BİRİNCİ BÖLÜM
Tek parti döneminde hazırlanan müfredat programlarında yer almadığı için, İlahiyat Fakülteleri ile İmam Hatip Liselerinde okutulan İslam Tarihi ders kitaplarında, Türklerin nasıl Müslüman olduklarına dair bilgiler yoktur.
Mesela Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde yıllarca İslam Tarihi derslerini okutan Emekli Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ahmet Vehbi Ecer’in yazdığı 2 Ciltlik ‘İslam Tarihi Dersleri’ isimli ders kitabının 1. Cildinde ‘Peygamber Efendimizin Dönemi’, 2. Cildinde ‘Dört Halife Dönemi’ anlatılır. Sonrası yoktur.
Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Emekli Prof. Dr. Neşet Çağatay’ın Türk Tarih Kurumu Basımevi tarafından basılan ‘İslam Tarihi’ ve ‘İslam Ulusları ve Devletleri Tarihi’ isimli kitaplarında da Türklerin Müslümanlaşma süreci konusu yer almaz.
Bu eksiklik ve fâhiş hatâ bu dönemde giderilmez ise, hiçbir zaman giderilemeyecek demektir.
Tabiat gibi, tarih ilmi de boşluk kabul etmediği için, Türk-İslam bütünleşmesinden rahatsız olan art niyetli yazarlar, kirli bilgilerle boşluğu doldurmaya çalışmaktadırlar.
Onlara göre Türkler; zorla ve canlarını kurtarmak için Müslüman olmuşlardır. Zorlamalara karşı koyanlar ise katledilmiştir. Katledilenlerin sayısı 40.000’in üzerindedir. Esir alınanlarla savaşta ölenlerin sayısı 100.000’leri bulmaktadır. Bu bilgiler, 838-923 yılları arasında yaşayan Ebu Cafer Taberi’nin, 4 Ciltlik ‘Tarih-i Taberi’ isimli kitabında yer almaktadır. ‘Materyalist dünya görüşünü savunduklarını’ itiraf eden sözde ‘aydın’lar, bu kaynaktan aldıkları bilgilerle yetiniyorlar.
Kaynaklar, Taberi’nin; İran’da bir bölge olan, günümüzde ‘Mazderan’ adı ile anılan Taberistan’da doğmuş ‘Müslüman ilim adamı’ olarak tanıtıyorlar. O’nun Musevi asıllı olduğu da iddia edilmektedir. Tarih-i Taberi’de, ‘Müslümanların eli kanlı katiller’ Arap ordularının ‘sömürgeci’, ‘cinâyet şebekesi’, komutan ve valilerin ise; ‘servet düşkünü’, ‘hilebaz’ olarak tanımlanmış olmasına bakılırsa, Müslümanlar hakkındaki düşünceleri olumlu değildir.
İşin kötüsü; İslamiyet’e ve Türklüğe mesâfeli, sol kültürden beslenen kalem erbabının ‘Türkçü ve İslamcı’ olarak sözüm ona aşağılamaya çalıştıkları bir profesörümüz de Taberi’den alıntıladıklarını abarta-köpürte kitaplarında yazarak, Türk-İslam birlikteliğinin aleyhinde olanlara koz vermiştir. Her ne kadar, bir televizyon programında; ‘Emr-i Hakk vaki olduğunda, yazdıklarından dolayı hesaba çekildiğinde işinin zor olacağını’ itiraf etti ise de atı alan Üsküdar’ı aşmış, iddialar artık ‘kanaat’e dönüşmüştür. Millî-manevî değerlerimize bağlı ilim adamlarımız, yapacakları ciddî araştırmalarla ulaşacakları neticeleri kamuoyuna yansıtmakta geç kalırlarsa, kanaatler, ‘bilgi’ hâline gelecektir. İddialar kanaate, kanaatler bilgiye dönüştükten sonra bir kısım insanlarımızın gerçekleri biliyor olması neticeyi değiştirmeyecektir. Mehmet Âkif Ersoy’un dediği gibi; ‘Haklı olmak başka haklı çıkmak başkadır. Haklı çıkmak için kuvvet lazımdır. Kuvvetiniz varsa, hakkınızı verirler. Kuvvetiniz yoksa onların insanlık duygusuna, medeniyet anlayışına ilticaya kalkmakla bir şey elde edemezsiniz.’
Temelsiz-asılsız bilgilerin oluşturacağı İslam aleyhtarlığının sebebiyet vereceği tahribatın derecesini önceden kestirmek mümkün değildir.
Türkler nasıl ve niçin Müslüman oldu?
Türklerin nasıl ve niçin Müslüman olduklarına dair düşünceleri 3 grupta toplamak mümkündür:
1-Türkler, kılıç zoru ile Müslüman edildiler, canlarını kurtarmak için İslamiyet’i kabul etmek mecburiyetinde kaldılar.
2-Türkler; 751 yılında Çinlilerle giriştikleri Talas Meydan Savaşı’nda Müslüman ordularından yardım gördükleri için Müslüman oldular.
3-Türkler tarih sahnesine çıktıklarında Müslüman idiler. İslamiyet nâzil olduktan ve Müslüman sûfiler aracılığı ile İslamiyet hakkında bilgi edindikten sonra Müslümanlıklarını güncellediler, aktifleştirdiler.
