Belgesel çekimleri için 45 gündür bulunduğum Giresun ve Gümüşhane Bölgesinden Kocaeli’ye dönerken kısa bir mola verdiğim Amasya, kültür medeniyet ve zaferler tarihimiz açısından çok önemli.
Giresun, Sivas ve Gümüşhane dağlarından doğan Tokat ve Amasya’dan geçerek Samsun Çarşamba’dan Karadeniz’in çırpınan suları ile kucaklaşan yeşil ırmak üzerindeki Köprüden www.devrialem.tv olarak Amasya’nın belgeselini çekiyorum.
Keşke kalesi, elması ve kral mezarlarına verdiğimiz önemi Amasya’da 1101 tarihinde Malazgirt zaferinden sadece 30 yıl sonra Büyük Selçuklu sultanı Alparslan’ın emri ile Danişmend Ahmet Gazi’nin Amasya Merzifon arasındaki bölgede Haçlı ordularını yenerek Orta ve Doğu Karadeniz bölgesinde başlattığı Türk İslam tarihine de önem versek.
Amasya’daki 918 yıllık Türk İslam tarihi ders ve ibret alacağımız birçok önemli olayların yaşandığı yerdir.
Amasya, 1402 yılında Yıldırım Beyazıt’ın Ankara Çubuk’ta Timur’a yenilmesinden sonra Osmanlı Devleti’nin toparlanmasında önemli rol almış bir Şehzadeler şehrimiz.
Amasya, 15 Mayıs 1919 da İngilizlerin desteği ile İzmir’den Anadolu’ya işgale başlayan Yunanlılara karşı 19 Mayıs 1919 da arkadaşları ile Samsun’a çıkan Atatürk’ün Haziran 1919 da Amasya Tamimini yayınlayarak, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluş sürecini başlattığı yerdir.
Konakları, elma bahçeleri, Ferhat’ın Şirin’ine kavuşmak için dağları delip, suyolu açtığı Amasya’nın merkezinden Orta ve Doğu Karadeniz dağları ve yaylalarının suyunu Karadeniz’e taşıyan Yeşilırmak’tan sadece su akmaz. Bölgede 1000 yıllık geçmişe sahip Türk İslam tarihi de akar.
AMASYA HATIRALARIM
Amasya adını ilk kez fındık bahçelerimizde ki Amasya elmaları ile duymuştum. Amasya ve tarihi eserlerini ilk kez 1989 yılında 30 yıl önce bugün artık adı da kendi de tarih olan Başbakanlık Basın Yayın Genel Müdürlüğü’nün, Anadolu Basın Birliği ile ortaklaşa düzenlediği Anadolu Basını Eğitim seminerlerine katılmak üzere, Amasya’ya gitmiş o dönem Anadolu Basın Birliği’nin Genel Başkanı merhum Lütfü Akcan’ın misafiri olmuştuk.
Daha sonra Gebze Kaymakamlığından Amasya Valiliğine atanan sayın Hayrullah Yıldız’ın daveti ile Amasya ya gidip araştırma yapmış, 1998 yılında 21 yıl öncede Şehzadeler şehri Amasya Belgeseli çekmiştim.
Her fırsatta Amasya ya gitmekteyim. Karadeniz dönüşü yeniden Amasya’dayım, kültür tarihimizin aktığı Yeşilırmak’ın üstünden Amasya’da yaşanan tarihi düşündüm. Kültür Müdürlüğünden Amasya ile ilgili kitaplar aldım. Sizleri de Amasya’ya davete diyor, Kültür ve Turizm Müdürlüğü kaynaklarından derlediğim Amasya tarihi ile ilgili araştırma yazısını sizlerle paylaşıyorum,
AMASYA’DA 918 YILLIK TÜRK İSLAM TARİHİ
Selçuklu ordusunun 1071 Malazgirt savaşını kazanması üzerine Sultan Alparslan’ın mahiyetinde bulunan üst düzey komutanlar, mahiyetlerindeki askerlerle birlikte Anadolu içlerine doğru akınlara başlamıştır. Bu akınlar sonucunda Anadolu’daki Bizans egemenliği sona ermiş ve kazanılan topraklarda, fetihleri yapan komutanlar Selçuklu Devletinin izniyle kendi içinde bağımsız beylikler kurmuşlardır.
Bu süreçte Amasya ve civarı Danişmend Ahmet Gazi tarafından fethedilerek bölgede Türk egemenliği dönemi başlamıştır. Bu dönemde Anadolu’ya gelmiş olan haçlı ordusuna karşı Selçuklu Sultanı Kılıç Arslan ile Danişmend Ahmet Gazi komutasındaki birliklerin Amasya-Merzifon arasında 5 Ağustos 1101 günü yapmış olduğu savaş sonucunda haçlı ordusu bozguna uğratılmıştır.
