21. yüzyıldayız. Bilim ve teknolojide aklın sınırlarını zorlayan gelişmeler yaşıyoruz. Her geçen gün hayatımıza giren yenilikleri takip etmekte zorlanıyor, baş döndürücü bu gelişmelerle birlikte yeni kavramlarla tanışıyoruz.
Son yıllarda tıpta ki gelişmelerin hayatımıza soktuğu “biyolojik anne” ve “taşıyıcı anne” gibi kavramları konuşuyor, çocuğu olmayan çiftlere çocuk sahibi olma imkânı tanıyan tıbbi uygulamalar neticesinde dünyaya gelen çocukların hem biyolojik hem de taşıyıcı anneleri olduğunu artık biliyoruz.
Bu kavramlar doğrultusunda bir insanın doğduğu ve büyüdüğü şehre olan mensubiyeti hakkında bir takım izahlar da yapabiliriz.
Halkımız arasında yaygın olarak kullanılan “insanın vatanı, doğduğu yer değil doyduğu yerdir.” şeklindeki anlayışı da bu bağlamda değerlendirebiliriz.
Dünyaya merhaba dediğimiz şehirler anne gibidir. Onun himayesinde büyür, korunur, öğrenir, kültür pınarlarından beslenir ve kimlik kazanırız.
Kimi insanlar vardır ki doğdukları şehrin bu özelliklerinin farkında bile değillerdir. Şehrine olan aidiyet duyguları çok az olan bu insanlar ”O mahiler ki derya içredir deryayı bilmezler” misali yaşarlar. İşte bu şahsiyetler için doğdukları şehirler taşıyıcı anneler gibidir.
Onların şehirlerine olan mensubiyetleri sadece nüfus cüzdanlarıdır. Göçmen kuşlar gibi doğar ve kaybolur giderler.
Bazı insanlar da vardır ki başka diyarlarda doğmalarına rağmen gönül verdikleri, bağlandıkları sevdalandıkları şehirlerle bütünleşmişlerdir.
İşte bu özel kişiler, doğdukları şehrin dışında, etkisinde kaldığı şehre sıkı bir mensubiyet duygusuyla bağlıdırlar ve o şehir bu kişiler için biyolojik anne hükmündedir.
İstanbul doğumlu olmasına rağmen ülkede Erzurumlu olarak bilinen Cemaleddin Server Revnakoğlu bu konuyla ilgili en güzel örneklerden biridir. 1912 yılında İstanbul’da doğan ve çocukluğunda tanıştığı Kara Baba-yı Veli dergahında tarikatla tanışan Revnakoğlu, kültür ve folklor araştırmacısı olarak geçirdiği ömrünün en verimli yıllarını Erzurum’ da yaşamış; ruhuyla, düşüncesiyle, sevgisi ve muhabbeti ile Erzurumlu olmuştur.
Revnakoğlu bu duygularını “GÜZEL BİR KADER BENİ BU MÜBAREK ŞEHRİN HAK-İ PAKİNE YÜZ SÜRMEK BAHTİYARLIĞINA ERİŞTİRMİŞTİ. BU SEBEPLE ÖZ VATANIM İSTANBUL’DAN AYRILIYOR İÇ VATANIM ERZURUM’A KAVUŞUYORDUM. “ sözleri ile ifade etmektedir.
Kaderin güzel bir tecellisi olarak Erzurum’a gelen ve dadaşlar diyarında beş yıl kalan Revnakoğlu, Erzurum’a öyle bir aşk ile bağlanmıştır ki ilerleyen yıllarda ülkenin çoğu yerinde Erzurumlu Cemaleddin Server Revnakoğlu diye anılmıştır.
Türk Tarih Kurumu Eski Eserler Uzmanı olan Revnakoğlu’nun 1942 yılında Erzurum’a gelmesi hem kendisi , hem de Erzurum için büyük bir kazanç olmuştur.
Mezar taşlarını ve kitabeleri okumada çok başarılı olan Revnakoğlu, Erzurum’un zengin kültür hazinelerinden etkilenmiş, yazarlık tecrübesini burada geliştirmiş, Erzurum’un manevi havasının feyziyle eserler vücuda getirmiştir.
Erzurum, Revnakoğlu’nun gelmesiyle yeni bir evladına kavuşmuş ve onun çalışmalarıyla şehrin kültürü yeni değerler kazanmıştır.
