Para… para… para… Varlığı bir dert, yokluğu yara…
Ekonomi ve Para Politikaları
(ÜÇÜNCÜ BÖLÜM)
Bu bölümde iktisâdî hayatımızı düzene koyacak kuruluşlara kuşbakışı ve kısaca bakılacaktır.
Borsa
İstanbul Menkul Kıymetler Borsası, âtıl paranın ekonomiye kazandırılması düşüncesiyle kurulmuştu. Borsadan hisse senedi alanlar, ortak oldukları firmaların kârlarından pay tahsil edeceklerdi. Kâr eden şirketin hissesi kıymetlenecek, elinde bu tür kâğıt bulunduranlar, isterlerse satacaklar, daha çok kâr elde edeceklerdi.
Fakat borsa, gerekli derinliğe ve zenginliğe kavuşturulamadı. Bu sebeple spekülatörlerin kumar masası hâline dönüştü. Bakıyorsunuz, kâr eden şirketlerin kâğıtları paraşütsüz düşüyor, zarar eden firmaların kâğıtları, hızlı asansöre binmiş gibi gökdelenin üst katlarına çıkıyor. Özetle borsa, ayılarla boğaların arenası hâline geldi. Kuruluşundaki maksat bu değildi. Yazık oldu. Kurtarmak için iş işten geçmiş değildir. Köprü ve otoyolların gelir ortaklığı senetleri orada satılabilir. Hatta, futbol kulüpleri Anonim Şirket hâline dönüşmeye mecbur tutulup, hisse senetleri borsada satışa sunulur. Borsa, derinlik ve zenginlik kazanırsa, kumar masası olmaktan çıkar, güven kazanır, devletin ve vatandaşın lehine çalışan bir ekonomi çarkı hâline gelir.
İslâmî Hassasiyeti Olanlar Açısından Sigorta
Sigorta uygulamalarının, İslamî ölçüler içerisinde olmayışı sebebiyle, İslâmî hassasiyeti olan dostlarımız aleyhine haksız rekabet oluşuyor. Fabrikası yanan - yıkılan kardeşlerimiz - dostlarımız, sigortaları yoksa, zarar görüyorlar. Sadece kendileri değil, çalışan personel de perişan oluyor. Bu olumsuzluklardan, Müslüman veya İslâmî hassasiyeti olmayan insanlar yararlanıyorlar. Bu durumu önlemek lâzım.
Banka - kredi konusu, nasıl faizsiz sistem ve adı sonradan ‘katılım bankası’ olarak değiştirilen finans kurumlarının devreye alınması ile halledildi ise, sigorta meselesi de aynı yolla halledilebilir. Bu iş için katılım bankaları en uygun partnerlerdir.
Bu konuyu da buradan İslâm âlimlerine ve İslâmî hassasiyeti olan ekonomistlerle iş adamlarına duyurmuş olalım. Çözümlenemeyecek bir mesele değildir. Konu, enine boyuna incelenmiştir, İslâmiyet ile sigorta müessesesini bağdaştırmak mümkündür.
Katma Değer Vergisi (KDV)
Bir başka gelir kaynağı da Katma Değer Vergisi’dir. KDV bilindiği gibi, Vergi İâdesi ile birlikte yürürlüğe konuldu. Maksat, oto kontrol sistemini oluşturmaktı. Zaman içerisinde, KDV oranları artırıldı, vergi iâdesi oranlarına ilişilmedi. Böylece hem sistem çöktü, hem de KDV başlı başına bir gelir kaynağı hâline getirildi. Üstelik, vergi iadelerinin kaldırılması suretiyle KDV sistemi, maksada hizmet edemez hâle getirildi.
Bilindiği gibi uygulamada KDV oranları % 8 ile % 26 arasında değişiyor. KDV uygulamasında mahsup işlemi var. Devlet buradan fazlaca bir gelir elde edemiyor.
Ne yapmak lâzım ?
Önce KDV oranlarını % 10 ile sabitliyoruz. İmalâtçıdan toptancıya, toptancıdan perakendeciye satışta KDV uygulanmayacak. Yalnızca nihaî tüketici KDV ödeyecek. Bu para mahsup edilmemek üzere tahsil edilecek, ertesi ay devlete ödenecek. Bakınız ne kadar gelir toplanıyor.
