Araba devrildikten sonra yol gösteren çok olur derler. Fakat ben yol gösterecek değilim. Zira, yol göstermek benim haddime düşmez. Ben sadece, halkın içinden sade bir vatandaş olarak, hayatın içinden bildiklerimi, gördüklerimi ve duyduklarımı ifade etmek istiyorum. Tabii ki, takdir okuyucularındır.
En son söyleyeceğimi en başta söyleyeyim. İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkan adayı olarak şayet, Binali Yıldırım yerine Prof. Dr. Veysel Eroğlu’nun ismi açıklanmış olsaydı, bu seçim hiç bir zaman kaybedilmezdi. Ben bu düşüncemi daha adayların tespit edilmesi esnasında Muhterem Veysel Hocama bir yazı bildirdim. Tabii ki, benimki, doğru olduğuna inandığım bir düşüncenin ifade edilmesinden, gündeme getirilmesinden ibaret idi.
Şurası bir gerçektir ki, başta İstanbullular olmak üzere, halkımızın tamamına yakını, Değerli Recep Tayyip Erdoğan Beyin İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığında muvaffak olmasında İSKİ Genel Müdürlüğü’nün göstermiş olduğu muhteşem başarının büyük bir payının olduğunu bilir ve buna samimiyetle inanır. İSKİ’nin İSKİ olmasında ise, Prof. Dr. Veysel Eroğlu’nun samimi ve gayretli çalışmalarının olduğu, fikri ve düşüncesi, her ne olursa olsun her kesim tarafından kabul gördüğü hususu da bir hakikat olup, herhangi bir şek ve şüphe bulunmamaktadır. Bu itibarla, Veysel Hoca’nın adaylığı İstanbul halkı tarafından kolayca kabul edileceğinden, büyük ölçüde tanıtıma dahi ihtiyaç bulunmayacaktı. Alacağı oy oranı da belki, partinin alacağı oydan en az 3–5 puan daha önde olabilirdi.
Artık olan oldu. Geçmişe hayıflanmanın hiçbir faydası yok. Mühim olan geçmişte yapılan hatalardan ders almak suretiyle, gelecek dönemlerde aynı hatayı yapmamaktır.
Bundan önceki mahalli seçimler ile alakalı yazımda mahalli seçimler üzerinde müessir olan bazı hususları yazmıştım. Ehemmiyetine binaen, kaybedilen İstanbul Seçimleri vesilesi ile özetleyerek de olsa, bu düşüncelerimi bazı yeni ilaveler ile birlikte tekrar yazmak istiyorum. Şöyle ki;
Gaziosmanpaşa Köprüsü gibi muhteşem köprüler yapıldı. Fakat öyle yüksek geçiş ücretleri tespit edildi ki, vatandaşlar arasında, yapılan köprünün faydalarından ziyade, geçiş ücretlerinin yüksekliği konuşuldu, halen de konuşulmaya devam ediyor. Yüksek geçiş ücreti sebebi ile köprüden geçen araç sayısının da oldukça azaldığı ifade ediliyor. Verilen geçiş garantisi sebebiyle, meydana gelen zararın hazine tarafından karşılanması icap etmektedir.
Yine, dünya çapında yapılmış bulunan 3. Hava Alanına ait otoparkın bir saatlik ücretini 21.00 TL. olarak tespit etmekle, yapılan devasa eser adeta gölgelenmektedir. Bu hususta yaygın olarak yapılan tenkitlerin bizzat canlı şahidiyim. Ayrıca bir şişe su 10 TL. ye satılmakta olup, dışarıdan su getirilmesine de müsaade edilmemektedir.
