Roma: Floransa’nın tarihi atmosferinden ayrıldıktan sonra bir çok tarihe başkentlik yapmış Roma’dayız. Otelimize yerleştikten sonra zamanımızı değerlendirmek adına öncelikle İtalya’nın merkezinde yer alan Katolikliğin merkezi Vatikan Ülkesine gidelim dedik. Otelimize yakın bir metro durağından Vatikan’a yakın bir istasyonda inip doğru Vatikan ülkesine geçtik. Zamanlamamız harikaydı. Kalabalık azalmış. Her tarafı görme imkânımız artmıştı. Bundan dolayı Vatikan’ın her yerini gezdik.
Vatikan’a giderken önce bizi meşhur Aziz Petrus Meydanı karşılıyor. Bu meydan 1656-1667 yılları arasında yapılmış. Ortasında bulunan dikilitaşa doğru ilerliyoruz. M.Ö 1 y.y da inşa edilmiş ve İskenderiye’den getirtilmiş. Hemen meydanın karşısında bulunan Aziz Petrus Bazilikası ise, öylesine büyük ki insanın ağzı açık kalıyor doğrusu. Sistina Şapeli ve Raffaello odaları mutlaka ama mutlaka görülmesi gereken yerler. Tüm dünyadaki Katolik inancını benimseyen Hıristiyanlar için kutsal bir yer olan Vatikan, Roma‘nın merkezinde 1000’e yakın nüfuslu da bir devlet aynı zamanda. Papa tarafından yönetilen bu dünyanın en küçük ülkesi yüzölçümüyle kıyaslanamayacak sayıda ve değerde tarihi esere de ev sahipliği yapması sebebiyle dünyanın her yerinden ve her dinden milyonlarca turistin uğrak noktası. 50 hektar gibi küçücük bir alana kurulmuş bir şehir devlet olan Vatikan, Papalığın da resmi ikametgahı aynı zamanda. Bu küçük ülkenin yöneticisi ise kulaklarımızın çokça aşina olduğu zat. Yani “Papa.” İsviçre askerlerinin koruması altında. Vatikan, 1506 yılından beri dünyanın en eski ordusu olarak bilinen İsviçreli askerler tarafından korunuyor.
Bayraklarındaki 2 anahtardan altın olan Cennet’i, bronz olan ise Papa’yı temsil ediyor.
St. Pietro Bazilikası ve Castel Sant’ Angelo Kalesi dışında surlarla çevrili şehir aslında biraz da Roma’ya karışmış durumda, yani yolda yürürken ne zaman Roma’dan çıkıp Vatikan’a girdiğinizi anlayamayabilirsiniz. Vatikan Devleti ise 1929 yılında Laterna Anlaşması ile kurulmuş ve o günden beri hem politik anlamdaki iktidarını, hem de şehrin turistik anlamdaki popülerliğini devam ettiriyor. Ve tahmin edeceğiniz üzere Vatikan’a girmek için vize almaya gerek yok, hatta Roma’ya kadar gittiyseniz herhangi bir noktada pasaport kontrolü de yok. Sanırım Vatikan içerisindeki en popüler ve de en çok ziyaret edilen yer St. Pietro Bazilikası. Kubbesi Michelangelo, iç dekorasyonu Bernini ve yapının kendisi Rönesans ve Barok Dönemi’nin en önemli mimarları tarafından tasarlanan kilise Aziz Petrus’un mezarının bulunduğu yerde, daha önceki bazilikanın üzerine 1506 yılında inşa edilmeye başlanmış ve yapımı yüz yıldan fazla sürmüş.
Bugün ise Katolikler için bir hac noktası. 11 şapel, 45 altardan oluşan ve resim, heykel başta olmak üzere sayısız sanat eserine ev sahipliği yapan St Pietro Bazilikası Arazisinin yarısı Ortaçağ’dan bu yana bozulmadan korunan bahçelerle kaplı olan Vatikan kiliseler, tarihi yapılar, müzeler ve bunları dolduran sayısız resim, heykel gibi eserle dolu.
