“Türkçe 80-90 yıl önce bir çıkmaza saplandı...”
Yeni Akit’te -C.Yakup Şimşek imzâlı- bir yazı böyle başlıyor.
Şimdi bunu gören peşin hükümcü -daha yazıyı okumadan- der ki:
“Yâhu, zâten Atatürk düşmanı olan bir gazete başka ne yazar?”
Evet, böyle diyecek sürü sürü adam var bu ülkede...
Attilâ İlhan’ın “Özleştirmeci Takımı” adını verdiği zümrenin çoğu...
***
Ey peşin hükümcüler!
“Türkçe 80-90 yıl önce bir çıkmaza saplandı...” diyen benim.
Tamam, bana inanmayın.
Peki, bundan 80-90 yıl önce “Dili bir çıkmaza saplamışızdır...” diyen kim?
Siz bilemediyseniz ben söyleyeyim: Mustafa Kemal...
Ne zaman demiş?
TDK fabrikası faâliyete geçip de 1935’te ilk mâmulü olan “Osmanlıcadan Türkçeye Cep Kılavuzu”nu çıkardıktan sonra...
Kime demiş?
En yakın arkadaşlarından Fâlih Rıfkı Atay’a...
Başka ne demiş Mustafa Kemal?
“Bırakırlar mı dili bu çıkmazda?” demiş.
Sorduğu suâle yine kendisi cevap vermiş:
“Hayır... Ama ben de işi başkalarına bırakamam. Çıkmazdan biz kurtaracağız...”
“Ha, o zaman başka... Mustafa Kemal diyorsa doğru söylemiştir.” diyebilirsiniz.
Hiç sıkıntı yok.
İkimiz de (M. Kemal de ben de) aynı şeyi söylüyoruz:
Türkçe bundan 80-90 yıl önce çıkmaza saplandı...
***
TDK’nın “Türk Dili Araştırma Kurumunu kuran, koruyan ve ona göklerden esinler alan büyük kavrayışının ışıklarıyle yol göstericilik eden Ulu Önderimiz Kamâl Atatürk” diye övdüğü Kamâl Atatürk’ün bu “Dili bir çıkmaza saplamışızdır...” şeklindeki tesbîti doğru mu?
(Buradaki “Kamâl” ismini bu imlâ ile yazan TDK’dır. bk. “Osmanlıcadan Türkçeye Cep Kılavuzu, Önsöz, s. VIII.)
Elhak doğru.
Hem de yüzde yüz...
Yine TDK tarafından “Yirminci asrın bu en büyük yaratıcısı” diye tanıtılan Kamâl Atatürk’ün Türkçemiz hakkında “Bırakırlar mı dili bu çıkmazda? Hayır. Ama ben de işi başkalarına bırakamam. Çıkmazdan biz kurtaracağız...” sözü gerçek oldu mu peki?
Heyhât!
Eğer bu söz yerine getirilseydi, yâni dilimiz saplandığı çıkmazdan kurtarılsaydı her şey bugünkünden çok daha güzel olacaktı...
Ama olmadı, olmuyor...
***
1930’larda resmen başlayan Türk Dil Krizi (TDK) ile çıkmaza giren Türkçe o gün bugün tekliyor.
Türkçe, seksen sene öncesine göre bugün daha güçsüz bir hâle geldi ve Batılı diller karşısında fersah fersah geriledi...
Sürekli kan kaybediyor.
Bunu duymamak, görmemek ve anlamamak için ya kulağına kurşun akmak yâhut at gözlüğüyle bakmak lâzım.
Bu gerçeği söylememek içinse ya Türkçeye kancayı takmak, ya dili boğazına akmak veyâ ağzına kilit takmak...
Bu ülkede böyle olanların, bunları yapanların da sürüsüne bereket...
***
Çıkmaza sokulan Türkçenin bugünkü hâl-i pür-melâline dâir yüzlerce teşhis ve tesbitten yalnızca birkaçını hatırlayalım:
TDK’nın bir önceki reîsi Prof. Dr. Mustafa S. KAÇALİN dedi ki:
“Târîhinden uzak, kendi târîhini okuyamayan, kendi annesinin Türkçesini konuşamayan bir nesil var... ”
Bütün resmî metinlere yerleştirilen DİT (Devlet İkaameli Türkçe) ile okutulan, yetiştirilen nesiller için babalarının, dedelerinin sözleri artık yabancı kelimeler hâline geldi.