Erzurum’un değerli şahsiyetlerinden Ziyaaddin Fahri Fındıkoğlu bu durumu “…kıymetli tarihçi Abdurrahman Şerif’ı felek elimizden aldı. Yeni işçiler beklerken talih karşımıza Erzurum çevresinde Erzurum’un haki-pakine âşık diye tanınan ve sevilen bir ilim fedaisini çıkarttı” diyerek özetlemiştir.
Erzurum’da kaldığı yıllarda kendini şehrin kadim kültürünün büyüsüne kaptıran Revnakoğlu, yazılarında “Erzurumiyatçı” imzasını kullanacak kadar Erzurum’u sahiplenmiştir.
Ailesinden aldığı ciddi eğitim neticesinde küçük yaşlardan beri kültürel değerlerin bilinciyle yetişmiş olan Revnakoğlu, Galatasaray İdadisi’nde aldığı eğitim ile Muallim Naci, Abdülbaki Gölpınarlı, İsmail Habip Sevük, Hasan Ali Yücel, İsmail Saib Sencer, Elamlılı Ahmed Hamdi Yazır, Ömer Nasuhi Bilmen, Ahmet Remzi Akyürek, Hamamizade İhsan Bey gibi fikir ve gönül dünyasının ünlü şahsiyetlerinden aldığı bilgilerle oluşturduğu birikimlerini Erzurum’la tanışmasından sonra zirveye taşımıştır.
Bu süreçte kendisine en büyük desteği Erzurum’un münevver simalarından Sıtkı Dursunoğlu vermiştir.
Ketencizade Mehmet Rüştü Efendi ve Yetim Hoca gibi Erzurum’un ünlü şahsiyetlerinin mezarları, gün yüzüne çıkmak için sanki Revnakoğlu’nun gelmesini beklemiştir.
Habib Baba, Hoca Nazım Efendi, Tortumlu Musa Kazım Efendi, ŞeyhulislamSeyyid. Feyzullah Efendi, Hacı Şevket Efendi, Tahtacızade Mustafa Fehim Efendi, Edirne Müdafii Şükrü Paşa gibi Erzurum’un meşhur isimleri de Revnakoğlu tarafından araştırılarak toplumsal hafızaya tekrar hatırlatılmıştır.
Gönül ve kültür adamı olan Revnakoğlu, suyun çatlağını bulması gibi Erzurum’u bulmuş, dadaşlar diyarını sevmiş ve burada hayatının en verimli çalışmalarını yapmıştır.
Revnakoğlu bu çalışmalarını Erzurum Halkevi (Yayla)dergisi, Tarih Yolunda Erzurum dergisi, 12 Mart dergisi, Cennet Çeşmesi dergisi ile Yeni Doğu, Hür Söz ve Milletin Sesi gazetelerinde yayımlamış, muhtelif zamanlarda da radyo konuşmalarıyla halka duyurmuştur.
İbrahim Hakkı Hazretleri’nin Maarifetname isimli eserini günümüz harfleriyle halka tanıtması yine bir boşluğun doldurulması açısından çok isabetli ve hayırlı bir çalışma olmuştur.
Revnakoğlu , tanıştığı Erzurum’un ünlü simalarından Tivnikli Faruk Efendi, Süreyya Raif Şarman, Kındığılı Vehbi Hoca,Solakzade Hacı Sadık Efendi, PireMehmet,Hafız Şakir Efendi, Tortumlu Asım Hoca, Abdurrahim Siminli, Tazegüllü Ahmet Fevzi Alpagut, Celal Feyyaz Gürsel, Ömer Nasuhi Bilmen,Yeşil İmamoğlu Salih gibi değerleri tanıtıcı yazılar yazarak Erzurum kültür dünyasına güzel hizmetlerde bulunmuştur.
Revnakoğlu , o kadar Erzurum’la bütünleşmiştir ki İstanbul’da gözlerini yumduğunda vefat haberini Bugün Gazetesi ” şehrimize bir ziyaret için gelmiş bulunan Erzurumlu âlim Cemaleddin Server Revnakoğlu vefat etmiştir” şeklinde vermiştir.
Vefatından önce Erzurum’a gelen ve Palandöken’in havasını son bir kez teneffüs edip İstanbul’a dönen ve orada Eylül 1968 yılında vefat eden Revnakoğlu Edirnekapı Mezarlığı’na defnedilmiştir.
Erzurum âşığı olan bu değerli insanın Erzurum da isminin yaşatılması bir vefa gereği olmasına rağmen, ne yazık ki bu vefa şu ana kadar gösterilmemiştir. Makamı cennet olsun.