C. Yakup ŞİMŞEK

Eğitimci, redaktör

C.Yakup_Simsek@hotmail.com

Dilde Seçim Yenilensin

“Âşikâr düşman, gizli dosttan yeğdir.” demiş atalar. 
O hâlde tehdîdin, tehlikenin, hastalığın, nefretin “âşikâr = açık” olanı da “gizli” olanından “yeğ” demektir. 
Bunun mefhûm-ı muhâlifi şudur: 
Düşmanlık, savaş ve tehdit, ne denli gizli yapılırsa; tehlike, hastalık ve nefret ne kadar sinsi olursa o ölçüde tehlikeli ve zararlı olur...
*** 
Öz Türkçe” diye biçilip dikilen elbise de bol janjanlıydı. 
Bu kıyâfetin gizli markası aslında “Öro-Türkçe”ydi fakat onu piyasaya böyle çıkarmak olmazdı. 
Ne olur ne olmazdı, muhtemelen îtirazlar ve isyan sesleri ayyuka çıkardı. 
DİT (Devlet İkaameli Türkçe) eğer “Öz Türkçe” foyasıyla kalafatlanırsa göz boyardı ve böylece iş kotarılırdı.  
(Diğer “meşum” değişiklikleri de “mâsum” sebeplere dayandırdılar.) 
*** 
Demem o ki Türkçenin bu “Öz Türkçe/Öro-Türkçe” devresini millet seçmedi. 
Bu hakîkati yıllardır anlatmaya çalışıyorum. 
Bu seçim, millî irâdenin değil, devletin karârıydı. 
Ne cumhûriyetle alâkası vardı ne demokrasiyle... 
Dilde karar ve söz milletin değil, devletindi... 
Yâni halkın “seçme hakkı”  yoktu. 
Çünkü millet kendi lehine karar verecek kadar reşit değildi, bu işlerden anlamazdı(!). 
Türkçede Vesâyet Devri” başladı... 
*** 
Devlet eliyle değiştirilen Türkçeye TDK tarafından ve resmî metinlerde “Öz Türkçe” dendi. 
Fakat bu “Öz Türkçe” ismiyle onun “müsemmâ”sı birbirine uymadı. 
Bu yüzden farklı adlar da kullanıldı: TDK Lehçesi,  Uydurukça, Uydurca, Düzme Devlet Dili, Resmî Argo, Devlet Argosu, Kurbağaca, Çitakça vb... 
TDK
 ve resmî ideoloji bu isimlerden hiçbirini kabûle yanaşmadı. 
“Başkasının sözünden ziyâde kendi gözüne inan.” diyor, atalarımız. 
Ortada “kör kör parmağım gözüne” denecek kadar bâriz bir gerçek duruyor; ama göz yumuluyor. 
HÖT (Hımhım Öz Türkçe)-ZÖT (Zoraki Öz Türkçe) isimlerini hak eden ucûbe bir dil seçildi. 
Millet nâmına(!) seçilen fakat aslında “millete rağmen” seçilen bir Türkçe(!)... 
*** 
Bu kaanunsuz ve uygunsuz seçimin âdil olduğu iddiâ edildi. 
Gûyâ sâdece bâzı dîvan şâirlerinin ağır ve çetrefil terkiplerini attılar. 
Sözde, yalnızca resmî metinlerin anlaşılmaz dili değiştirildi. 
Halkın diline yerleşmiş kelimelere sanki hiç dokunmadılar...   
Hâlbuki Yunus’un, Karacaoğlan’ın, Pir Sultan Abdal’ın, Dadaloğlu’nun, Emrah’ın, Seyrânî’nin seçip severek şiirlerinde kullandıkları kelimeler bile“Arapça, Farsça, Osmanlıca, yabancı kelime” olarak yaftalanıp yallah edildi. 
Atasözlerinde geçen ve en câhil vatandaşların bile anlayıp kullandığı sözleri de unutturdular.  
Bin yıllık kelimeler ayrılıp seçildi, onlara kefen biçildi. 
Söylenenler ve yapılanlar birbirini tutmadı... 
*** 
Yön olarak batı seçilmişti. 
Türkçe için mecbûrî istikaamet Avrupa’ydı. 
Arapça-Farsça asıllı diye binlerce kelimeyi “yabancı” îlân edenler, yüzlerini Avrupa’ya döndüler ve Yunanca-Latince-Fransızca yüzlerce kelimeyi “Türkçe” diye seçtiler. 
Kelimeler arasında ayrı seçi yaptılar. 
TDK tarafından çıkarılan “Osmanlıcadan Türkçeye Cep Kılavuzu” başta olmak üzere onlarca lügat, Avrupa’dan buyur edilen binlerce kelimeye kucak açtı. 