Öğretmenlere, polislere ve din adamlarına 3600 Ek Gösterge verilmesi hususunda bir nevi taahhütte bulunulmasına ve zaman zamanda kararın çıkacağı intibaı verilmesine rağmen, hiçbir karar alınamadı. Milyonlarca kişiyi alakadar eden bu mühim meselenin 527 sayılı KHK. nin yeni baştan ele alınıp, yeni bir düzenleme yapılmadan halledilemeyeceğini bundan önceki yazımda açık bir şekilde ifade ettim. Bu husus ile alakalı mevzuatı bilen birisi olarak yine, ayni kanaatimi muhafaza ediyorum. Bu hususta verilen taahhüdün yerine getirilememesi, öyle tahmin ediyorum ki, son İstanbul Seçimleri dahil, Mahalli Seçimlerde hatırı sayılır bir oy kaybına sebep olmuştur. Bu mesele ile alakalı olarak, Külliyede oturan müşavir, danışman ve uzmanların REİSE yardımcı olmadıkları kanaatindeyim.
Mahalli Seçimlerde yapılan aday tespitlerinde büyük ölçüde bölgecilik yapılmıştır. Bunu sadece ben söylemiyorum. İktidara yakın gazetelerin köşe yazarları da ayni kanaat de olduklarını açık bir şekilde ifade etmektedirler. Bu düşünce tarzı bu şekilde devam ettiği takdirde, bundan sonraki seçimlerde AK PARTİ’nin daha başka yerlerde de seçimleri kaybetmeye mahkum olacağı aşikardır. Kimse, REİSİN boyuna posuna sevdalı değildir. Müşterek noktalarımız çok olduğu için REİSİ seviyoruz. Müşterek noktalarımız devam ettiği sürece de severiz. Biz Rahmetli Adnan Menderes’i, rahmetli Erbakan Hocayı ve kısa boylu olmasına rağmen, rahmetli Turgut Özal’ı da sevdik ve partilerine gönül rahatlığı ile oy verdik. Çünkü onlar ile de bir çok müşterek noktalarımız bulunmakta idi. Fakat buna karşılık, Bülent Ecevit’i, Mesut Yılmaz’ı pek sevemedik.. Çünkü onlar ile ortak noktalarımız yok denecek kadar az idi.
Başkanlık sistemine geçildikten sonra tayin edilen bazı tarafsız bakanların bulundukları bakanlıklarda sanki bir iktidar değişikliği olmuş gibi kadrolarında yersiz ve lüzumsuz tayinler yaparak personel arasında büyük bir huzursuzluğa sebep olmuşlardır.
AK PARTİ, 17 yıldır tek başına iktidar da olmasına rağmen, halen okullarda okutulan ders kitaplarının ne lisanına nede muhtevasına sahip çıkabilmiş değildir. Bunun neticesi olarak da bu güne kadar milli ve manevi değerlerine sahip bir gençlik yetiştirilememiştir. Bu arada bazı müşavirler de marjinal gruplara yaranabilmek için Değerli Başkanımıza hiç sevmediği halde konuşmalarında koşul, anımsamak ve gereksinim gibi uydurma kelimeleri kullandırmaktadırlar. Bunun marjinal guruplar üzerinde hiç bir etkisi olmadığı gibi, kendisine samimiyetle inanan insanlar arasında bulunan müşterek noktaların azalmasına sebep olmaktadır. Zira, lisan birliği, en az din birliği kadar mühimdir. Bilindiği üzere, din birliği, dil birliği Milleti Millet yapan unsurların başına gelmektedir. Bu bakımdan lisan birliğini muhafaza etmek için başta Devlet adamlarımız olmak üzere, bütün şuurlu vatandaşlarımızın bu işe sahip çıkmalarında mutlak bir zaruret bulunmaktadır.