Türkiye’de harcama gücüne göre fert başına millî gelir: 6.000 dolar. Türkiye’de bir yılda: 80.000.000 X 6.000 Dolar = 480.000.000.000 (dört yüz seksen milyar dolarlık alışveriş yapılıyor. % 10’u 48.000.000.000 milyar dolar eder. % 10 KDV ödeyen ve bir geliri olduğunu ispatlayan her vatandaş, basit bir beyanname ile birlikte, satış fişi fatura ibraz etmek suretiyle ödediği KDV’nin yarısını vergi iâdesi olarak devletten alırsa, fahri vergi kontrol memuru olarak hizmet görür. Devlet, aldığı 48.000.000.000 milyar doların 24.000.000.000 milyar dolarını iade ettiğinde, kasasında 24.000.000.000 milyar dolar para kalır. Bunun 4.000.000.000 dolarını bu işte vazifelendirilecek personele ücret olarak verirse, 20.000.000.000 dolar kasasında kalır. Gelir ve kurumlar vergisi, kimsenin vergi kaçırmaya tenezzül etmeyeceği oranlara indirilirse, devletin vergi gelirleri bu yolla, şimdikinden daha fazla olur. böylece devlet borç almaktan ve faiz ödemekten kurtulur.
Uyuşturucu maddeler nasıl insan bünyesinde alışkanlık meydana getiriyorlarsa, borçlanma işlemi de devlet mekanizmasında aynı etkiyi yapar. İnsan uyuşturucuyu, devlet borcu aldığında, bünyede geçici bir rahatlık oluşur. Uyuşturucu etkisini kaybedince veya borç alınan para bitince, dayanılmaz sancılar başlar. O sancıları gidermek için yeniden uyuşturucu - borç almak ihtiyacı hissedilir.
Vatandaşın Ekonomik Durumu
Devletin ekonomisi böyle. Düzeltilmesi pek de öyle zor bir iş değil.
Biz kendimize bakalım. Herkes kendi ekonomisini düzeltirse, devletin bozuk ekonomisinden fazlaca etkilenmez.
Devletin ekonomisi, böylesine bozuk olursa; şahısların, esnafın tüccarın ve sanayicinin ekonomisi düzgün olabilir mi ?
Olur tabi ki.
Peki, nasıl olur?
Önce tasarruf tedbirleri uygulanmalı. En kolay gelir, tasarruf yoluyla elde edilir. Tasarrufa evden başlamalı. Zengin ve kalabalık sofralardan vazgeçilecek. Daha mütevazı sofralarda, daha dar kadrolarla bir araya gelinecek. Yemek ziyafetleri yerine çay - kahve ikramları tercih edilecek.
Hanımlarımız mutlaka tok iken alışverişe gitmeliler. Karnı aç olan insan, mutlaka ihtiyacından fazla mal alıyor.
Süper marketler yerine, bakkallar ve pazarlar tercih edilmeli.
Alışveriş mutlaka peşin para ile yapılmalı. Kredi kartı, insanları israfa yönlendiriyor. Peşin para ile ihtiyaç maddeleri, kredi kartı ile beğenilen şeyler alınıyor.
Satıcı konumunda olanlar, kredi kartı ile mal satabilirler. Taksitli ödeme sağlayan kartlar daha faydalıdır. Nasıl olsa, tavsiyelerimizi tatbik etmeyip kredi kartı kullanma alışkanlığından vazgeçemeyecek kişiler bulunacaktır. Onların bu zaaflarından yararlanılmalı.
Kredi kartı ile yapılan satışların bedelleri, faize girmeyecek şekilde gecikmeli olarak tahsil edilmeli. İster mal satsın, ister hizmet... Her satıcı, kredi kartı ile satış yapma imkânına sahiptir. Bu imkân kullanılmalı.
Esnaflar arasında hiçbir zaman açık hesap çalışılmamalı.
Döviz üzerinden asla borçlanılmamalı.
Daha mütevazı ve az benzin yakan arabaları tercih etmek gibi, herkesin düşünüp uygulayabileceği yüzlerce tasarruf tedbiri vardır.
Az kârla satış yapıp sürümden kazanmak, akıllı tüccarın uygulamayı kendiliğinden düşüneceği tedbirlerin başında gelir.
Bir kişinin çalışıp ailenin diğer fertlerinin hazır yediği dönemler artık geride kaldı. İmkân ölçüsünde aile fertleri de evin geçimini sağlayan aile reisinin işyerinde önemli veya önemsiz bir görev üstlenmeli.
Müşteri memnuniyeti çok önemlidir. Bir mağazanın üçüncü katına, merdivenlerden çıkan müşteriye satış yapamayan tezgâhtar, mutlaka ciddî bir eğitime tâbi tutulmalı. Eğer bu beceriksizliği gösteren, patronun kendisi ise, o zat, kendi kendisini sorgulamalıdır. (Bitti)