Habil’den ve Kabil’den beri, bütün insanlığı kucaklayan Müslümanlar, yönetimde adalet başta olmak üzere, değişmeyen değerleri savunma yolunda, canları pahasına doğruların yanında yer almışlardır. Onların düşünce ve eylem dünyalarında, her zaman geçerli doğrular, değişmeyen değerler olarak görülmüştür. Tarihlerinin her döneminde, Müslümanlar değişen araçlarla, değişmeyen amaçları birbirinden ayırmasını bilmişlerdir.
*
Ekonomik, siyasal ve kültürel boyutlarıyla, hayatın canlılığının dinamikleri, değişmeden gelişmek için, değişmesini bilmektedir. Bu yüzden geçmiş yüzyıllarda değişim sürecini yönetmesini bilen toplumlar, sürekli yenilenerek, en uzun ömürlü devletleri kurmuşlardır. Tarihin güçlü yönetimleri, otokratik devletler değil demokratik devletlerdir. Bunun için Anadolu’da, zorla doğruluk, zorla iyilik, zorla güzellik olmaz denilir.
*
Doğruluğun, iyiliğin, güzelliğin, toplumların bütün kesimleri tarafından benimsenmesi ve çoğunluğun desteğini alması, demokratik yönetimlerin temelini oluşturur. Sağduyu bütün insanlara eşit olarak verilmiştir. Dünyada her insan doğruyu yanlıştan, iyiliği kötülükten, güzelliği çirkinlikten ayıracak yetkinliğe sahiptir. İcma, çoğunluğun görüşü, bütün yönetimlerinin dayandığı ana kaynaklardan biridir. Sağduyu için yol birdir. Çoğunluk yanlışta birleşmez.
*
Devletler yönetimde demokratik ilkelerden, ne kadar uzaklaşırlarsa, o kadar otokratik ilkelere yaklaşırlar. Dünyanın neresinde olursa olsun, çoğulculuğun sesinden daha çok, azınlığın sesine kulak veren yönetimler, hayatın her alanında üretim gücünün dinamitlenmesine yol açarlar. Bütün ülkelerde demokratik ilkelerin çiğnenmesinin peşinden, ekonomik ilkelerin çiğnenmesi gelir. Demokratik ilkelerle ekonomik ilkeler hayatın iki ana dinamiğidir.
*
İslam medeniyeti her zaman, iki dünyayı birbirinden ayırmadan, bir dünya medeniyeti olmuştur. Bunun için Müslümanların, yüzyılların sınavından geçmiş, yönetime ve üretime ilişkin, her dönemde geçerliliklerini koruyan kuralları ve değerleri vardır. Medine demokrasisinin ve Medine ekonomisinin temelleri, Atina demokrasisinin ve Atina ekonomisinin temellerinden çok daha güçlüdür ve çok daha kuşatıcıdır.
*
Medine’ye Hicretten sonra yüzyıllar içinde Müslümanlar, üç kıtada Kaşgar’dan Kurtuba’ya, Bursa’dan Saraybosna’ya kadar uzanan coğrafyalarda, hiçbir alanda zora başvurmadan, adil yönetimin ve adil üretimin ve adil paylaşımın en güzel örneklerini vermişlerdir. Müslümanlar herkesin hayatı, herkesin inancı kendinedir diyerek, baskıcı otokratik yönetimleri değil, paylaşımcı demokratik yönetimlerin yanında olmuşlardır.
*
Dünyaya barış getirmek için, köklü ve güçlü demokrasilerin, Roma hukundan önce, isyan hukukunun ilkelerini, ortaya koyan ve temellerini atan, Mekke hukukuna ihtiyacı vardır.
*
Siyasal sınırların önemini yitirdiği dünyada, bütün ülkeler otokratik yönetimlerden, demokratik yönetimlere geçmek zorundadırlar.
*
Yönetim ve üretimde çoğunluğun görüşlerine saygı gösterenler, hiçbir zaman şiddet yanlılarının tuzaklarına düşmezler.