Bu cümleden olarak, şu hususu ifa de edeyim ki, bu hafta torunumun okumakta olduğu fakülteyi bitirmesi sebebiyle İzmir’de bir mezuniyet merasimine iştirak ettim. Bu merasimde gördüğüm manzara, 17 yıllık AK PARTİ iktidarı döneminde yetişen bir neslin nasıl kaybedildiğini bütün açıklığı ile ortaya koymaktadır. Ortada milli ve manevi değerlere sahip bir gençlik bulmak ve görmek nerede ise imkansız hale gelmiş. Bu hususun telafi edilebilmesi için milli ve manevi değerlere sahip bir nesil yetiştirilmesini teminen ilkokullardan başlamak üzere, bütün ders kitaplarının Mili kültürümüze uygun olarak yeni baştan ele alınıp hazırlanması icap etmektedir. Aksi takdirde mevcut müfredat programına göre yetiştirilen bu nesil gider, Suriye’de Esed ile işbirliği yapan, partilere oy verir. Bu suretle de daha pek çok, İstanbul Belediye Başkanlığı ile Genel Seçimler kaybedilir. Bu meseleleri AK PARTİ halletmeyecek de, hangi parti iktidara gelirse halledecek bilemiyorum.
Köprülerin yapılması, boğazın altından trenlerin ve otobüslerin geçtiği tünellerin yapılması, birçok yere hızlı trenin götürülmesi, kilometrelerce otoban inşası ve bu arada İstanbul – İzmir arasındaki yolculuğun 3,5 saate indirilmesi gibi hizmetler hiç bir şey ifade etmiyor. Bu itibarla bu bahsi geçen hizmetleri yapmak mühim ve elzem olmakla beraber, daha önce de yazdığım gibi, asıl marifet, Milletin gönlünde kalıcı bir yer bulabilmektir. CHP, bu memlekette hangi hizmetleri yaptı da seçimleri kazanır hale geldi. Bu hususu çok iyi düşünüp, çok iyi değerlendirmek lazım.
Ramazan Bayramından önce ve sonra olmak üzere bazı gazetelerde yayımlanan haberlere göre, Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk tarih derslerinin okullarda seçmeli ders olarak okutulacağını söylemiş. Ben buna inanmak istemiyorum ama ateş olmayan yerden duman çıkmaz misali, yaparlar mı yaparlar diye de düşünmekten kendimi alamıyorum. Bu haber şimdiye kadar tekzip de edilmedi. Şayet böyle bir karar alınırsa bu çılgınlık olur. Bu haberin İstanbul seçimlerinden önce çıkması da ayrı bir faciadır. Bu haberin derhal tekzip edilmesi icap ederdi. Fakat kimseden bir ses seda çıkmadı. Bilhassa da Osmanlı tarihi ile İslam Tarihi seçmeli olacakmış. Olacak iş mi bu yani. Yoksa kökünden kopmuş bir nesil mi yetiştirilmek isteniyor. Böyle bir karar alınıp uygulanırsa, bin yılı aşkın tarihimiz nereye atılacak, Bu muhteşem tarihimiz ders olarak okutulmadıktan sonra, nasıl bir milli kimlik ve tarih şuuru meydana getirilecek, doğrusu çok merak ediyorum.
Geçtiğimiz günlerde tarafsız bir bakanın eşinin, hizmetçisine nereden icap ettiyse elini öptürüp, 100 dolar bahşiş verirken çekilmiş bir fotoğrafı internet sitelerinde ve bazı gazetelerde yer aldı. Kabul etmiş olduğumuz Laik sisteme göre kimsenin giyimine kuşamına karışmaya hiçbir şekilde hakkımızın olmadığını çok iyi biliyorum. Ancak dolaylı da olsa benim verdiğim oylar neticesinde birileri o makamlara gelmiş ise, bu takdirde, benim de bazı düşüncelerimi ifade etmekte herhangi bir mahsur olmadığını zannediyorum. Her nedense, bu nevi haberler hep kritik seçimlerden önceki günlerde çıkarılıyor. Bu haberlerin belli bir gayeye matuf olarak çıkarıldığını tahmin ediyorum. Fakat birileri de buna bilerek veya bilmeyerek alet oluyor. Benim üzüldüğüm husus da budur. İddia ediyorum ki, Seçim öncesi yayımlanan bu fotoğraf en az, yapılan bir köprünün getirmiş olduğu faydayı fazlasıyla alıp götürmüştür diye düşünüyorum.
