Sürekli gergin olmayı öğreniyoruz. Aynı anda beş altı düşünceyi aklımızdan geçirerek geriliyoruz. Gerginlik eğitimini her yerde bulabiliyoruz, ama rahatlık ve mutluluk eğitimini hiçbir yerde bulamıyoruz.
Artık seçim yapmak zorundayız: Gerginlik mi, yalnızlık mı? mutluluk mu?
Sürekli başkalarıyla yarış halindeyiz. Sürekli bir şeyleri çözmeye çalışıyoruz. Kafamızda bir çok düşünceyle yatağa giriyoruz. Bir türlü uyuyamıyoruz. Günün yirmi dört saatini yakınlarımız için kaygılanarak geçiriyoruz. Bu tür yaşama tarzı yalnızlık üretiyor.
Her şeyi doğal akışına bırakmasını öğrenmeliyiz. O zaman güzel olan her şey gelir bizi bulur. Bunun için zihnimizi boşaltmasını öğrenmemiz gerekir. Bazı üzücü şeyleri oluruna bırakmalıyız. “Boş ver gitsin” diyebilmeliyiz. “Su akar yolunu bulur” diye Türkçede çok güzel bir söz vardır. Bazı işler başlangıçta düzensiz ve disiplinsiz olsa da, zaman içinde tekrarlandıkça belirli bir düzen ve disipline kavuşur.
Bilge kişiler, hayatın acı-tatlı sürprizleriyle karşılaştıklarında; “Bu da geçer yâ Hû!” derler.
Hiçbir sorun kalıcı değildir. Her şey sürekli değişir ve yeniden oluşur. Her şey doruğuna ulaştığı anda, gerilemeye başlar. Hiçbir yerde devamlı durağanlık ve süreklilik yoktur. Şu anda bizi sıkıntıya sokan dertler bir müddet sonra yok olacaktır.
Bu gerçeklerin bilincinde olduğumuz zaman rahatlarız, gerginlikten ve yalnızlıktan kurtuluruz. Toplumla bütünleşiriz. Her güne, dünyamızdaki güzellikleri daha çok fark ederek başlarız.
Sürekli kendi sorunlarımızı düşünecek yerde, elimizi uzatıp insanları hayatımıza katabiliriz. Daha çok kendimiz oluruz. Daha çok paylaşacak şeyimiz olduğunu fark ederiz.
William Blake, “Yaşayan hiçbir şey, yalnız başına ya da yalnız kendisi için var olamaz...” derken bu gerçeği ne güzel ifade etmiştir.
Aksi durumda kendimizden uzaklaşırız. Kendimizi kendimizden yoksun ederiz. Bu çok acı verici bir durumdur. Acı veren bir yalnızlıktır. Yapmak zorunda olduğumuz en önemli iş, kendimiz olmaktır.
Hayatın akışı içinde kendimiz olmalıyız. Paylaşacak neyimizin olduğunu öğrenmeli ve bulduğumuz şeyi geliştirme sürecine girmeliyiz. Kendimizden uzaklaştıkça yalnızlık içine düşmüş oluruz. Bunun sonucu da çok acıdır. Tek başımıza ölmek durumunda kalabiliriz.
Hiç kimse tek başına ölmemelidir. Ancak bugün tek başına ölen pak çok insan vardır.
Los Angeles”da tek başına ölmek istemeyenlerin, son anlarında yanlarında oturması için saatine 7,5 dolar vererek birini kiraladıkları bir servis vardır. Bu çok acı bir durum. Ölüm noktasına ulaştığımızda yanımızda elinizi tutacak tek kişi bile yoksa, bütün hayatınızı gözden geçirmek zorundayız (Buscaglia, s. 238). Hiç mi dostluk kuramamışız? Hep kendimizi mi düşünmüşüz? Kendimizi sevgiden yoksun mu bırakmışız? Kimseye küçük bir hayrımız dokunmadı mı?
Bu konuyu daha iyi anlamak için, Elisabeth Kübler- Ross”un “Ölüm ve Ölmek Üzerine “adlı eseri okumakta büyük fayda vardır (Özkan, s. 279).
"Başka insanlara huzur vermeye, onları rahatlatmaya çalışın. Gerçekten ve kesin olarak tersini öğrenmedikçe, insanların iyi olduğunu varsayın." (Buscuglia, s. 269).Yalnızlıktan kurtulmak ve insanların hayatınıza katılmasını istiyorsanız onlara güvenin ve onlara elinizi uzatın.
Sürekli olarak gerginlik, sürtüşme ve çatışma içinde hayatımızı geçirirsek ilerde tek başına ölme riskiyle karşı karşıya kalabiliriz.
Kaynaklar
Leo Buscaglia, Yaşamak,Sevmek ve Öğrenmek, çev. Nesrin Kasap, İnkilap ve Aka yayınları, İstanbul, 1984, s. 269.