Haydi, TDK’lılar cevap versinler de görelim:
Milletin sevip benimsediği binlerce kelimeyi “Osmanlıca artığı, yabancı” diye raporlayanların, ölüme zorlayanların ve mezara yuvarlayanların merkez üssü neresiydi?
İşin doğrusunu söylesinler.
TDK olarak kendileri de çıkmazda...
***
1920 ve 1930’ların Türkçesini, yâni Hâlide Edip Adıvar, Sabahattin Ali, Yâkup Kadri Karaosmanoğlu ve Reşat Nûri Güntekin gibi romancıların dilini dahi bugünkü nesiller anlamıyor...
Avrupalının 300 yaşındaki kitapları hâlâ genç; bizim 50’likler bile ihtiyarladı...
Bugünkü Türkçe ve edebiyat hocaları arasında Mehmed Âkif’in Safahat’ı ile Tevfik Fikret’in Rübâb-ı Şikeste’sini
-bırakın anlamayı- baştan sona doğru okuyabilecek olanlar yüzde bir bile değildir, iddiâ ediyorum.
Osmanlı devri ile Cumhûriyet'in kuruluş yılları şöyle dursun, Adnan Menderes (1950-1960) devrinde yazılıp basılan eserlerin bile “eski Türkçe” sayıldığı bir kopuş var ortada...
Kendi kültür kaynaklarından her yıl biraz daha uzaklaşan nesiller...
Türkçeden başka hangi dilin 50-60 sene önceki şekli, o dili bugün konuşanlar için anlaşılmaz kelimelerle doludur?
Hangi dilde 70-80 yıl önce yazılmış olan kitapların bugünkü baskılarında “sâdeleştiren / bugünkü dile çeviren / günümüz diline uyarlayan / sâdeleştirilmiş metin / sâdeleştirilmiş basım” benzeri bir kayıt gösterebilirsiniz?
Kafa yoran şöyle dursun, soran bile yok...
Vay benim köse sakalım!..
***
“Dil İnkılâbı” yapıldı da Türkçe özüne kavuştu(!).
Sâdece dîvan şâirlerinin ağır ve çetrefil terkiplerini attık(!).
Yalnızca resmî metinlerin anlaşılmaz dili değiştirildi(!).
Biz milleti Osmanlıcanın o çekilmez ağırlığından kurtardık(!).
Halkın diline yerleşmiş kelimelere hiç dokunmadık(!).
Öz Türkçe ile düşünme-konuşma, dinleme-anlama, okuma-anlama, konuşma-anlaşma arasında tıkanmış olan yolları açtık(!).
İşte, yediden yetmişe kafalara sokulan bunlar.
Ve daha nice yalan dolan, slogan...
Anasınıfından üniversiteye kadar...
***
Bunlara hak ettikleri cevapları verebilmek için kitaplar dolusu yazmak lâzım.
Türkçedeki yalanları, fesatları, düzenleri, ezberleri bozmak lâzım.
Meseleyi yediden yetmişe anlatıp çözmek lâzım.
Darbecileri tesbihe dizer gibi dizmek lâzım...
***
Ey siyâsîler, hükûmetler, bürokratlar, duyun!
Türkçe rayından çıktı, çıkmaza girdi.
Bu gidişin ötesi çıkmaz sokak...
Dilin tekrar yoluna girmesi, rayına oturması lâzım.
Ama bu iş yanlış kişilerle olmaz.
Eğri cetvelden doğru çizgi çıkmaz.
Her kütükten çıra çıkmaz.
Türkçe yalanlarını tekrarlayıp duranlara aldırmayın.
İki eğriden bir doğru çıkmaz.
Onlardan bir hayır gelir sanmayın.
Can çıkar, huy çıkmaz.
Türkçe, onlarla ancak çıkmaz ayın son çarşambası düzelir.
Türkçedeki yalanlara, talanlara dâir fikri olmayanlar faydalı bir iş yapmaz.
Akademisyen, profesör, allâme bilinseler de...
Onlardan bu hasta dile katiyen çâre olmaz, gelmez.
Çünkü yoktan yonga çıkmaz...