Bir kısım insanlar diyebilirler ki; ‘Nasıl olur? İslamiyet 610 yılında nâzil oldu. Türkler ise Milattan, kimilerine göre 4.000 yıl, kimilerine göre 40.000 yıl önce tarih sahnesine çıktılar. O dönemlerde İslamiyet yoktu ki…’
Onlar öyle sansınlar. Hz. Âdem, ilk Türklerden çok önce yaratıldı. O, ilk insan olduğu gibi, ilk Müslüman ve ilk peygamberdi de. Onu yaratan güç, Allah’ü azimüşşan idi. Allah’ın varlığı ve Bir’liği Müslümanlığın var olduğunun göstergesidir.
Dünyanın döndüğünü söyleyen ilk insanın Galile olduğu iddia edilir. Galile’ye ait olduğu iddia edilen bir söz vardır: ‘Sizin baskılarınız sebebiyle dönmüyor desem bile dünya dönmesine devam ediyor.’
Aynen bu örnekte olduğu gibi, İslamiyet’e mesâfeli olanlar, kabul etmeseler bile, Türkler tarih sahnesine çıktıklarında İslamiyet vardı.
Yeri gelmişken belirtilmeli: Dünyanın döndüğünü söyleyen ilk insan Galile değil, ondan 600 yıl önce yaşayan Müslüman, bir görüşe göre de aynı zamanda Türk olan ilim adamı el-Birunî’dir.
Düşünceler zorla kabul ettirilemez…
İnsanlar, herhangi bir inanç kültürünü zorla benimsemezler. Belki, benimsemiş görülürler. Sabeytaycılar’da olduğu gibi… Zorlama kalktığında, yine eski inançlarına dönerler. Çarlık döneminde zorla Hıristiyanlaştırılan Yakut Türklerinin, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra, Ortodoksluğu terk edip Şaman inancına dönmeleri gibi…
Sorular… sorular…
Türklerin zorla Müslüman olduğunu iddia edenler, şu soruların cevaplarını verebilirler mi?
1.1- Bu nasıl zorla Müslüman olmaktır ki, Müslüman oluşunun üzerinden henüz 50 sene geçmeden Müslümanlık uğruna Türkler, kanlarını sebil gibi akıtmışlar, İ’lâ-yi Kelime-t’ullah uğruna, gül bahçesine girer gibi ukba âlemine göç etmişlerdir?’
1.2- İlk bayan sahabe, Türk asıllı Hz. Sümeyye (Radıyallahu Anhümâ), kimden gelen nasıl bir zorlama ile Müslüman olmuştur? O mübârek hanım, Müslüman olması için değil, Müslümanlıktan çıkması için, İslam ve Hz. Peygamber (sav) Efendimizin amansız düşmanı Ebu Cehil tarafından eziyetlere-işkencelere mâruz bırakılmış olmasına rağmen İslamiyet’ten ayrılmamış, bu sebeple İslam’ın ilk bayan şehidi olmuştur.
1.3- Eski Türklerde kağana, hâkana sultana, padişaha saygı ve bağlılık doruk noktadadır. Lider Müslüman olup da halkını da İslamiyet’e dâvet ettiğinde dâvete icâbet edilirdi. Türklerin bir bölümü; hiçbir zorlama olmaksızın hâkanlarının Müslüman oluşu sebebiyle İslamiyet’le şereflenmişlerdir.
Türklerin zorla Müslüman edildiğini iddia edenler aşağıda isimleri verilen devlet yöneticilerinin kimden gelen ne tür baskılarla Müslüman olduğunu söyleyebilirler mi?
*644-709 yılları arasında yaşayan Nizak Tarhan,
*717 yılında Şul Tiğin,
*707-739 yılları arasında hüküm süren Buhara Hâkimi Tuğşad,
*709-745 yılları arasında hüküm süren Akşit Guzek,
*717-738 yılları arasında hükümdarlık yapan Su-Lu Çor Kağan,
*İftiralar sebebiyle konulduğu hapishânede 841 yılında vefat eden Haydar Bin Kâvûs, tarihte çokça geçen adı ile Afşin,
*Tulunîler-Tolunoğulları,
*Sâcoğulları,
*Ihşidîler Devletlerinin hükümdarları,
*Bulgar Türkleri hükümdarı Almuş Han,
*Karahanlı Cihan Devleti Hükümdarı Abdülkerim Satuk Buğran Han,
*Selçukluların atası Selçuk Beğ’in babası Sübaşı Dukak Beğ,
*Altın Orda Hakanı Berke (Bereke) Han,
*İlhanlı Devleti hükümdârları Ahmet Teküder ve O’ndan yaklaşık 40 yıl sonra devletin başına geçen Gazan Han…
Bu olaylar ve benzerleri ile kendi rızâlarıyla Müslüman olan devlet yöneticilerinin isimleri; ‘Türkler zorla Müslümanlaştırıldılar’ iddiasında bulunanların hiçbiri tarafından yazılarına, makalelerine ve kitaplarına intikal ettirilmemiştir.
2-Talas Meydan Savaşı, Türk tarihinin dönüm noktasıdır, hayatî öneme sâhiptir. Bu savaşta, Müslüman Arapların desteği olmasaydı, Türkler savaşı kaybedecekler, Çin esâretine girecekler ve zaman içerisinde eriyip tarih sahnesinden silineceklerdi. Bütün bunlara rağmen Talas Meydan Savaşı Türklerin Müslüman oluşunda çok önemli bir yere sâhip değildir. Çünkü bu savaştan önce de Türkler, gerek fert olarak gerekse küçük topluluklar hâlinde Müslümanlığı kabul etmişlerdir.
3-Türklerin İslamiyet’le tanışmadan önceki inanç kültürlerine baktığımızda 40’dan fazla konuda, benzerlikler ve hatta bire-bir örtüşmeler olduğunu görürüz. Bunların belli-başlılarını şöylece özetlemek mümkündür:
DEVAMI YARIN