Danişmendlilerin yaklaşık yüzyıl süren egemenlik dönemi Selçuklu Sultanı II. Kılıç Arslan’ın 1175 yılında Amasya’yı ele geçirmesiyle sona ermiştir. Böylelikle Amasya şehri ve civarı Selçuklu egemenliği altına girmiştir.
II. Kılıç Arslan uzun süren saltanatı sırasında Selçuklu Devletini on bir oğlu arasında paylaştırmış (1185/1186) ve bu paylaşım sırasında Amasya Nizameddin Argunşah’ın hissesine düşmüştür. Nizameddin Argunşah’ın kardeşi II. Rükneddin Süleymanşah’ın (1196-1204) Selçuklu saltanatını ele geçirmesi üzerine birçok yöre gibi Amasya’da bu sultana bağlı bir il haline gelmiştir.
Selçuklu hükümdarı Alaeddin Keykubad, Moğolların bir tehdit unsuru haline gelmesi üzerine olası bir Moğol saldırısına karşılık komşusu Harezm beylerinin deneyimlerinden yararlanmak amacıyla bazı illeri onlara tımar (dirlik) olarak vermiştir. Amasya bu dönemde tımar olarak Bereket Han’a verilmiştir (1231).
Sultan Alaaddin Keykubad (1220-1237) sonrasında ülkenin iyi yönetilememesi Selçuklu Devletinde bazı toplumsal olayların meydana gelmesine neden olmuştur. 637H./1239M. tarihinde meydana gelen ve merkezi Amasya olan Babaîler Başkaldırısı bu dönemde görülen önemli toplumsal hareketlerin başında gelmektedir.
Baba İlyas Horasanî önderliğinde başlayan bu başkaldırıda, Baba İshak Kefersudî hareketin pratik sürecini Kefersud köyünden başlatmış ve bu başkaldırı süresince yaşanan gelişmelerde Amasya önemli bir tarihi mekan olarak olaylara tanıklık etmiştir.
Selçukluların resmi tarihçisi İbn-i Bibi bu olayı kendince naklederken Babaîlerin Amasya’ya gelişini; “...Amasya’ya geldiklerinde kuvvet ve kudretlerinin ışığı her tarafı tutmuştu...”
satırlarıyla ifade eder.
Başkaldırının büyüyerek yayılması ve katılımın çok olması sonucu, Sultan II. Gıyaseddin Keyhüsrev (1237-1246) ihtiyaten Kubadabad kalesine çekilir ve bu sırada Amasya Subaşılığına atanan Hacı Armağanşah hareketin bastırılması için görevlendirilir.
Sonuçta kanlı bir şekilde bastırılan Babaîler Başkaldırısının önderi Baba İlyas, Hacı Armağanşah tarafından tekkesinde ele geçirilerek Amasya Kalesi burçlarına astırılır.
Selçuklu Devleti’nin 1243 Kösedağ Savaşında Moğollara yenilmesinden sonra Anadolu’nun neredeyse her yanı yağmalanmaya başlanmış ve Selçuklu Devleti yarım yüzyılı geçkin bir süre Moğollar tarafından sömürülmüştür. Bu yağma ve sömürü ortamında doğallıkla Amasya’da etkilenmiştir.
Anadolu’yu işgal etmiş olan Moğollar daha çok Amasya’nın da içinde bulunduğu Orta Anadolu Bölgesine yerleşmişlerdir. Bu yerleşenlere genellikle Tatar adı verilmektedir. Bu dönemde Amasya’ya yerleşenler ise daha çok sol kol oymakları olarak da bilinen Ca’unğar oymaklarıdır.
İlhanlı hükümdarı Ebu Said Bahadır Han’ın 1335 yılında ölümü sonrasında, İlhanlıların Anadolu genel valisi bulunan Sultan Alaeddin Eratna bağımsızlığını ilan ederek Eratnalılar Devletini kurmuş ve bu gelişmeler sonrasında ise Amasya 742H./1341M. tarihinde Eratnalıların egemenliği altına girmiştir.
Amasya aynı yıl merkezi Niksar olan Taceddinoğulları Beyliği tarafından işgal edilmiş, bir süre bu işgale ses çıkarmayan sultan Eratna, Mısır Memlûklu sultanı Melik Nâsır’ın himaye ve desteğini sağladıktan sonra işgalciler üzerine emirlerinden Tüli Bey’i göndermiş ve bunun üzerine Tüli Bey Amasyalıların da yardımıyla Amasya ve çevresini Taceddin Doğanşah’ın elinden alarak bu işgale son vermiştir.
