İki gazeteci, yazar, meslek ustamızın vefatlarının yıldönümünde Mehmet Nuri Yardım gönül dostları olan, üçüncü çeyrek etrafında dolaşıp duran bizleri yine Yeni Dünya Vakfı’ndaki Endurun Babıali Sohbetlerinde bir araya getirdi.
Avukat Ergun Göze(Sivas 1931-İstanbul2009) Ağabey ile Tercüman’da 4 yılı aşkın süre birlikte çalıştık. Soluklanmak ve dertleşmek için benim mütevazı odamı seçerdi hep. Hatta oğlu Mehmet’i de getirirdi zaman zaman. Kendisini 1961 yılında kurduğu Babıali Yayınevi’nde Peyami Safa’nın Mistiszim adlı eserinden bu yana takip eder, Babıali’de Sabah’taki yazılarının da tiryakisiydim. İlk profesyonel gazeteciliğe ben de Babıali’de Sabah’ta başlamıştım.
ERGUN GÖZE YÜREĞİNİ SUNUYOR
Kubbealtı; Ergun Göze’nin Yaşayan Hatıraları’nı neşredince arka planda kalan çok şeyi de buradan öğrendim. Ardından eşi H. Hicran Göze de Boğaziçi Yayınevi’nden yayınlanan sımsıcak bir çalışıma “Ergun Göze İle 55 Yıl” adlı eser ile dönemi yeniden yorumlamamıza vesile oldu.
Muhafazakar kesimde hiç olmayacak kadar az bir husus İki Hukuk Fakültesi Öğrencisi Ergun Göze’nin, Hicran Hanıma “Sessiz, sözsüzce niyazım/ Alın yazım” diyerek kaleme aldığı ve yüreğini sunduğu Sen şiiri tebessüm, saadet, beste ve istikbal tadında dizelerdi. Ergun Göze avukatlığı sırasında kendine söz vermişti haksız davaların ve kişilerin savunucusu olmayacaktı. Ancak ilk dava bir boşanma olarak önüne gelince avukatlığı bıraktı. Gazeteci olmayı düşledi. Önce dergicilikte, Babıali’de Sabah Gazetesi yayınlanana kadar mesafe aldı. Burada gazeteye kadın, kaliteli magazin ve musiki ile sanat-kültürü at başı götürdü. Sonra, battığı güne kadar kurtarmaya çalıştığı Tercüman olayı başladı. Bunda en büyük nasip ise en yakın dostları olan Karadeniz Kıraathanesi Platformu müdavim aydınlarından Fethi Gemuhluoğlu ile Aydın Bolak’tı. 20 yıl çalıştı Tercüman’da. İlk defa milliyetçi aydın bir kalemden, Hikmet Feridun Es’in önüne geçtiği Avustralya, Hindistan, Portekiz, İspanya, S. Arabistan, Irak ve Libya’yı tanıdık, değişen dünyanın önde gelen fikir ve devlet adamları Garaudy, Malik Bin Nebi, Rauf Denktaş, MarioSuarez, Raymont Aron’u yakından öğrenmek ve okumak fırsatı bulduk. Soruşturma kitabı bunun ilk kılavuzu oldu.
GÖZ AÇIP KAPAMADA BAKIN NELER OLUYOR?
Birkaç örnek vermek isterim bu dizi yazılardan; Avustralya’da Avrupa’nın ırkçılığından ve aç gözlülüğünden nasibini aldığını yaşadık. Aslında batı dünyası soykırımda başı çekmekteydi. Amerikalıların kızıl derililere ve zencilere, Fransızların Cezayirlilere, Danimarka, İsveç ve Norveç’te göçerlere, Laplara Samilere, Grönland’ta Eskimolara layık gördükleri soykırımı ilk medyada anlatan Ergun Göze oldu. Daha bitmedi, 1907’de Herrero soykırımı ve Almanların Yahudilere, çingelere, Rumların Kıbrıs Türklerine, Rusya’nın ve Çin’in vahşice Türk soydaşlarımıza uyguladığı soykırımı da unutmadı not düştü.
