Çevre; bulunduğumuz, oturduğumuz, çalıştığımız ve yaşadığımız yerdir. Evimizi, işyerimizi, vakit geçirmek veya vaktimizi değerlendirmek için gittiğimiz yerleri yakın çevre olarak adlandırabiliriz. Geniş çevre ise; işyerinizin ve evinizin bulunduğu sokak, mahalle, şehir ve bütün yurdumuzdur. Daha da genişletmek mümkündür.
Dünyanın tamamı, insanoğlu için çevredir.
Bu çevreyi, Cenab-ı Allah’ın bize lütuf ve ihsan eylediği hâliyle korumak ve yine O’nun verdiği akılla geliştirmek mecburiyetindeyiz.
Koruma ve geliştirme faaliyetlerine; Çevrecilik veya yabancı kaynaklı bir kelime ile ekoloji deniliyor.
Asr-ı Saadet’te çevre, günümüzde olduğu gibi kirletilmiyordu. Buna rağmen İslâmiyet, çevreciliğe büyük önem vermiştir. Kur’an-ı Kerim’de ve bütün hadis kitaplarında, çevre ile ilgili hükümler, emirler vardır.
Peygamber Efendimiz’den sonraki halifeler ile İbn-i Haldun ve Birûnî gibi İslâm âlimleri, çevre konusunda tavsiyelerde bulunmuşlardır.
Kur’an-ı Kerim’de çevrecilikle ilgili hükümler, diğer mukaddes kitaplara göre çok daha fazladır.
Bâzıları meâlen şöyledir:
Hicr süresi 20. Âyet’te; Yeryüzünde sizin için geçimlikler yarattık. Buyruluyor.
Yaratılmış her şeyin bir ölçü ve düzen içerisinde olduğu Kur’an-ı Kerim’in diğer bölümlerinde zikrediliyor. İnsanoğlu da bu ölçü ve düzeni korumakla mükelleftir. Bu mükellefiyet, Rahman Süresi’nin 7. âyeti’nde mealen: Dengeyi doğru tutun. Onu bozmayın. Denilmek suretiyle tebliğ ediliyor.
Rûm Süresi’nin 41. Âyeti’nde ise; tabii dengeyi bozanların, yaptıklarının zararını çekecekleri haber veriliyor.
Âraf Süresi’nin 31. Âyeti’nde; Yiyiniz, içiniz fakat israf etmeyiniz. Allah, israf edenleri sevmez. Buyruluyor.
Kabul etmek mecburiyetindeyiz: Burada israf edilmemesi emredilen nesne; yalnızca evimize götürdüğümüz ekmek, sebze, meyve ve diğer yiyecek maddeleri değildir. Allah-ü Zülcelâl hazretlerinin verdiği bütün nimetler ile o nimetleri üreten çevredir.
Bu arada; toprak, su ve hava gibi unsurların, çevre dediğimiz geniş kapsamlı kavramı meydana getiren parçalar olduğunu bilmek durumundayız.
İsrâ Süresi’nin 27. Âyeti’nde: Saçıp savuranlar, şüphesiz şeytanlarla kardeş olmuş olurlar. Deniliyor. Demek ki çevreyi; yâni: toprağı, suyu ve havayı kötü kullananlar, şeytanla kardeşlik kurmuş oluyorlar. Allah (cc), cümlemizi şeytanla kardeş olmaktan muhafaza buyursun.
Günümüzde iş o noktaya geldi ki, görevlerimiz çevreyi kötü kullanmamakla, korumakla sınırlı kalmıyor. Çevreyi geliştirmek mecburiyeti ile karşı karşıyayız. Kur’an-ı Kerim’de yer alan çevre ile ilgili hükümleri geniş kapsamı ile düşünürsek, çevreyi yalnızca korumayanlar, kötü kullananlar değil, geliştirme yönünde gayret göstermeyenler de şeytanla kardeş olurlar. Bu konuda Peygamber Efendimizin de tavsiyeleri vardır.
Bilindiği gibi Hadis-i Şerifler, Kur’an-ı Kerim Âyetleri’nin açıklamaları hükmündedir.
Çevrecilik, çevrenin korunması ve geliştirilmesi ile ilgili olarak Sevgili Peygamberimizin hareketleri, uygulamaları ve sözleri çok geniş kapsamlı, açık ve nettir.