Bu sözler Yunanca-Latince-Fransızca olmasına rağmen ve resmen “Türkçe” diye kabûl edildi... 
*** 
TDK’nın 1942’de bastırdığı “Felsefe ve Gramer Terimleri” adlı kitabında “Osmanlıca” dediği kelimelere karşı “Türkçe” diye benimseyip kabûl ettiği “karşılık”lardan örnekler: 
“akademya, atom, dinamik, diyalel, ektoplasmi, entelekya, entimem, epikerem, eros, eskatologya, fantasmagorya, fetiş, fizik, fobya, genetik, hilozoizm, hipnoz, hipnotizm, hipostaz, humanizm, idée-force, idea, idealizm, ispiritizm, isteri, ıstoa, kanon, kartel, katarsis, kinizm, kronaksi, libido, likeon, manya, mekanik, mekanizm, monat, numen, paranoya, pedotekni, piyetizm, politeknik, positif, psikanaliz, psikoz, ritim, sinkretizm, test, troplar, trust, utopya...” 
İşte böyle Yunanca-Latince-Fransızca kelimeler için TDK şu notu düşmüş:  
“Uluslararası olduğundan Türkçede karşılanmasına gereklik görülmiyen terim.” 
*** 
1941’de bastırdığı “Türkçe Terimler Kılavuzu” ve 1963 yılında hazırladığı “Ortaöğretim Terimleri Kılavuzu” ele alındığında da TDK’nın bu Yunanca-Latince-Fransızca kelimelere ne kadar hürmetkâr ve dâvetkâr davrandığı açık seçik bellidir. 
Ortaöğretim Terimleri Kılavuzu”nun yalnızca birkaç sayfasından derlediğim şu kelimelere bakın şimdi: 
pitüvitrin, plajiyoklaz, planarya, plançete, planimetre, plankton, planula, plasenta, plast, plastik, plastit, plastron, platerina, platform, platika, platin, platinat, plazma, plasmolisation, plizmodyum, pleistosen, plerom, plimut, pliosen, pluto, phttonyum, pnömokok, podometre, podsol, polarimetre, polder, polialkol, polialkol asit esteri, polihibrid,polimer, polimeri, polioller, polip, poliployid, polisakkaritler, polisomi, polispermi, polistirol, politrik, polivinilalkol, polivinilasetat, polivinileter, polivinilklorür, pollux, polonyum, polye, pompa, poncelet dinamometresi, poploid, porfir, porfirit, porselen, postulat, potansiyel, pozitif, pozitron, prekambriyum, prensip, prespit, presesyon, prim, primer bütilalkol, priz, prizma, problem, produktus, profaz, profil, propan, protaktinyum, protanefridium, proteid, protein, proteinaz, protojin, protokok, propilalkol, propilen, propiyonat, prasiyon, proton, protonema, protoplast, protoplazma, ptiyalin...” 
Evet, hâlis muhlis Avrupalı -belki- binlerce kelime... 
Ama TDK bunları “Türkçe” olarak görmüş, devletimiz de ders kitaplarına bu sözleri alıp gençlerimize öğretmiştir...
Öro-Türkçe” ismini rastgele koymadık ki... 
*** 
“Devletin böyle bir seçim yapmaya elbette hakkı var.” diyenler çıkacak, biliyorum. 
Tamam, öyle olsun. 
O hâlde benim de bir teklifim var: 
1930 ve 1940’larda yapılan ve millet irâdesine ipotek koyan dil seçimi yenilenmelidir. 
Nasıl mı? 
Çok basit: 
Türkçenin yazı dilinde mevcûd olan fakat 1932 yılından îtibâren TDK eliyle ve devlet gücüyle resmî metinlerin dilinden kaldırılıp unutturulan, yeni nesillere öğretilmeyen bütün kelimeler yeniden yerlerine konmalıdır. 
En az seksen yıl böyle devâm etmelidir. 
“Peki, sonra millet hangi kelimeleri kullanacak, o zaman?” 
Gaayet kolay: 
Hangilerini isterse... 
Çünkü seçim milletin...