Batı 16. Yüzyıldan itibaren dünyayı soyup soğana çevirdi. Belçika’nın Kongo’da, Hollanda’nın Endonezya’da, İngiltere’nin Hindistan’da yaptıkları da aynı şeydi. Öyle ki Hindistan bağımsızlığını kazanana kadar İngiltere’yi tanrı olarak biliyor ve tanıyorlarmış! Ergun Göze’ye göre Kenya Devlet Başkanı Jomo Kenyatta’nın anlattıkları da ilginç;
-Avrupalılar geldiklerinde onların ellerinde incil, bizim ellerimizde ise topraklarımız vardı. Bize gözlerimizi kapatıp dua etmemizi öğrettiler. Gözlerimizi açtığımızda bizim ellerimizde incil, onların ellerinde ise topraklarımız vardı.
Günümüzde de değişen bir şey yok. İşte Ortadoğu. Allah’tan Kahraman Türk Ordusu tehlikeyi fark etti de batının oluşturduğu ve desteklediği teröre karşı Barış Pınarı harekatı düzenlendi.
PARAYI İNANCIN ÖNÜNE GEÇİRMEK
Ergun Göze fikri kavgalarıyla da öndedir. En başta güzel Türkçemiz kavgası gelir. Sonra Nazım Hikmet, Aziz Nesin, Barış Derneği hemen akla gelenler arasındadır. Tenkitsiz Marksizmi savunanlara karşı Nazım Hikmet’in önce Stalin’i yücelten, gözden düşünce de karalayarak tu kaka eden dizelerini ilk yayınlayan da Ergun Göze’dir.
Sadece bu mu, işsiz ve parasız kalmayı göze alarak “tevhitten adam taparlığa” getirilen cemaat gazeteciliğine de tavır aldı. Çünkü patronların masaya, duvara, her taraf fotoğraflarının asılması mecburiyeti vardı. Bunlar eleştirilemez ve dokunulamazdı. Türkiye’de bunu yaşadı.
Müslüman diye bilinen zenginlerin tek gayesinin para olmaması, bunun için ölçüsüz kaba saba işler yapmaması, tam tersi görgülü, kibar, sempatik, sıcak olmaları icap ettiğini ve helal kazancı tercih etmeleri gerektiği yazdı, anlattı. Hatta haykırdı “parayı inancın önüne geçirmeyin” diye.
Para, politika, konfor, şöhret, tiraj, ticaret, iş ve aylaklık şehvetine karşı yılmadan mücadele etti. Cihat teneke, Hıra mefruşat, tevhit eczanesi gibi inancın ticarete alet edilmesine karşı mücadele etti ve dik durdu.
Tartışmaya açıktı. Mesela Eşi Hicran Hanım ile Aydın Menderes konusunda görüş ayrılıkları vardı. Başörtüsünün insaf ve akıl dışı değerlendirilmesine de sıcak bakmadı. Dinde ifrata gitmedi. Ergun Göze’ye göre hayırlı Müslüman o dur ki varlığıyla islam kadrosuna bir irtifa ilave eder. O da ilim ve ahlak olmalı. Kur’an bir ahlaktı, dünyayı cennete çevirecek de ahlaktı. Siyasi islam, ahlakı İslamı saf dışı bıraktı. Dolayısıyla Türk Dünyası ve İslam Coğrafyasının izini bütün dünyada hakka yürüyene kadar sürdü. Şeyhülislam Ebussuud Efendi’nin tefsirini evini satarak yayına hazırladı.
ŞEHİRDE KAYBOLAN TAŞRALILAR
Son nefesine kadar”önce devletim ve milletim” demeden geri kalmadı. Böyle olunca da eski dostlarında ölüm sessizliği vardı. Cenazesine bile sadece gerçek dostları gelebildi. “Sizin yazılarınızdan besleniyoruz” diyenler bile gelmedi. Yıllarca fazilet mücadelesi verdi, küskün ve yalnız ama bağımsız bir aydın olarak yaşadı. ”Sevgili Mehmet biz neden böyle olduk” diyerek dertlenirdi.
Nuruosmaniye’deki ofisinde bir anektod anlattı.
-Mehmetciğim Türk Petrol Vakfı, başarılı, çalışkan, muhafazakar talebelere burs verirdi. Bunu biliyorsun. Fethi Gemuhluoğlu’nun da olduğu bir toplantıda Tevfik Demiroğlu ufkumuzu açan bir tespitte bulunarak şöyle dedi “ Alnı secdede olan çocuklarımıza burs veriyoruz. Bunlar ilmi cihat yapamazlar. Şehirde kaybolurlar. Şehir çocuklarını bulup onlara burs vermek gerek. Taşra ancak üç nesil sonra şehirli olabilir.” Çok haklıydı serzenişinde; ufku açık insana yatırım yapılmalıydı.