Bu dönemde; Zeyneddin Tüli Bey Amasya Emirliği yapmış onun ölümünden sonra ise 747H./1347M. yılında Hacı Kutluşah Amasya Emirliği görevine getirilmiştir. Sonrasında ise Hacı Kutluşah’ın büyük oğlu Şahabeddin Ahmet Şah 753H./1352M. ortalarında Amasya Emiri olmuş, 757H./1356M. yılında ise, Emir Kebir Şücaaddin Süleyman Bey Amasya Emirliğini zorla ele geçirmiş, ondan da tekrar Şahabeddin Ahmet Şah 759H./1358M. tarihinde Amasya Emirliğini geri almıştır.
760H./1359M. yılında Amasya Emirliği görevine Hacı Kutluşah’ın diğer oğlu Hacı Şadgeldi Paşa getirilmiş ve 762H./1361M. yılında ise, eski Amasya Emiri Şücaaddin Süleyman Bey’in oğlu Alaaddin Ali Bey Amasya Emiri olur. Fakat Kaynar Vakıasından sonra 763H./1362M. tarihinde Hacı Şadgeldi Paşa ikinci kez Amasya Emiri olarak tarih sahnesinde görülür.
Sultan Eratna’dan sonra devleti yöneten sultanların zayıf olmaları ayrıca zevk ve sefaya düşkünlükleri devlet otoritesinin sarsılmasına ve görev yapan idarecilerin bağımsızlık fikrine kapılmalarına yol açmıştır. Bu yıllarda Amasya Emiri Hacı Şadgeldi Paşa da, kendi başına buyruk hareket etmeye başlamış ve daha sonra ise beyliğini ilan etmiştir.
Şadgeldi Paşa döneminde Amasya’da kayda değer imar faaliyetleri görülür. Bu dönemde; 764H./1363M. tarihinde Amasya Kalesi onarılır ve eski darphane yenilenir ayrıca Amasya’da büyük bir kağıt fabrikası yaptırılır. Bu faaliyetlerle birlikte 773H./1372M. tarihinde yapımı biten cami, medrese ve imaretten oluşan bazı yapı birimlerinin de yaptırıldığı bilinmektedir.
Eratna Devleti naibi Kadı Burhaneddin ile 1381 yılında yaptığı savaşta hayatını kaybeden Hacı Şadgeldi Paşa’dan sonra oğlu Fahrettin Ahmet Bey Amasya Emirliği görevini üstlenmiştir.
Fahreddin Ahmed Bey de babası gibi Kadı Burhaneddin ile devamlı bir mücadele içerisinde olmuş fakat bu mücadelelerden bir sonuca varamamış olması nedeniyle başka bir sancağa karşılık Amasya’yı Osmanlılara vermeyi teklif etmiş, bunun üzerine 795H./1393M. tarihinde şehzade Çelebi Mehmed komutasındaki Osmanlı ordusunun Amasya’ya gelmesi üzerine şehir Osmanlı idaresine girmiştir.
15. yüzyılın başında Timur’un Anadolu’yu işgal etmesi ve büyük yıkımlar yapmaya başladığı süreçte Amasya da Timur’un askerlerince kuşatılmış ve bu kuşatma yedi ay boyunca devam etmiştir.
Yıldırım Bayezid’in Ankara Savaşında (1402) Timur’a yenilerek esir düşmesi ve sonrasında şehzadeleri arasında meydana gelen taht kavgaları üzerine Fetret Devri olarak bilinen bu dağılma sürecinde Osmanlı birliğini sağlamaya çalışan ve bunda da başarılı olan Çelebi Sultan Mehmet, bu mücadele yıllarında Amasya’yı kendisine merkez edinmiştir.
1402 yılında Yakut Paşa’nın Amasya Emiri olduğu dönemde, Timur tarafından Kara Devletşah Amasya’ya emir olarak atanmış, fakat Kara Devletşah Amasya halkı ve ileri gelenlerince zalim bir insan olarak bilindiğinden onun emirliği tanınmamış ve şehre girmesine izin verilmemiştir. Bunun üzerine Kara Devletşah Kağala/Hakala köyünde konaklamış ve burada şehrin diğer kısımlarına hükmetmiştir.
Çelebi Sultan Mehmet, Kara Devletşah’ın bu şekilde hareket etmesine karşılık onunla savaşarak bozguna uğratmış ve Kara Devletşah savaş meydanında öldürülmüştür.
Osmanlılar devrinde Amasya, 15. yüzyılın ilk yarısından itibaren şehzadelerin görev yaptığı bir sancak ve aynı zamanda Eyalet-i Rum’un da merkezi konumundadır.