Papa, sadece Katolik Dünyası’nın ruhani lideri değil aynı zamanda Vatikan Devleti’nin de yöneticisi
Castel Sant’Angelo : Vatikan’ın büyüsünden kurtuldukan sonra, biraz daha bölgeyi keşfe devam. Meşhur Hadrian köprüsünü arşınlayarak, bir sonraki durağımız olan Castel Sant’Angelo’a gidiyoruz. M.S. 139 yılında yapılmış olan bu kale, bir zamanlar Fatih Sultan Mehmet’in oğlu Cem Sultan’ın da esir tutulduğu bir yer.
Bir zamanlar Papalık kalesi olarak bilinirmiş. Hatta Vatikan ile arasında bulunan meşhur bir de tünel varmış. Bu tünel, Papa’nın güvenliğini sağlamak için yapılmış. Kalenin içerisinde San’t Angelo Kalesi Ulusal Müzesi bulunuyor.
Porto Santa Spirito Kapısı: Papa IV. Leo’nun M.S. 845 yılında şehri yağmalamaya çalışan Sarazenler’e karşı yaptırdığı 3 kilometrelik bir surda yer alan tarihi kapı zamanla deforme olunca 1543 yılında Mimar Antonio de Sangallo tarafından yenisinin yapımına başlanmış, ancak kapının yapımı tamamlanamamış.
Santa Sipirito in Sassia Kilisesi: Şapeller ve Nef’i nefes kesici fresklerle kaplı, tarihi bir saat kulesi de bulunan kilise 8. YY’da burada yapılmış olan bir kilisenin yine
imar Antonio de Sangallo tarafından restore edilmiş. Kilise turistik ziyaretlere açık. Ertesi sabah zinde bir biçimde Roma’nın gezilecek yerlerine doğru hareket ettik. Navigasyonumuz bizi doğrudan Emmanuella II meydanına çıkardı. Meydanda yollar kısmen kapatılmış bizi polisler Chiesa di Santa Maria ai Mont kilisesinin üst
tarafına yönlendirerek aracımızı Colezyumu tepeden görecek bir yere Annibaldi caddesi üzerine park ettik. Buradan sonra yürüyerek Roma’yı gezeceğiz.
Roma gezilecek yerler bakımından Avrupa'nın en zengin yerlerinden bir tanesi. Kolezyum, Roma Forumu, Novona Meydanı, Pantheon, Trevi Çeşmesi (Aşk Çeşmesi) ve Vatikan, Vatikan’ı bir gün önce gezmiştik.
Kolezyum : Flavianus Amfitiyatro adıyla da tanınan görkemli yapı, yaygın inanışa göre adını girişinde yer alan 30 metre yüksekliğindeki Colossus Neronis Heykeli’nden alıyor. 188 metre uzunluğa, 156 metre genişliğe sahip amfitiyatronun inşasına İmparator Vespasian’ın tahtta olduğu M.S. 72 yılında başlanmış. Zamanında 55.000 kişinin tiyatro oyunlarını, hayvan ve gladyatör dövüşlerini, idamları izlemek için toplandığı yapının açılışı ise 8 yıl sonra İmparator Titus tarafından gerçekleştirilmiş. 450 yıl boyunca imparatorların halk üzerindeki güçlerini pekiştirmek için kullandıkları tarihi yapı, uzun süre önce depremlerden dolayı kullanılamayacak duruma gelse de 2007 yılında Dünya’nın Yeni 7 Harikası’ndan biri olarak seçilmiş.
Kolezyum’un batısında yer alan Roma Forumu, 1000 yıl boyunca imparatorluğun ticari, siyasi ve kültürel merkezi olarak kullanılmış. Romalılar’ın daha çok Forum Magnum adıyla andıkları bölgenin alanı içerisine M.Ö. 5. yüzyıldan M.S. 7. yüzyıla kadar pek çok dini yapı, anıt ve yönetim binası inşa edilmiş.
18 ila 20. yüzyıllar arasında gerçekleştirilen çeşitli kazı çalışmaları sonucunda gün yüzüne çıkartılan bu tarihi yapıların en önemlileri olarak Septimius Severus Zafer Takı, Vesta Tapınağı ve Vesta Bakireleri Evi, Curia, Kastor ve Polluks Tapınağı, Titus Zafer Takı, Vespasianus Tapınağı, Satürn Tapınağı, Antoninus ve Faustina Tapınağı gösteriliyor.