Birkaçını nakledeyim:
Yedi şey vardır ki, insan kabirde olsa bile, onlardan hâsıl olan sevap devamlı surette kendisine ulaşır. Bunlardan biri: Dikilen ağaçtır. Diğerlerini biliyorsunuzdur: Bilmeyenler için söyleyeyim: İkincisi: Öğretilen ilim. Üçüncüsü: Halkın yararlanması için akıtılan su. Dördüncüsü: İnşa edilen mescit. Beşincisi: Okumak üzere bağışlanan Kur’an-ı Kerim ve altıncısı: İyi yetiştirilmiş evlât.
Hz. Ayşe validemizden intikal eden hadiste Resulullah Aleyhisselâm: Her kim boş, kuru ve çorak bir araziyi ağaçlandırır, hayvanlar ve insanlar için yararlı duruma getirirse, orayı ihya edene sadaka yazılır. Buyuruyor.
Buharî’nin kitabında yer alan bir Hadis-i Şerif’te de: Bir kimse, bir ağaç dikse, o ağaç meyve verdikçe sevabı ona yazılır. Deniliyor.
Bir başka muteber Hadis kitabında; Her kim, yerine yenisi dikmeden bir ağaç kesecek olsa, Cenab-ı Allah ona, o ağaçtan cehennemde bir ev yapar. Şeklinde bir hadis yer almaktadır.
Şüphesiz toprak, su ve hava çok önemli unsurlar. Çevrecilik; bunları korumaktan ibâret değil.
Erozyon denilen toprak kaymaları sebebiyle her yıl 500 milyon ton toprağımız yok oluyor. Bunu ağaç dikmekle önleyebiliriz. Kullanılabilir su rezervlerimiz her geçen gün azalıyor. Su rezervlerimizin artmasını, ağaç dikmekle sağlayabiliriz. Su, yakın bir gelecekte çok kıymetli ve hayatî öneme haiz madde olacak. Belki de 21. asırda, sınır aşan sular, milletler arasında savaş sebebi olacak. Bu savaşlar; Dicle ve Fırat sebebiyle Türkiye’de yaşanacak. Hava kirliliği şimdiden hayatımızı tehdit ediyor. Yalnızca insanların değil, bir kısmı gıdamız olan bitkilerin ve hayvanların da sağlıklı yaşamasını, gelişmesini engelliyor. Ağaç, havanın kirlenmesini önleyen Allah (cc) yapısı bir fabrikadır. Çevreciliğin bir başka alanı da, her türlü hayvanların korunması meselesidir.
Peygamber Efendimizin, çevre ve ağaç dikimi ile ilgili daha pek çok sözleri ile karşılaşırız. Bunlardan biri çok anlatılır. Çok anlatıldığı için çok bilinir. Çok anlatılması, çok önemli olduğundandır. Onun için bir def
Tasavvuf ehli mübârek zatlar da ağaca, bitkiye ve yeşile çok önem vermişlerdir. Güvenilir kaynaklarda şöyle bir olay okuduğumu hatırlıyorum:
İslâm ulularından Sümbül Sinan Efendi yaşlanmıştır. Emr-i Hak vâki olmadan, kendisinin yerine geçecek olan görevliyi tâyin etmek ister. Bu maksatla müritlerini etrafına toplar ve şöyle der:
İlimde, irfanda ve takvâda hepiniz değerlesiniz. Hepiniz benim yerime geçebilecek ehliyettesiniz. Bu sebeple aranızdan birini tercih edemiyorum. Kim dergâhımızı en iyi süslerse o, halife olacak.
Müritlerin her biri dergâhın bir köşesini rengârenk güllerle, iri ve canlı sümbüllerle süsler. İçlerinden biri ki o, ‘Merkez Efendi’ olarak bilinmektedir… kurumuş bir çiçeği dalı ile birlikte kendi köşesine koyar.
Sümbül Efendi, bütün köşeleri inceler. Merkez Efendi’nin hazırladığı köşenin önünde durur. Sonra bu şekilde yapmış olmasının sebebini sorar. Merkez Efendi şu cevabı verir:
- Efendim, ibâdet hâlinde olan yeşil yapraklı çiçekleri kopartıp ibâdetlerine engel olmak istemedim. Bu dal, artık ibâdetini yapamaz durumda olduğundan, alıp getirmeyi uygun gördüm.
Bunun üzerine Sünbül Sinan Efendi, Merkez Efendi’yi tebrik eder ve O’nu kendisinden sonraki imam olarak görevlendirir.
Bu olaydan sonra Sünbüliye Tekkesi müritleri arasında, yeşil ot ve bitki koparmamak âdet hâline gelir.