Avrupa’da dinlerin karşısına bilimleri çıkaran, Aydınlanma döneminden beri, bütün ülkeleri etkileyen ve her sorunun üstesinden geleceği beklenen seküler değerler, Yirminci yüzyılın sonunda çekiciliklerini büyük ölçüde yitirmişlerdir. Artık Ekonomi bilimi başta olmak üzere, hiçbir bilimin kutsal değerlerden bütünüyle bağımsız olduğu düşünülmemektedir. Üniversitelerinde ekonominin kurallarıyla, kutsal kültürün değerlerinin çatışmadığını anlatan kuramlar geliştirilmeye çalışılıyor.
*
Yirminci yüzyıl boyunca, ekonomik gelişmenin dinamikleri, kutsal değerlerde değil, seküler değerlerde aranmıştır. Ancak ülkelerin yoksulluklarını, kutsal değerlerde gören, dinleri toplumların afyonu bilen, seküler kuramlar yirmi birinci yüzyılın başında, her alanda büyük bir başarısızlığa uğramışlardır. Kutsal değerler körlüğüne uğrayan, seküler Batı dünyası, tarih boyunca toplumları dönüştürmede, çok etkili olmuş kutsal değerleri, görmekte zorlanmaya devam etmektedir.
*
Ekonomiyi kutsal değerlerden arındıran toplumlar, finansal ve siyasal çalkantıların üstesinden gelememektedirler. Çünkü paylaşmaya dayanan ortaklık kültürü, seküler değerlerden daha çok, kutsal değerlerden beslenir. Toplumları ortaklıklar, ortaklıkları paylaşmasını bilen insanlar ayakta tutarlar. İnsanların ürün, hizmet ve bilgi üretme güçlerine, yeni açılımlar kazandırmada, ortaklıklar sürükleyici bir işlev yüklenirler. Dünyada ülkelerin güçleri, ortaklıkların çokluğundan kaynaklanır.
*
Sanayi toplumunun mimarı Henry Ford’un vurguladığı gibi: ”Bir araya gelmek başlangıçtır. Bir arada durmak ilerlemedir. Birlikte çalışmak başarıdır.” Hakbilirlikle ve hakgözetirlikle, elele vermenin en büyük sermaye olduğu ortaklıklarda, iki kere iki, hiçbir zaman dört değildir, her zaman dörtten büyüktür, çoğu zaman da yedidir. Ekonominin hangi alanında olursa olsun, akıllarını, gönüllerini ve ellerini birleştiren ortaklar, tek başlarına ürettiklerinden, kat kat daha fazlasını üretirler.
*
Değişen ekonomik sınırların, değişmeyen siyasal sınırlardan daha çok önem kazandığı dünyada, ülkelerin güçleri yerel oldukları kadar, küresel olmayı da bilen ortaklıklardan kaynaklanır. Dünya pazarlarında ülkeler, cephelerde savaşan ordularıyla değil, kaliteli ürünler üreten ortaklıklarıyla konuşurlar. Ülkelerin küresel ortaklıklarının sayıları ne kadar çoğalırsa, savaş alanlarındaki orduların önemleri de o kadar azalır. Her ülkede ortaklıkların çoğalması, orduların azalmasına yol açar.
*
İnsanlığı geleceğe taşıyan dünya gemisinin güvenliğinden, bütün ülkelerin ortaklıkları sorumludur. Ülkeleri kurtaracak yeni bir Nuh’un Gemisi yoktur. Bunun için yirmi birinci yüzyılda, barış dünyasının öncüleri, insanları öldürmede yarışan ordular değil, insanları yaşatmada yarışan ortaklıklar olacaktır. Dünyanın bütün ülkelerinde, toplumların üretim yapılarını ve kültürel dokularını, savaşmasını bilen ordulardan önce, üretmesini bilen ortaklıklar güçlendirmişlerdir.
*
Ordulara karşı ortaklıklar güçlerini birleştirmezlerse, dünya pazarlarından çekilmek zorunda kalırlar.
*
Dünyada ortaklıklar silah tutmayı bilen elleri değil, tırpan tutmayı bilen elleri, bir araya getirirler.
*
Ortaklıkların görünmeyen gizemli güçleri, yaşatma peşinde olmalarından kaynaklanır.