak.
Öte yandan Mavi Akım’dan sonra ikinci doğrudan hattın Türkiye ve Rusya arasına çekilmesi iki ülke arasındaki karşılıklı bağımlılık ilişkisine olumlu yansıyacak. Bu ilişkinin zayıf tarafı olarak görünmesine rağmen Rus gazını doğrudan alıyor olmanın avantajları Türkiye’nin elindeki kozu güçlendirecek.
KISA, ORTA VE UZUN VADEYE FARKLI BAKMAK GEREKİR
Türkiye’nin Rusya’ya daha bağımlı hale geleceği konusundaki değerlendirmelerde kısa, orta ve uzun vade ayrımı yapılmadan topyekun tespitlerde bulunulması sağlıklı olmaz. Kısa vadede Türkiye açısından Türk Akımı-1’in ne kadar hayati olduğu ortada. Ukrayna krizinin dinamik yapısı ve Rusya’nın 2019 sonrasında Ukrayna ile transfer anlaşmasını sonlandırma kararı göz önüne alındığında Türkiye’nin kısa vadede 14 milyar metreküp doğal gaz bulabileceği bir olasılık yok.
Orta ve uzun vadeye dair mevcut alternatiflerin, Doğu Akdeniz, Kuzey Irak, İsrail ya da LNG, taşıdıkları yüksek belirsizlik göz önünde bulundurulduğunda Türkiye’nin enerji arz güvenliğini garanti altına almasının önemi daha iyi anlaşılır. Bir doğal gaz projesinin hiçbir siyasi ve ekonomik sorunla karşılaşılmaması halinde bile yaklaşık 10 yıl içinde hayata geçmesi söz konusu olup Türkiye’nin mevcut alternatifleri konusunda yüksek belirsizlik oranı hiçbir zaman göz ardı edilmemeli.
Türkiye, kısa vadede İran gazına yönelebilir ancak Tahran ile yeni bir anlaşma sağlanmasının önünde görünür ve görünmez engeller var. Ambargonun kalkmış olması önemli bir gelişme olmakla birlikte doğal gazın transferi için gereken güvenli alt yapı sorunu halihazırda bir çözüme kavuşturul(a)mamıştır. Türkiye’nin İran ile anlaşma sağlaması Rusya ve Azerbaycan’ı da yakından ilgilendirdiğinden bu konuda kısa vadede bir ilerleme beklenemez.
KİM DAHA KAZANÇLI ZAMAN GÖSTERİR
Türk Akımı-1 mevcut koşullar altında Türkiye’nin enerji güvenliği açısından bir kayıp olmayıp her iki ülke açısından kazançtır. Burada kimin daha fazla kazançlı çıkacağını da zaman gösterecek. Çünkü, bulunduğumuz coğrafya için 24 saat bile uzun bir süre olup mutlak kazanç ve mutlak kayıp üzerinde yapılan değerlendirmeler sağlıklı değildir.
Türk Akımı-2 ise hedef pazarı Avrupa olan bir anlaşma olup gerçekleşmesi durumunda Türkiye, Azerbaycan gazından sonra Rus gazının da Avrupa’ya ulaşmasında koridor ülke olacaktır. Üstelik Türkiye’nin Türk Akımı-2 için Rusya ile anlaşma sağlanması durumunda transfer ve pazarlama sürecinde pay sahibi olarak elini daha da güçlendirme imkanı bulunuyor. Türk Akımı-2 için henüz alım garantisi sağlanmadığı için projenin ne zaman ve ne şartlar altında gerçekleşeceği ise belli değil.
Türkiye’nin enerji hub olma hedefi açısından Türk Akımı-2’nın gerçekleşmesi önemli bir adım olacaktır. Avrupa’ya gidecek gazın dağıtımında ve pazarlanmasında pay sahibi olması, doğal gazda ticari merkez olma yolunda Türkiye’nin önünü açar. Bu durum elbette enerji hub olmak anlamına gelmiyor. Ama bu yolda atılmış somut ilk adım olacaktır.
Bu noktada Türkiye’nin Rusya ile pazarlıklarında Rus gazının en büyük ikinci alıcısı olmanın gücünü doğru kullanarak dağıtım için iki ülke ortaklığında şirket kurulması ya da dağıtımda pay alınması stratejik öneme sahiptir. AB’nin enerjide tekelleşme karşıtı düzenlemelerinin Rusya üzerinde yarattığı baskı da Türkiye açısından avantaj teşkil ediyor.
HABİL VE KABİL OLARAK TÜRK AKIMI 2 VE KUZEY AKIM 2
Türk Akımı-2’nin gerçekleşmesi ile Avrupa’ya aynı noktadan ilk kez iki ayrı gazın girmesi söz konusu olacak. TAP ve Türk Akımı-2, Türkiye’nin bölgesel anlamda konumunu güçlendirecek. Ancak Türk Akımı-2’nin kaderi ne Türkiye’nin, ne de Rusya’nın elindedir. Türk Akımı-2’nin kaderi Kuzey Akım-2’ye bağlıdır.
Avrupa’nın mevcut koşullarda her iki hattan gelecek doğal gazı tüketecek ölçekte talebi bulunmadığından AB ve Rusya arasındaki pazarlık sonucunda kaderleri Habil ve Kabil gibi birbirine bağlanan bu iki projeden sadece biri hayata geçebilecektir. Kuzey Akım-2’nin AB müktesebatına takılması ya da dev projeden rahatsız olan AB üyelerinin baskın çıkması durumunda sadece Türk Akımı-2 değil 3 ve 4 de yeniden gündeme gelecektir.
Türk Akımı’nın, Türkiye’yi Rusya’ya iyice yakınlaştırıp Batı bloğundan uzaklaştıracağı değerlendirmesi tek düze bir bakış açısını yansıtıyor. Çünkü mevcut dünya siyasetinde iki keskin blok olmamasının yanı sıra Kuzey Akım-2’nin gerçekleşmemesi durumunda Türk Akımı, Türkiye ile Batı arasındaki enerji köprüsü olarak bağları daha da güçlendirecektir. Enerji anlaşmaları sadece enerji güvenliğine endeksli değildir. Enerjide atılan her imzanın siyasi ve ekonomik sonuçları da olacaktır. Türkiye’nin geçtiği dar boğazda böyle bir anlaşmaya imza atması siyasi ve ekonomik olarak ülkenin geleceğine dair olumlu bir algı yaratmıştır. Türkiye, Türk Akımı’nın inşası ve gaz dağıtımında hisse sahibi olma, ortak şirket kurma konusunda Rusya’yı ikna etme potansiyeline sahip olan inşa ve pazarlama konusunda nasıl bir yapı olacağı belirlenmeden yorum yapmak oldukça sıkıntılıdır.
Türk Akımı’nın ilk iki ayağının hayata geçirilmesi için atılan imzalar Türkiye açısından kayıp olarak değerlendirilemez. Bu anlaşma Batı bloğuyla sorunlar yaşayan her iki ülke açısından da kazanım olmuştur. Ancak yukarıda da değindiğimiz gibi, hangi aktörün bu işten daha kazançlı çıkacağını zaman gösterecek.