Yirminci yüzyılda gücünün, doruk noktasına ulaşan seküler kültür, bütün ülkeleri sarsan ekonomik krizlerin ana kaynağı olmuştur. Ekonominin sekülerleşmesi, gelir dağılımındaki eşitsizliklerle birlikte, haksız kazançların katlanarak artmasına yol açmıştır. Ekonominin kutsal değerlerden arındırılması, insanları ekonominin öznesi olmaktan çıkarmış, tüketimin nesnesi haline getirmiştir.
*
Seküler kültürle yoğrulan, kutsal değerlere bütünüyle kapalı ekonomi, Hiroşima ve Nagazaki’de olduğu gibi, bütün şehirleri yerle bir edecek, nükleer silahları armağan etmiştir. Bu yüzden kültürden ekonomiye, her alanda yeni bir paradigması arayışı içinde olan, Fritjof Capra, “Değerlerden bağımsız bilim olmaz” demektedir. Bilim insan içindir, insanların iç ve dış dünyalarını zenginleştirmek için vardır.
*
Anadolu’nun Yunus izli, Mevlana çizgili bütün aydınlarının sürekli vurguladıkları gibi, iç dünyayla dış dünya kültürüyle, ekonomisiyle bir bütündür. Toplumların çağları peşlerinden sürüklemeleri, yaşadıkları çağın olaylarını doğru yorumlamalarına, çağın kaynaklarını doğru değerlendirmelerine bağlıdır. İki dünya arasındaki dengeyi koruyamayan toplumlar, iki yani keskin kılıç olan zamanın nabzını tutamazlar, çağlarının akışına uyum sağlayamazlar.
*
İster ekonomik, ister siyasal, isterse kültürel olsun, her alanda çağlarını dönüştürmeyen toplumlar, çağlarını tarafından dönüştürülürler. Çağlarını kıyasıya sorgulamayan aydınlar, bütün insanlığı kucaklayacak değerlerin, geleceğe taşıyıcıları olamazlar. Aydınlar geçmişin yorumlanmasından, geleceğin tasarlanmasından sorumludurlar. Onlar düşünceleriyle ve eylemleriyle, bütün insanlığa ışık tutmak zorundadırlar.
*
Toplumların aydınlık ve karanlık yüzlerini gözler önüne sermek için, aydınlar toplumlara hem aşağıdan, hem de yukarıdan bakmasını bilirler. Onlar hiçbir zaman kültür için kültür, ekonomi için ekonomi demezler, kültürü ekonomiden, ekonomiyi kültürden ayırmazlar. Bütün alanlarıyla hayatın yaşanır kılınması da, ekonomiyi kültür için bilen insanlar, hiçbir ekonominin peşinden sürüklenen nesnesi olmazlar, ekonomiyi peşlerinden sürükleyen özne olurlar.
*Dünyanın bütün ekonomik ve kültürel zenginliklerinin değerlendirilmesinden bütün insanlar sorumludur. Rızk, riskin ikiz kardeşidir. Rızk, insanları aramaz, insanlar rızkı ararlar.
*
Toplumlar, dünyanın kültürel kaynaklarından olduğu kadar, ekonomik zenginliklerinden yararlanmanın yollarını ve yöntemlerini bulmak zorundadırlar.
*
Kültür dünyasına yatırım yapmayanlar, ekonomi dünyasındaki yatırımların verimliliklerini artıramazlar.
*
Dünya, kültürün ve ekonomini gizemli atölyesidir.