Şimdi de bol bol yurtlar açılıyor, burs ve kredi imkanları artıyor. Hatta bu bursla taksitle araba alan gençlerimizi bile gördüm. Fakat hiç biri sektöründe iddialı hale gelmedi, gelemiyor. Refah, imkan, kaynak ve unvan başarının sırrı değil.
Ergun Göze benim Yüzaltmışüç adlı kitabımın da önsözünü yazmıştı.
Bu toplantıda özetle böyle konuştum.
MERAKLA BEKLENEN HATIRA KİTABI
Meslekte ustamız ve neredeyse gazetelerimizde üs yönetici olarak görev yapan Ahmet Güner Elgin ile Bugün gazetesinde işsiz kaldığım günlerde kısa da bir beraberliğimiz oldu. Çok soğuk, az konuşan, herkese mesafeli, güç beğenen, beğendiğini belli etmeyen, ancak birikimli ve donanımlı biriydi. Vecdi Bürün ile birlikte kaleme aldığı, Doç. Dr. Erol Güngör’ün önsöz yazdığı “Sosyalizm İhaneti” adlı eseri yayıncılık yaptığım dönemde Sırdaş Yayınevinden ben neşretmiştim. Fethi Erhan’a göre Ahmet Güner Elgin cumhuriyetin önemli bir entelektüelidir. Bir ara TRT Genel Müdürlüğü Danışmanı oldu. Bizim dönemin imtihanını yapan jüride bulunuyordu. Bana hangi dergi gazeteleri okuduğumu sordu. Bütün medyayı takip ediyordum mesleğim gereği. Politika ve ANT Dergisini de belirtince kimlerin yazdığını öğrenmek istedi, anlattım. Mehmet Bican’dan Ahmet Güner’in Mustafa Kemal Atatürk ile alakalı bir çalışma yaptığını, kız kardeşinden de bunun yakında yayınlanacağını öğrenerek sevindim. Ayrıca 3 bin kadar kitap ve belgeleri de Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ne bağışlanmış. Bu konuda işlemler devam ediyormuş. Ne güzel. Ahmet Güner’in kız kardeşi de 15 kitabının yayınlandığını, büyük bir olay olabilecek hatıralarını kaleme alarak ahirete göçtüğünü ve yayınlamak üzere olduğunu söyledi. Ayrıca 10 bin kadar makalesinin de kitaplaşmak üzere redaksiyonunun yapıldığını anlattı.
Sevgili dostum Mustafa Cerit de Ahmet Güner ile alakalı anılarını anlatırken tutuklanarak cezaevine girdiği olayı anlattı. Maalesef hala bazı gazeteciler aynı durumdalar. Ahmet Güner, Mehmet Şevket Eygi’nin Bugün Gazetesi’nde organize ettiği toplu sabah namazlarına duyarlıydı ve kamudan yana tavır almıştı. Devleti hep önde tuttu.
KENDİMİZ OLABİLMEK
Sabah Gazetesinden henüz ayrılan Yazar Şeref Oğuz da Ahmet Güner’in talebesi olduğunu belirterek toplantıda şunları söyledi “Bir habere giderken konuyu araştırmamızı, soru sormamızı, kişi ve kuruluşu iyi tanımamızı, somut veriler elde etmemizi ister, haberimizin farklı olmasına dikkat ederdi. Ayrıca haber atlayabileceğimizi ancak yanlış haberin fahiş bir hata olduğunu, dolayısıyla topluma faydalı haberler yapmamızı ve kendimiz olmamızı önerir ve öğretirdi.” Tümüne de katılmamak mümkün değil. Hep doğru ve hala geçerli kurallar. Artık haber para ve ilan getirmiyorsa medyada yer alması zor görünüyor. Çünkü artık her şey para ile ölçülüyor. Allahtan sosyal medya imdada yetişti.
Toplantıya Babıalinin ünlü yazarları, gazetecileri, eski gençlik liderleri, üniversite talebeleri katıldı. Bunların arasında Mehmet Göze, Zehra Elgin, Rasim Cinisli, Dr. Metin Eriş, Gürbüz Azak, Oğuz Çetinoğlu, İskender Özsay, Mustafa Cerit, Aydın Candabak, Abdurrahman Pala, Fethi Erhan, Mehmet Bican, Engin Köklüçınar, Şeref Oğuz, Dr. Kamil Uğurlu, Nurettin Taşkesen, Şerif Aydemir ve Gazi Altun hemen dikkat çeken isimlerdi.