Geçtiğimiz yıl Rum tarafının uzlaşmaz tutumu nedeniyle sona eren Kıbrıs müzakerelerinin yeniden başlayabilmesi için her iki tarafı temsil eden liderler 09 Ağustos 2019 Cuma günü yeniden bir araya gelecek. Ancak bu ikili görüşme öncesinde KKTC Cumhurbaşkanı S. Akıncı, Rum resmi haber ajansı CNA’ya yapmış olduğu açıklamalarıyla; KKTC’de göreve yeni gelen hükümete adeta ters köşe yapmıştır!
Çünkü Sn. Akıncı Rum basınına vermiş olduğu demeçte:
Adada müzakerelerin yeniden başlayabilmesi için Rum tarafının durdurmasını şart koştuğu Doğu Akdeniz’de Türkiye ve KKTC’ye ait münhasır ekonomik bölgelerde Türkiye’nin yapmış olduğu sondaj çalışmalarına ‘’moratoryum’’ (bir süreliğine erteleme) uygulanmasını, ayrıca 45 yıl sonra Maraş’ın açılması yönünde adım atan, envanter çalışmalarını başlatan yeni hükümetin, bu konuyla ilgili BM kararları çerçevesinde davranması yönünde görüş bildirmiştir…
Ama buna karşılık, Sn. Akıncı’nın ortaya atmış olduğu bu fikirleri ‘’hükümet olarak asla kabul etmeyiz’’ diyen KKTC Hükümeti Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Sn. Kudret Özersay’dan da uyarıcı bir yanıt gelmiştir.
Aslında göreve geldiği günden beri taraflar arası müzakerelerde:
. Rum tarafının yıllardan beri adada istemediği Türkiye’nin garantörlüğünü,
. Türk askerinin adadaki varlığını,
. Toprak paylaşımı gibi çok önemli konuları dahi sanki halkının onayı varmış gibi görüşme masasına taşıyan,
. Adadaki çözümün ancak ‘’Birleşik Kıbrıs ’’ çatısında olabileceğini, federasyondan başka hiçbir çözümün kalıcı olamayacağını, hele ki ‘’İki ayrı devletli çözümün halkı aldatmak olduğunu’’ ifade eden Sn. Akıncı’nın:
9 Ağustos öncesinde Rum basınına yapmış olduğu açıklamaların, Kıbrıs’ta ve Doğu Akdeniz’de yaşanan gerçeklerle hiçbir şekilde örtüşmediği çok açıktır.
KKTC’de Cumhurbaşkanı ile yeni kurulan hükümet arasındaki bu görüş ayrılığı ilk kez yaşanmamaktadır! Kaldı ki, daha önceki hükümetler döneminde de müzakerelerin konu başlıklarında Cumhurbaşkanı ile Hükümet arasında görüş ayrılıkları olmuştur.
Ancak bu dönemde böylesine hayati öneme haiz konular gündemde, Doğu Akdeniz’de giderek tırmanan kritik bir süreç yaşanırken; müzakerelere kaldığı yerden başlayalım ama bu başlangıç, Rum tarafının isteklerine uygun olsun demek ne kadar doğrudur?
KKTC’de gerek Cumhurbaşkanlığı, gerekse Hükümet kanadının çözüm sürecinde uyum içinde çalışması, hele ki böylesine önemli konularda aynı doğruları savunması önemli değil midir?
Sn. Akıncı; Rum basınına yapmış olduğu açıklamalarıyla ortaya koyduğu fikirlerden Maraş’ın açılmasının ancak BM tavsiye kararına uyulması ile mümkün olabileceğinin Rum tarafının görüşleriyle tıpa tıp aynı olduğunu, Doğu Akdeniz’deki sondaj çalışmalarında ‘’moratoryum’’ ilanını gündeme getiren Sn. Akıncı, bugüne değin bölge ve bölge dışındaki ülkelerle enerji anlaşmaları yapan Rum tarafının; Türkiye sondaj çalışmalarını durdurur ise müzakereler başlayabilir görüşünde olduğunu bilmemekte midir?
KKTC Cumhurbaşkanının 09 Ağustos 2019 Cuma günü Rum lideri Anastasiadis’le yapacağı görüşme öncesinde ortaya koyduğu fikirler, KKTC Hükümeti için tam bir ters köşe olmuş, her iki makam arasında derin bir görüş ayrılığı olduğunu da ortaya koymuştur!
İşte tam da bu noktada KKTC hükümetinin yapması gereken şey, referanduma giderek Kıbrıs Türk Halkının görüşüne başvurmaktır.
Bu referandumda; yıllardan beri taraflar arasında süregelen müzakerelerin devam edip etmemesini, Rumlarla bir arada yaşanıp yaşanamayacağını, Maraş bölgesinin geleceğinin BM tavsiye kararına göre mi, yoksa KKTC Hükümetinin alacağı karara göre mi açılması gerektiğini, Doğu Akdeniz’de KKTC adına sondaj çalışmaları yapan Türkiye’nin bu çalışmalara devam edip etmeyeceğinin Kıbrıs Türk Halkına sorulması en doğru olanıdır.
Adada yaşanan bu yeni gelişmeler ışığında Türkiye’nin ortaya koyacağı tavır, Doğu Akdeniz’deki sondaj çalışmalarının müzakereler sürecine etki edip etmediği yönünde yapacağı açıklamalar, Maraş konusundaki görüşleri, Kıbrıs konusunun geleceği açısından önemlidir.
Ancak unutulmasın ki, Kıbrıs adasında ve Doğu Akdeniz’de Türk Milletinin ve Kıbrıs Türk Halkının bölgesel, yasal hak ve menfaatlerinin korunup kollanması çok daha önemlidir.