“Fitne endüstrisi” deyimi birçok kimseye garip gelecektir. Fitne bir davranışın dini değerini ifade eden bir kavramdır. Endüstri ise, eski anlamıyla makine kullanılarak yapılan her türlü üretim faaliyetinin adıdır. Sanayi demektir. Fitne manevi bir bozgunculuğu veya bozgunculuğun üretilmesini, endüstri ise maddi bir eşyanın üretimini ve sürümünü ifade eder.
Fitne, insanları bir birine düşürmek, onları karamsarlığa itmek, güvensiz bir durumda tutmak üzere, yalanlarla veya gizli niyetlerin dolaşıma sokulması ve söylentileştirilmesi ile gerçekleşir. Fitne, kelime kökü bakımından zeki veya zekâ kıvraklığı anlamlarına gelir. Toplumu gerçeklerden ayırır, hakikatten kopartır, karışıklığa, çatışmaya ve kaosa sürükler. Fitne gerçeği görmeyi engeller, toplumu çatışmaya sokar, böylece insanlar umutsuzluk, çaresizlik, korku ve panik içine girer. Bundan dolayı, fitne savaştan daha kötüdür(Bakara:191).
Fitne, olmayan bir şeyin bir gruba yüklenmesi, yani ithamla ve töhmet altında bırakmayla da ilgilidir. Yalan söyleme de fitne çıkarmak için başvurulan yöntemlerdendir. Yalan bir gerçeği inkâr etmektir, aynı zamanda bir hakikati gizlemektir. Bir de olmayan bir şeyi hakikat olarak sunmaktır. Olmayan bir şeyin varmış gibi gösterilmesi, sadece yalan söylemek değildir, aynı zamanda yalan uydurmaktır.
Fitne il ilgili bir diğer kavram da fasık terimidir. Kuran-ı Kerim’de Yüce Allah, Fasıkın haberini araştırınız, Fasıkın haberine inanarak bir topluma haksızlık yapmayınız(Hucurat :6) demektedir. Tevbe(8,24) suresinde ise fasıkların ağızlarıyla konuştukları, söylediklerinde samimi olmadıkları, onların müminleri aldatan münafıklar oldukları, mallarını, makamlarını ve dünyevi varlıklarını her şeyden daha üstün tuttukları söylenmektedir. Hz. Nuh’a inanmayanlar, Firavun ve bağlısı olan grupların da fasık oldukları birçok ayeti kerimede buyrulmaktadır. Ayrıca müminlerin fasıklara inanma tehlikesi ile karşı karşıya bulundukları, müminlerin fasıkları affetmesi ve onları hoş görmesi hallerinde bile, yüce Allah’ın fasıkları affetmeyeceği, onların dünyalarını, onların başına yıkacağı ihtar edilmektedir.
Yalan uydurmak İslami kaynaklarda bilindiği gibi fitne ve fısk olarak tanımlanmaktadır. Kur’an-ı Kerim’in yukarıda belirtilen ayetleri, bize bunu söylemektedir. Ancak fitne ve fısk klasik metinlerimizde kişi davranışları bağlamında ele alınmaktadır. Kişilerin amelleri ile ilgili bir günah olarak yorumlanmaktadır. Türkçe Kur’an meallerinde de “fasık kavim” terimi, “fasık topluluk” olarak yorumlanmıştır.
Hâlbuki “fasık kavim” ifadesinden, “yalan uydurmak ve kötülük işlemek üzere örgütlenmiş olan bir organizasyonu” anlamak lazımdır. Yani fasıklık ve fitne ile kaim olanlar demektir. Günümüzde ise Wikileaks belgelerinde ifşa olunan gayrı resmi diplomasinin içeriğinde ve bu içeriğe bağlı olarak “medyatik iktidar” alanında, yaşanan tartışmalara bakıldığında, “fasıklığın ve fitnenin kurumsal bir endüstriye dönüştüğüne” şahit olmaktayız. Yani ABD diplomasisi ve bu diplomasinin medyatik uzantıları “fısk ve fitne üreten bir endüstri” ye dönüşmüşlerdir
Yalan uydurma, insanları töhmet altında bırakma, olmayan bir şeyle ve yalanlarla çatıştırma günümüzde bir meslek haline gelmiştir. Reklam, propaganda, tanıtım teknolojileri denilen teçhizatı ve kurumları bir düşünün. Propagandanın bir teknoloji olduğu, örgütsel faaliyetlerle yapıldığı ve bu alanda uluslar arası düzeyde çeşitli iletişim ağlarının kurulduğu da bilinmektedir. Bu faaliyetler; çalışan sayısı, sermayesi, etki alanları ve örgütsel yapılarıyla bir endüstri olmuşlardır. Adına siber saldırı denilen saldırılar, aslında bir yönüyle fitne çıkartmayı amaçlamaktadır. Bu amaçla simulasyonlar inşa edilmektedir. Kamuoyu denilen alan bu simulasyonların etkisi altına girmektedir. İnsanlara her yerde uydurulan yalanlarla oluşturulan simulasyonlar gösterilmektedir. Bütün bunlar bir endüstriyel etkinliğin planlanması ve düzenlenmesi süreçlerine benzer süreçlerle gerçekleşmektedir. İşte bundan dolayı insanlık bir “fitne endüstrisi” yle karşı karşıyadır.
