Sınırsız rahmeti ve engin merhameti ile
hayat veren, yaşatan, koruyan,
rahmetine, merhametine, lütfuna, ihsanına
ve hayırlara mazhar eden,
Rahmân ve rahîm olan Allah’ın adı,
izni ve yardımıyla...
113/1 “- Bütün varlıkları yoktan yaratan, hak ile bâtılı ayırt edip hakkı ortaya koyan, sıkıntıyı gideren, tohumu çatlatan, doğumu gerçekleştiren, aydınlığı getiren, kurtuluşa erdiren, yaşama kabiliyeti, gücü ve varlıklara işleyiş düzeni veren, koruyan, kontrol eden Rabbe sığınırım.”de.
113/2 “- Yarattıklarının şerrinden Allah’a sığınırım.”
113/3 “- Karanlığı çöktüğü zaman gecenin, tutulduğu zaman kararan Ay’ın şerrinden Allah’a sığınırım.”
113/4 “- İnsanların akıllarını, düşüncelerini çelerek, kararlarını yumuşatarak, değiştirerek, düzenlerini bozan, dilbaz kadınların; sosyal ve siyasi sözleşmelerin içine zehir akıtanların; düğümlere üfleyen büyücülerin şerrinden Allah’a sığınırım.”
113/5 “-Kıskançlığı tuttuğu zaman, hased edenin şerrinden Allah’a sığınırım.”
Ay tutulması bana Felâk Suresini ve Peygamberimiz s.a.in bir hadisini hatırlattı. Bu suredeki 3. ve 4. ayetin tefsirini sizinle paylaşayım ve Peygamberimizin hadisinin ihyasına vesile olalım istedim.
Felâk’ın ayetteki manasını görüyorsunuz. Mastar olmasına rağmen ismi faili manası verdim. Mastarlar yerine göre 4 ayrı manada kullanırlar: İsim olarak, ismi fail ve ismi meful olarak ve de mastar olarak kullanılabilirler.
Felak ve Nâs Sureleriyle ilgili çok şeyler bildiğinize yakından vakıf olmasam da, bu surelerle ilgili toplumun alakasının sizde de olduğuna, bu sureleri iyi bildiğinize şahitlik ederim. Ancak Felak 3. Ayetteki “gâsik”ın muttali olmadığınız manası üzerinde duracağım. “Gâsik” karanlık gece manasına geldiği gibi, kararan ay manasına da gelir. Nitekim Peygamberimiz s.a. bir hadisi şeriflerinde şöyle buyuruyorlar:
Âişe r.a.’den: Peygamber s.a. Ay’a baktı ve: “Ey Âişe, bunun doğuracağı kötülüklerden Allah’a sığın, çünkü tutulduğu zaman kararan işte budur (Aydır).” buyurdu. (Tirmizî, “Tefsîru sûreti falak-nas” 1; Müsned-i Ahmed 6/61, 206, 215, 237, 252.)
Peygamberimiz s.a. ay tutulduğu zaman, tutulma sona erinceye kadar Husuf namazı kılardı. Ay tutulmasının insanların başına büyük musibetler getireceğinden endişe eder, bu sebeple tutulma süresi içinde Allaha sığınır, insanın Allaha en yakın olduğu an, en faziletli ibadet namaz olduğu için namaza durur, tutulma bitince selam verirdi. Geçen sene hacca gittiğimizde, Medine’de bir gece ay tutuldu yatsıdan sonra. Bir saatten fazla cemaat halinde iki rekat husuf namazı kıldık. İkinci rekatın yarısından sonra cemaatin bir kısmı namaza oturarak devam etti.
Kıyame suresinde 9. ayette kıyametin ne zaman gerçekleşeceğinden bahsederken “Kıyamet güneşle ayın bir araya getirildiği zaman kopacaktır.” buyuruluyor. Ayın ve güneşin mutad hareketlerinin bu tür olağanüstü hareketlerinin hayre alame olmadığını Allah ve Rasulü açıkça beyan ediyor.
