Sahi, sen İslam’ın ve Türk Milleti’nin dostu musun?
Bütün İslam ülkeleri Hıristiyanlığın esiri iken, en güçlü Müslüman devlet (Osmanlı) payitahtıyla ve topraklarıyla işgal altında iken, bunların hepsinin kurtulmasına kapı açan muhteşem Başkumandanlık Zaferi’nden habersiz olamazsın!
Bu yıl, bu kutlu zafer Cuma gününe rastladı. Ne güzel dedik!
Camilere koştuk.
Hutbede merhum Mehmet Akif Ersoy’un “yardım et yarabbi, çünkü bu İslam’ın son ordusudur” dediği Türk ordusunun Başkumandan’ından bahseden yok!
Dün, 4 Eylül’de, Milli Mücadele’nin temel taşlarından Sivas Kongresi’nin 100. yıldönümünü kutladık. Mustafa Kemal Atatürk Sivas’ta 108 gün kalarak Milli Mücadeleyi yönetti.
Ne demektir MİLLİ MÜCADELE?
- “Türk Milleti’nin Namusunu, Vatan Toprağını ve İstiklalini Korumadaki azim ve kararlılığı demektir.”
Bu yüce amaç, Başkumandan Atatürk’ün liderliğinde hedefine ulaşmıştır.
Aksine düşünenleri ifade eden veciz bir söz vardır:
- “Bir milleti yok etmek istiyorsanız o milletin dilini yok edin; bir devleti yıkmak istiyorsanız o devletin kurucusunu inkâr edin.”
Her şey görülüyor! Bir duayı esirgediler! Mısırlı Mursi için 81 ilde gıyabi namaz kılmışlardı!!!
Yapamayacaklar, Türk Milleti liderine de vatanına da bağlıdır.
Ne yaparsa yapsınlar Mustafa Kemal Atatürk sevgisini yok edemezler.
Bazıları, yukarıda tarifini verdiğimiz Milli Mücadele’den rahatsız olan, keşke yunan kazansaydı diyen fesli meczupları, yunan dostlarını evlerinde ziyaret edebilirler, hem de 2018 10 Kasım’ından bir gün önce. Taraf belirtircesine! Sevgi gönül işidir! Geçen yıl öyle, bu yıl böyle. Bakalım gelecek yıl ne yapacaklar? Diyanet İşleri Başkanlığı bunlardan kurtarılmalıdır.
Ali Fuat Paşa “Sınıf Arkadaşım Atatürk” adlı eserinde, Milli Mücadele’nin son harbi olan “BÜYÜK TAARRUZ” öncesinde şu hatırasını nakleder:
“Ben Mustafa Kemal’i, bir defa daha ağlarken görmüştüm. Fakat gözyaşlarının manası çok başka idi.” Ali Fuat Paşa devam ediyor:
“O yıl Kurban Bayramı Ağustos’un 4. günü idi. TBMM ben, Karesi (Balıkesir) milletvekili Abdurgafur Hoca’yı ve Burdur milletvekili Şair Mehmet Akif ile Kayseri milletvekili Atıf Bey’lerden oluşan bir heyeti Batı Cephesi’ne gönderme kararı aldı. 1. ve 2. ordularla, kolordu ve tümen karargâhlarına gittik, TBMM’nin tebriklerini ve başarı dileklerini heyet başkanı olarak ben tebliğ ettim.
- ‘Ya Rabbi bize zafer günlerini müyesser eyle’ diye dualar ediyordum. Ordularımızın maneviyatı çok yüksekti. Hatırladıkça hala heyecanla titrerim. Merasim nizamında dizilmiş bir tümenin kıtalarını teftiş ediyorduk. Hepsi aslanlar gibi idi. Mehmet Akif kendinden geçmişti. Dudaklarından kendi yazdığı İstiklal Marşı’nın şu mısraları dökülüyordu:
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım,
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım,
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım,
Yırtarım dağları, enginlere sığmam taşarım.
Beni solumdan takip eden Akif’e döndüm. Gözlerinde yaşlar tanelenmişti. Bu mehabetli manzara karşısında kendisini tutamıyordu.
- Akif Bey, siz ağlıyorsunuz, dedim.
- Ne yapayım, heyecanımı zaptedemiyorum cevabını verdi. Ve sonra ilave etti:
- Fakat sizin de gözleriniz yaşlı, Paşam.”
Ali Fuat Cebesoy bunları anlatıyor, ben de kendi kendime soruyorum!
- “Bu durumda hangi Türk evladı ağlamaz ki?”
Türk Milleti’ne nankörlük etmek kimseye iflah getirmez!!!