Daha önce “Uydurulan Yalanın Gladyatörleri” başlıklı bir makalemde ABD istihbarat teşkilatlarının “yalan uydurduklarını”, bu yalanları simulasyonlara dönüştürüldüklerini, sanal ve medyatik ortamda bu yalanları gösterime koyduklarını, böylece uydurulan bir yalanın gerçeğe dönüştürüldüğünü belirtmiştim. Ortaya çıkan Wikileaks belgeleri, iddiamızı doğrulayacak niteliktedir.
Wikileaks belgeleri unvanıyla dünya gündemine düşen ve ciddi tartışmalar inşa eden Amerikan diplomatik belgeleri, fitnenin resmi kanallar ve görevlendirmelerle nasıl planlandığını ve düzenlendiğini göstermektedir.. Belgeler, gizli ve kirli niyetlerle, açık diplomasiyi karşı karşıya getirmektedir. Yani resmi diplomasinin sahte yüzünü, göstergeye dönüştürmektedir. Diplomatik tecessüsleri, yalanları ve önyargıları dolaşıma sokmaktadır. Simulasyona dönüştürmektedir. Böylece sanal bir gerçek inşa edilmeye çalışılmaktadır. Bu durum, Bakara(102) süresinde, Hz. Süleyman’ın iktidarı hakkında “uydurulan yalanların” dolaşıma sokulmasına benzemektedir. Hz. Süleyman’la ilgili olan bu temsil, iktidar çevreleri arasında uydurulan yalanların ne gibi çatışmaları körüklediğini de açıkça belirtmektedir.
“Yalan uydurma endüstrisi”nin yapısına bakıldığında şunları görmekteyiz. ABD diplomatları ve casusları bulundukları ülkelerde iktidarı, iktidar uzantılarını ve iktidarla ilgili grupları izlemektedir. Onları biri birine kırdırmaya çalışmaktadır. Ülke yönetimlerini ve toplumlarını bir karmaşaya sürüklemektedir. Kendilerine haber getiren resmi yetkililer görevlendirmektedir. Sonra da bu bilgileri “medyatik iktidar” alanında simularklara yani göstergelere ve ikonalara dönüştürmektedir. Böylece, ABD kendi gölgesinde güçlenen liderleri ve politikacıları da dolaylı olarak uşaklaştırmaktadır.
Arap şeyhleri gibi emperyal uşakların kirli yüzlerini de, kendi ülkesini ABD’ye ihbar eden uşak liderleri ve politikacıları da deşifre etmektedir. Medyatik iktidardaki uzantılar ise yaptıkları haberlerde ABD’yi bir ikona yani gösterge olarak gösterimde tutmaya devam etmektedir.
Bu ifşaatları insanların ABD’nin çirkin yüzünü görmesi olarak yorumlayan iyi niyetli yorumlara da rastlanmaktadır. Bunları açık toplumun bir gereği olarak görenler de vardır. İletişim teknolojilerinin açıklığı mecbur kıldığını belirtenler de çıkmaktadır.
Ancak ben böyle düşünmüyorum. ABD’nin çirkin yüzünü görmek için bu belgelere ihtiyaç yoktur. ABD tarihine ve ABD’nin şu anda dünyada işledikleri suçlara, bir bakınız. Bunların hangisi gizlidir? Yaptığı işkenceden gurur duyan bir imparatorluk var ortada. Bu imparatorluk kimleri nasıl kandırdığını ve yalanlarla nasıl bir “zihniyet emperyalizmi” kurduğunu da ifşa etmekten geri kalmaz. Çünkü bunları becermek, yani yalan, fısk ve fitne ile hâkimiyet kurmak, bu “fitne endüstrisi” nin tabiatında vardır.