Amasya, Yörgüç Paşa’nın Beylerbeyi olduğu dönemde (1422/1435); Sivas, Tokat, Çorum ve Samsun sancaklarından müteşekkil bir vilayet olup, bu dönemde Amasya’ya “Rumiyye Vilayeti” deniliyordu.
Bu dönemde Amasya ve civarında Kızıl Koca Oğulları namıyla bilinen ve mevcut sistemin disiplini altına girmemiş olan bir Türkmen topluluğunun ortaya çıktığı ve bu topluluğun yörede haramilik-eşkıyalık yaptığı, Yörgüç Paşa’nın ise bazı hileler ile bu grubu ve ele başlarını kandırarak Amasya’ya bir ziyafete davet ettiği ve bu davet sonunda hepsini yakalatarak kılıçtan geçirdiği, kaçarken yakalananları ise Amasya’daki mağaralara hapsedip saman buğu ile öldürttüğü bilinmektedir.
Osmanlılar devrinde Amasya’da görülen önemli olaylardan biri de tarihte Celalî İsyanları olarak bilinen toplumsal olaylardır. Özellikle 16. yüzyılda yaşanan bu olaylarda Celalî grupları daha çok içinde Amasya’nın da bulunduğu Yeşilırmak havzası içerisinde hareket etmişlerdir. Bu dönemde Amasya’da büyük kargaşalar yaşanmıştır.
Bu isyanlar içerisinde özellikle Amasya Sancak Beyliği de yapmış olan Urfalı Kara Yazıcı Abdülhalîm’in yaşattığı kargaşa Amasya’da meydana gelmiş önemli olaylardandır. 1011H./1603M. tarihinde yaşanan bu olaylarda Kara Yazıcı Abdülhalîm’in taraftarları Amasya’yı yakmışlardır. Bu talan hareketi öylesine şiddetli bir şekilde yaşanmıştır ki, bu sırada Amasya eşraf ve âyânı servetleriyle birlikte kral mezarları içerisine sığınmak zorunda kalmıştır.
Amasya, Osmanlı İmparatorluğu tarihinde önemli olan bir antlaşmaya da tarihi mekan olmuştur. 1555 yılı Nisan ayı sonunda yapılmış olan ve tarihte Amasya Antlaşması olarak bilinen bu antlaşma İran-Safevî Hanedanıyla yapılmış ilk ve önemli antlaşmalardan biridir. Bu sırada Kanunî Sultan Süleyman Amasya’da ikamet etmektedir.
Osmanlı tarihine yön veren birçok şehzadenin Amasya’da yetişerek görev yapmış olması nedeniyledir ki, Amasya Osmanlı tarihinde “Şehzadeler Şehri” olarak meşhur olmuştur. Bu şehzadeler arasında; Çelebi Sultan Mehmet, II. Murat, Fatih Sultan Mehmet ve II. Bayezid gibi sonradan padişah olmuş olanlarda vardır. Ayrıca, Amasya’da görev yapmış ve burada ölmüş bazı şehzadeler de bilinmektedir. Bu şehzadelerden bazılarının türbeleri yakın geçmişe kadar ayaktayken günümüzde mevcut değildir.
Osmanlılar tarafından fethedildiği tarihten itibaren şehzadelerin tahtgâhı olan Amasya, Şehzade Bayezid’in 967H./1559M. tarihinde İran’a firar etmesinden sonra şehzade (çelebi sultan) sancaklığından çıkarılmış ve bu tarihten sonra Amasya’da hiçbir şehzade görevde bulunmamıştır.
Celalî İsyanlarının bastırılması sonrasında Amasya’da Ulusal Kurtuluş Savaşı yıllarına kadar kayda değer bir hareketliliğin yaşanmadığı bilinmektedir.
I. Dünya savaşı sonrasında İtilâf Devletleri tarafından Osmanlı Devleti işgal edilmeye başlanmış ve bu sırada 19 Mayıs 1919 yılında bir umut ışığı olarak Samsun’a gelen Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları 12 Haziran 1919 tarihinde de Amasya’ya gelmiş ve 22 Haziran 1919 tarihinde Amasya Tamimi olarak bilinen kurtuluş genelgesini bütün yurda Amasya’dan ilân etmiştir.
Bu nedenle denilebilir ki, 1402 tarihinden sonra yaşanan Fetret Devrinde Osmanlı birliğini sağlamaya çalışan Çelebi Sultan Mehmet’e sağlam bir sığınak olan Amasya, ikinci fetret devri denilebilecek Ulusal Kurtuluş Savaşında da kurtuluş mücadelesinin önemli bir ilkesi olan “Ulusun bağımsızlığını ancak ulusun azim ve kararı kurtaracaktır” kararının alındığı merkez olması açısından tarihi bir görev üstlenmiştir.