Basın yayın, şimdilerde internet ve sosyal medyada sağlıkla ilgili haber, uyarı veya tavsiyeler ilgiyle takip ediliyor. Hemen her gün yeme içme tavsiyeleri, ilaçlarla ilgili eleştiri ve övgüler, bazı ameliyat yöntemlerinin veya cihazların tanıtımına rastlamak mümkün. Bu tavsiyelerin birçoğu anlı şanlı bilim adamları ve uzmanlar tarafından yapılıyor. Hepsi aynı konuda farklı düşüncede, farklı farklı şeyler söylüyor. Okuyucunun ister istemez kafası karışıyor. Bir kısmı hepsini yalan olarak değerlendirip kendi kafasına göre yaşıyor, diğerleri bazı uzmanlara güvenip uymaya çalışıyor.
Nasıl böyle olabiliyor?
1. Evvela tıp ilminde de bilimin diğer dallarında olduğu gibi mutlak doğru yoktur. Bugün doğru bilinen fikirlerin yarın yeni keşif ve bulgularla yanlış veya eksik olduğu ortaya çıkabilir. Tıp ilminde gelişme diğer tüm ilimlerden daha hızlı olmaktadır. Hastalıkların tanı ve tedavisinde bir iki sene içinde yapılan yeni ilaç ve deneylerin neticesinde köklü değişmeler olabilmektedir. Hasta bakımı ve takibindeki gelişmeler nedeniyle daha önceleri riskli sayılan girişimler, operasyonlar daha az ölüm veya hasarla (mortalite ve morbidite) yapılabilmektedir. Zamanla tavsiyeler mutlaka değişecektir.
2. Gazete ve medya haberi çekici kılmak amacıyla başlığı ve bazen haberi çarpıtabiliyor. Eksik bilgi verebiliyor. Bazı klinik ve laboratuvarlar çalışmanın ilk sonuçlarını genelleştirerek verebiliyor. Üniversitenin ve çalışmanın tanıtımı için röportaj yapan gazeteciler, teknik bilgiye yabancı olduğu için veya okunurluğu artırmak için haberi abartıyorlar. Bazen de okuyucu her hangi bir ilacın ilk evre çalışmasını (hücrelerle veya deney hayvanları ile yapılan) sanki insanlarda yapılmış ve başarılı olmuş gibi anlıyor. Bu ilaçlar daha sonra sağlıklı insanlar veya hastalarda denendiğinde yan etkileri veya etkisinin azlığı nedeniyle başarısız oluyor.
3. Yeme içme alışkanlıkları kültür, iklim ve gıdaya ulaşma imkânları ile değişkenlik göstermektedir. Bu konuda bilimsel çalışma yapmak çok zordur. Çünkü: Gıdaların vücutta yaptığı etkileri gözlemek için yılların geçmesi, kişinin yaşlanması gereklidir. Ayrıca zamanla toplumlar bulundukları ortamın yeme alışkanlıklarına genetik adaptasyon oluşturmuşlardır. (Misal: Türklerde süt-laktoz intoleransı Avrupalılardan fazla görülür) Bu nedenle yeme alışkanlıkları ve sağlığa etkileri konusunda bilimsel çalışma sayısı çok az ve teknik olarak yetersiz ve hatalarla doludur. Çalışmaların çoğu deney hayvanları ile yapılır. İnsanlarla iki tip çalışma vardır. Birincisi epidemiyolojik, bazı bölgelerde bazı hastalıkların az görülmesi nedeniyle beslenme ile hastalık arasında bağıntı kurulması şeklinde (Sardunya’da kalp hastalıkları azdır öyleyse Akdeniz tipi beslenme kalp hastalıklarını korur gibi). İkinci tip ise, genelde 2-3 sene süren spor yapma yapmama, kalori kısıtlaması olup olmaması, eşlik eden hastalıklar gibi değişkenlerin her grupta farklı olması nedeniyle farklı sonuçlar alınan araştırmalardır. Kişinin yaşı, kilosu, beslenme alışkanlıkları, maddi durumu, yaptığı iş, alerjileri, yiyeceklere karşı toleransları veya hastalıklarına göre herkese verilecek yeme tavsiyeleri farklıdır. Genel uyarıları dinlemekle birlikte eğer zayıflama, kilo alma veya hastalığı kontrol altına almak için yeme alışkanlığı değişimi yapılacaksa kişiye özel uzman diyetisyen ve doktordan tavsiye almak gerekir.
4. Bu konu çok ilgi çektiği için konunun uzmanı olsun olmasın birçok uzman, hoca, meraklı kişiler meşhur olmak, para kazanmak amacıyla kitap-yazı yazmakta ve demeçler vermektedir. Birkaç yıl önce bir kitapçıda diyet kitaplarına baktım, 10-15 kitaptan sadece 2-3 tanesi diyetisyene aitti. Makine mühendisi, ziraat mühendisi, genel cerrah, kardiyoloji uzmanı, manken, beden eğitimci, vücut geliştirme uzmanı ve ekonomist gibi birçok meslek dalından diyet yazarları var. Beden eğitimcisi sporcu beslenmesi konusunda bilgi sahibi olabilir, genel cerrah ameliyatlı hastanın beslenmesini bilebilir, ama kitabını yazamaz. Bu beslenme uzmanı ve diyetisyenlerin işidir. Bu yazarlar bazı fikirleri temel alıp, ki bunlar tamamen saçma değil, bu fikirle hipotezlerini geliştiriyorlar. Misal: “Taş devrinde obezite, şeker hastalığı ve kanser gibi hastalıklar azdı. Öyleyse taş devri diyeti uygulayalım.” veya “Akdeniz’de kalp hastalıkları Akdeniz diyeti uygulayalım.” ya da “Proteinle beslenmek insülin direncini kırıyor ve zayıflamaya yardımcı oluyor, karbonhidratlı beslenmeyi terk edelim.” vb.
Bu diyetler herkese uygun olmadığı gibi, kanser, hipertansiyon, kalp yetmezliği, böbrek yetmezliği gibi hastalıkları olanlara zarar da verebilir.
Sonuç olarak gazeteler ve medya haber kaynağı olup, sadece bizi haber verirler. Asla danışma ve tedavi yeri değildir. Bir sağlık sorunu olduğunda güvendiğiniz bir doktora gitmenizi ve ona harfiyen uymanızı öneririm.