Kültürel miras, daha önceki kuşaklar tarafından oluşturulmuş ve evrensel değerlere sahip olduğuna inanılan eserlerdir.
Kültürel miras, yalnızca gördüğümüz ve dokunduğumuz somut nesnelerle sınırlı değildir. Bir toplum içinde nesilden nesile geçen gelenekler, sözlü tarih, performans sanatları, toplumdaki uygulamalar, geleneksel zanaatkârlık, tasvirler, törenler, bilgi birikimi ve yetenekler gibi soyut değerler de kültürel mirastır.
Bu yazıda kültürel mirasın önemli bir parçası olan onur kültürü üzerinde durulacaktır.
Onur, bir kimsenin kendisinin ve başkalarının gözündeki değeridir. Onur kültüründe bir adamın adı sanı, geçim kaynağının ve kişisel değerlerinin merkezindedir. Bu kültürde en küçük bir meydan okuma karşısında bile insanlar savaşmaya hazırdır. Sinirli bir beyefendi bir tehdide uygun karşılık olarak bir insanı vurmayı düşünebilir. Onur kültüründe başarı, “adam sayılmak” ve “adam gibi ölmek” tir.
Onur kültürüne sahip olan ve olmayan gençler arasında yapılan bir deney 1990 ‘ların başlarında Dov Cohen ve Richard Nisbett adlı iki psikolog Michigan Üniversitesinin sosyal bilimler binasının bodrum katında bir gurup genç adamı bir araya getirip tehdit etmeye karar verdiler. Oturup düşünüyorlar: Hangi kelime 18- 20 yaşlarındaki gençleri can evinden vurabilir? Sonra “Ahmak” kelimesini buluyorlar. Ahmak, aklını gereği gibi kullanmayan kişi demektir.
Genç adamlar teker teker bir sınıfa çağrıldı. Onlar kontrol gurubuydu. Diğer yarısı için ise bu bir tuzaktı.
Genç adam elinde anket kağıdıyla koridorda yürürken, bir başka adam deneyi gerçekleştirenlerin suç ortağı onun yanından geçti ve dosya dolaplarından birinin çekmecesini açtı. Zaten dar olan koridor daha da daraldı. Genç adam toparlanıp çekilmeye çalışırken suç ortağı ona kızgın kızgın baktı. Dosya dolabının çekmecesini gürültüyle kapattı, genç adamı omzundan itti ve alçak, ancak işitilebilir bir sesle tetikleyici sözcüğü söyledi: “Ahmak.”
Cohen ve Nisbett, bu sözcüğün kişiye yönetilmesinin ne anlama geldiğini olabildiğince doğru biçimde ölçmek istiyordu. Deneklerinin yüzlerine baktılar ve orada ne kadar ÖFKE gördüklerini ölçtüler. Her zamankinden daha sıkı tokalaşıp tokalaşmadığını görmek için genç adamla el sıkıştılar. Kendilerine ahmak denmesinin tahrik ve saldırganlığı etkileyen hormonlar olan testesteron ve kortizol seviyelerini yükseltip yükseltmediğini görmek için, tehditten önce ve sonra, genç adamlardan tükürük örnekleri aldılar.
Verdikleri tepkide belirleyici faktör, duygusal açıdan kendilerini ne kadar güvende hissettikleri, entelektüel olup olmadıkları veya fiziksel açıdan heybetli olup olmadıkları değildi. Önemli olan nereden geldikleriydi. ABD’nin güneyinde olan genç adamların çoğu olayı neşeyle karşıladılar. Güldüler. Tokalaşma biçimleri değişmedi. Sanki bilinçsizce kendi öfkelerini bastırmaya çalıyorlarmış gibi, kortizol seviyeleri gerçekten düştü.
Güneyliler ise öfkeliydi. Kortizol ve testosteronları yükselmişti. Sımsıkı tokalaşıyorlardı.
Beklendiği gibi onur kültürünün hâkim olduğu coğrafyalardan gelenler patlamaya hazır bomba gibiydiler. Sinirlilerdi ve kavga çıkarmak için kaşınıyorlardı. Hormon seviyeleri yükselmişti. Diğer bölgelerden gelen öğrenciler ise durumu ciddiye almamış ya da alaya almışlardı.
Demek ki kültürel miraslar etkili güçler niteliğindedir. Bu miraslar derin köklere sahip ve uzun ömürlüdür. Kuşaktan kuşağa direniyor. Onları yaratmış olan ekonomik, sosyal ve demografik şartlar ortadan kalksa bile neredeyse hiç bozulmuyor. Davranışlarımızı ve tavırlarımızı yönlendirmekte öyle bir rol oynuyorlar ki onlarsız dünyamıza bir anlam vermen imkânsız.
Başarı kavramına bir de bu onur kültürünü hesaba katarak bakmak gerekir. Başarı, sürekli ve düzenli bir avantaj birikiminden doğar. Başarınızı, nerede ve ne zaman doğduğunuz, anne babanızın ne iş yaptığı ve yetişme şartlarınız etkiler.
Kaynaklar
GLADWELL, Malcolm. Outliers - Çizginin Dışındakiler, Medicat yayınları, çev. Aytül Özer, İstanbul, 2018, s. 135- 144.
ÖZKAN, Zülfikar, Sosyal İlişkilerin İyileştirici Gücü, Üsküdar Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2018.