Felak 4. Ayetteki “neffâsâti fi l ukad”i tahlil edersek bu ayet daha güzel anlaşılır. Bu kelimenin manalarından biri üfleyenler demektir. Ukad de düğümler manasındır. Neffasâtın müennes kullanılma sebebi, kadın büyücüler demek değildir. Büyücüler farklı usullerle büyü yaptıkları için, yani aralarında büyü konusunda bir birlik olmadığı; güçlü olmadıkları için kelime müennes kullanılmıştır. Kur’anda hem lafzen, hem de manen müennes olan bir kelime müzekker kabul edilip fiil müzekker getiriliyor. “ve kâle nisvetün- ve kadınlar dediler ki” de olduğu gibi. “kâlet il a’râbü-Bedeviler dediler ki ” ayetinde de kâle denilmesi gerekirken kâlet denmiştir. Bedeviler bir ağızdan tek söz söyleyecekleri yerde dağınık şekilde farklı konuştukları için fiil müennes gelmiştir. “neffâsât” ın bir manası da tükürenler demektir. Arap katılaşmış açılmayan düğümleri tükürerek açar. Bu ifade oradan alınmış. Bu manada çoğunlukla kadınlar demektir. İnsanların kesinleşmiş bir kararda giden hayatlarını alt-üst eden kadınların şerrinden Allaha sığınmak manasınadır. Bir üçüncü manası da “neffâsât” zehir akıtan yılanlar, yılan soylular demektir. “ukad-sosyal ve siyasi sözleşmeler” manasınadır. Toplumların, milletlerin, ümmetin arasına sızan ajanların, misyonerlerin, ajan misyonerlerin yaptıklarından Allaha sığınmaktır. Bu üç mananın hiçbiri diğerinden daha az tehlikeli değildir. Adeta üçü de toplumlarda yerleşmiştir. Bunların içinde en tehlikelisi ajanların, misyonerlerin, ajan misyonerlerin, hele de Fetönün takımıyla işbirliği edenleri en tehlikeli olanlarıdır. Bu saydıklarım Türkiyemizde 200.000 i bulmuştur. Sayıları din görevlilerinden fazladır. ABD onlardan biri, belki de birincisi olan rahip Brunson için nasıl cayırtı koparıyor, Fetöyü vermemek için ne türlü taklalar atıyor, görüyorsunuz. Eğer 15 Temmuz kalkışmasının başarıya gitme şansı olsaydı, bu türlü kimseler Ruanda’da olduğu gibi ilişkili oldukları grupla bir araya gelip üstümüze çullanacaklardı. Bu sebeple Allaha sığınmak sadece dua etmekle değil, Allah’ın emirlerini yerine getirmekle olur. Allah Teala:
15/94 Şimdi sen tebliğ ile emrolunduğun şeyleri, Kur’ân’ı açıkça ilan edip anlatarak inanmayanların cemaatlerini böl, fikirlerini parçala. Grup grup imana kavuşturarak, İslâm toplumuna kat. İlâhlığında, otoritesinde, mülkünde, tasarruflarında Allah’a ortak koşmakta ısrar eden müşriklerin faaliyetlerine karşı tedbir al.
15/95 Seninle alay edenlere karşı, bizim seninle beraber olmamız sana yeter.” buyuruyor. Tedbir alarak Allaha sığınılır. Medine’de muhacirlere bir adam: “Mekke’den geldiniz. Ne ala kolaylıkla Medine’ye ve her tarafa hakim oldunuz.” diyor. Muhacir olan sahabe ise: “ Karılarımızla değil kılıçlarımızla yatarak bu hakimiyeti sağladık.” diye karşılık veriyor.
Vatandaşla devletin, fertle kamu görevlilerinin omuz omuza verecekleri bir dönemi yaşıyoruz, daha karmaşık, daha büyük kaoslara gebe dönemlere girebileceğimizin işaretlerini görüyoruz. Mücadele ve savaş, savaştan önce kazanılır. Bu günden alınmayan tedbirler, savaş zamanına bırakılırsa bir işe yaramaz. Her vatandaşın sorumluluğu bu işle görevli olanların sorumluluğundan daha az değildir. Nisa 83 de Allah Teala bütün müminleri uyarıyor.
4/83 Onlara güven ve korkuyla, emniyet ve tehdit ile ilgili stratejik bir haber gelince bu bilgileri yayarlar. Halbuki bu tür bilgileri ilâhî hükümleri icraya, ülkeyi imara, dünya düzenini kurmaya, sağlamaya memur tek yetkili Rasulullah'a ve kendi içlerinden, başlarında bulunun ululemre, savunma görevini yürüten yetkililere (askerî uzmanlara, emniyet ve istihbarat yetkililerine) götürselerdi, bu bilgilerden sonuç çıkarma yeteneğinde olan uzmanlar, devleti, milleti, ümmeti ilgilendiren emniyetin ve tehdidin mahiyetini anlarlar, stratejik bir değerlendirme yaparlardı. Allah'ın size lütuf ve rahmeti olmasaydı, çok azınız hariç, hepiniz şeytana, şeytan tıynetli ahlâksız azgınlara, şeytanî güçlere uyardınız, aldatılırdınız.”
Ümmeti Muhammedin uyanışına vesile olması duasıyla.