Bu vesile ile şu husus ifade etmek istiyorum ki, başlangıçta BAŞKANLIK Sistemini canı gönülden destekleyip kabul edilmesi için oy verdik. Fakat şimdi düşünüyorum da seçime girseler seçmenden 3-5 bin oy dahi alamayacaklarını tahmin ettiğim bazı tarafsız bakanların yaptıkları icraatları görünce, hata mı yaptık acaba diye düşünmekten kendimi alamıyorum.
Otuz bin kişinin katili olan bir adamı müebbet hapse mahkum edip, bir adaya hapsediliyor. Sonra da aradan 20 yıl geçtikten sonra seçimlere sadece bir hafta kala onun yazdığı bir mektuba dört elle sarılıp, üstelik de kardeşi televizyona çıkarılıyor. Allah aşkına bunun neresi tutarlı bir politikadır. O zaman niçin karşı taraf, Kandil’in işbirlikçisi olan HDP İle ittifak yaptı diye itham ediliyor. Devletimizin bu hususta yetişmiş, doğru yolu gösterecek hiç mi bir uzman personeli yok? Sıradan bir vatandaş olarak ben, bu hususta alınan kararların hiç bir işe yamayacağını, bilakis zarar vereceğini düşünüp üzülüyorum da, bu konuda karar veren yetkililer ellerinde istihbarat raporları olmasına rağmen nasıl böyle yanlış karar alabiliyorlar doğrusu hayret ediyorum. 30 bin kişinin katiline müebbet hapis cezasının şartları ne ise o uygulansın, olsun bitsin. Bu hususta öyle ince ve derin bir politika takip etmeye de lüzum olmadığı kanaatinde bulunmaktayım.
Bizim adamlarımız her nedense, hep tarafsız görünmeyi çok seviyor. Tarafsız olmak güzel bir şey. Fakat illa da tarafsız olacağım diye açık oturumun yapılacağı kanal olarak hiç beğenmediğimiz FOX TV’yi, Moderatör olarak da bize pek sıcak gelmeyen televizyoncu İsmail Küçükkaya’yı seçerseniz bunun adı tarafsızlık değildir. Siz onu seçerseniz, o da gider meşrebine uygun olarak karşı taraf ile otel odalarında 43 dakika gizli bir görüşme yaparak açık oturumu alenen satar. Devletin Valisine yapılan hakareti dahi gündeme getirmekten de imtina eder. Siz de yaptığınız tarafsızlık görüntüsü ile baş başa kalırsınız. Kaldı ki, bu açık oturumun Binali Yıldırım Beye hiçbir ilave katkısı olmamıştır. Zira Binali Yıldırım Beyin ne yaptığı hizmetlerinin ne de kendisinin tanıtılmaya hiç bir ihtiyacı yoktu. Yapılan açık oturum, tamamen Ekrem İmamoğlu’nun tanınmasına vesile olmuş ve ona artı puan getirmiştir.
Halkın içinden sade bir vatandaş olarak yukarıda bahsedilen hususları yazmak lüzumunu gördüm. Bahsetmeye çalıştığım hususlar belki Sizlere teferruat veya bilinen hususların tekrarı gibi gelebilir. Fakat samimi olarak ifade edeyim ki, ben hayatın içinden bildiklerimi gördüklerimi yazdım. Ayrıca, bu yazdıklarım sadece, emekli memur Musa Ordu’nun bir düşüncesi olarak görülmemelidir. Zira, bu Memlekette benim gibi düşünen milyonlarca insanın olduğunu tahmin ediyorum. Geçmişten ders alınması lazım. AK PARTİ geçmişten ders alınmaz ise, daha çok, İstanbul seçimleri ile Genel Seçimleri kaybedilebilir. Benden hatırlatması.