Vittorio Emanuele II Abidesi, adını aldığı Birleşik İtalya Krallığı’nın ilk hükümdarını onurlandırmak için 1885-1911 yılları arasında Giuseppe Sacconi tarafından inşa ettirilmiş.
Asıl adı Altare della Patria olan anıtın yapılabilmesi için başta III. Paul Kulesi olmak üzere civardaki pek çok bina yıkılmış. Tasarımında Neo-Klasik stilin tercih edildiği yapının çatı kısmının iki yanında “Mahşerin Dört Atlısı” adı verilmiş iki heykel bulunuyor. Ön tarafında hiç sönmeyen ve I. Dünya Savaşı’nda yaşamlarını yitiren askerlerin anısına yerleştirilmiş bir ateşi görebileceğiniz anıtın alt tarafında silahların, bayrakların sergilendiği İtalya Birleşme Müzesi faaliyet gösteriyor.
Trevi Çeşmesi: Ana teması deniz olan çeşmenin yapımına Papa XII. Clement’in isteği doğrultusunda 1732’de Heykeltıraş Nicola Salvitarafından başlanmış. Çok sayıda sanatçının desteğiyle 30 yılda tamamlanabilen yapıtın orta kısmında, 2 deniz ulağının çevrelediği Neptün figürüne yer verilmiş. Bu heykelin sağında ise suyun kaynağını keşfeden bakire konumlandırılmış.
Aşk Çeşmesi adıyla da anılan tarihi eseri mimarisi dışında popüler kılan başka bir özelliği daha var. Yaygın bir kanıya göre sağ eli ile sol omzunun üzerinden çeşmeye para atanların dileklerinin kabul gördüğüne inanılıyor. Bu yüzden gündüz vakti havuzunun başı oldukça kalabalık oluyor.
Aşk Çeşmesi’ne yürüyerek 10 dakika uzaklıktaki İspanyol Merdivenleri, Romalılar için önemli bir buluşma noktası konumunda. Önünde bulunan meydan ile birlikte adını yakınındaki İspanyol Elçiliği’nden almış olan sosyal açıdan çevresi hareketli merdivenler, 1723-1726 yılları arasında Francesco De Sanctis tarafından Kral XV. Louis için inşa ettirilmiş.
Meydanın üst kısmında yer alan Trinita dei Monti Kilisesi’ne rahatça ulaşılabilmesi için tasarlanan merdivenlerin tam karşısında kentin en önemli alışveriş caddelerinden birisi sayılan Via Condotti, alt kısmında ise kayık şeklinde tasarıma sahip Fontana della Barcacciayer alıyor. Roma’da gezerken yorulduğunuzda bu güzel merdivenlere oturun ve biraz soluklanın.
Piazza de Popolo, Romanın en büyük meydanı unvanını taşıyor. Oldukça geniş bir alanı kaplayan ve bu yüzden içerisine ziyaretçilerinin binebilecekleri mini trenin eklendiği popüler meydan, Via del Corso ile Piazzale Flaminio arasında yer alıyor. Meydanın kuzeyinde bulunan aynı adlı kapı, imparatorluk döneminde şehrin ana girişi olarak kullanılmış.
Ortasında Mısır’dan getirilen bir dikilitaşın yükseldiği meydana görkem katan diğer unsurlar, kentin en güzel kiliseleri olarak gösterilen ikiz Santa Maria in Monte Santo ve Santa Maria dei Miracoli.
Navona Meydanı, Papa X. Innocent’in isteği doğrultusunda M.S. 1. yüzyılda, İmparator Domitian tarafından yaptırılan bir stadyumun yerine inşa edilmiş. Tasarım açısından yerini aldığı stadyumu andıran alan çevresindeki kafeler, soluklanmak ve performanslarını sergileyen sokak göstericilerini izlemek için oldukça idealler.
İçlerinde Bernini’nin tasarladığı Dört Nehir’in de bulunduğu 3 çeşme ile süslenmiş Barok stilli meydanın hemen arkasında Sant Agnese in Agone, yakınında ise Roma’nın en ünlü dini yapılarından birisi sayılan San Luigi dei Francesi yer alıyor.
Pantheon, 118-125 yılları arasında İmparator Hadrian tarafından inşa ettirilmiş. Pagan Roma tanrılarına adanmış tapınağın inşa edilme nedeni, M.S. 80 yılında yanan eskisinin yerine geçmesiymiş.