Prof. Dr. Ersin Nazif GÜRDOĞAN

Akademisyen

engurdogan@gmail.com

Oruç Günlerinde Defterleri Kapanmayanlardan Olmak

Yoksullar gibi yaşamak bir erdemdir, ancak yoksulluk bir erdem değildir. Sağlıklı toplumlar, bütün kesimlerin, en varlıklılar gibi değil, en yoksullar gibi yaşamaya özendiği toplumlardır. Güçlü  toplumlarda insanlar, tüketen bir el olmaktan daha çok, üreten bir el olmak için, bütün dünyayla, büyük bir yarışa girerler. Oruç ayı, üretimde doğru, tüketimde ters orantılı yarışın doruk noktasına çıktığı aydır. Oruç ayında, insanların gözlerinin değil, karınlarının doyurulmasına öncelik verilir. Gösteriş tüketiminden uzak, yalın yaşamanın en güzel örnekleri oruç günlerinde görülür.
*
Serbest pazar ekonomisi, insanların gözlerinin doyurulmasına, etik pazar ekonomisi ise, insanların karınlarının doyurulmasına odaklanır. Oruç günlerinde, oruç tutsun ya da tutmasın, herkes, karın ve göz açlığı arasında aşılmaz duvarlar olduğunun bilincine varır. İki açlığın arasındaki farkı vurgulamak için, Anadolu''da “Toklar açları, açlar tokları anlamaz” denilir. Toklar hiç aç yok, diye düşünürler. Açlar ise, hiç doymayacaklarını sanırlar. Oruç günleri tüketimde eşitliğin sağlandığı günlerdir.
*
Serbest pazar ekonomisinin gözü doymaz insanlarını, etik pazar ekonomisinin gönlü zengin insanlarına dönüştürmek için, orucun toplumların ekonomik, siyasal ve kültürel yapısındaki etkileri, yıllardan beri ayrıntılı  olarak araştırılmaktadır. Toplumların üretim gücünün büyütülmesinde, can alıcı olan, üretimde eşitliğin sağlanması değil, tüketimde eşitliğin sağlanmasıdır. Üretimde yarış ekonomik gelişmenin güvencesidir. Tüketimde eşitlik toplumsal sağlığın temelidir. Üreten eller her zamanda ve her yerde, tüketen ellerden üstündürler. Tarihin her döneminde toplumları üretmesini bilenler dönüştürmüşlerdir.
*
Oruç günleri, insanların tüketme tutkusunu, üretme coşkusuna dönüştürür. Bu yüzden, gönül dünyasının öncüleri, yılın her ayının, oruç ayı olabilmesi için, haftanın iki gününde, oruçlu olmaya büyük önem verirler. Oruç insanları tüketim ikliminden alır, üretim iklimine taşır. Tüketim ikliminde “al tüket” ilkesi, üretim ikliminde ise “üret ver” ilkesi geçerlidir. Dünya üretmesini bilenlerin elinde yaşanır kılınır. Yeni dünyanın fatihleri cephelerde savaşanlar değil, en yeni ürünleriyle pazarlarda yarışanlardır. Onlar Mevlana gibi: "Eski satanların zamanı geçti, biz yeniler satıyoruz. Bugün pazar bizimdir." derler.
*
Anadolu insanının kültüründe, insana hizmet, Allah''a hizmettir. İnsana hizmetin olduğu yerde, akan sular durur. İnsana hizmet etmek için de, yok olan değerlerin değil, kalıcı eserlerin, peşine düşülür. Çünkü Allah''a hizmeti, her kazancın üstünde gören, Necip Fazıl''ın vurguladığı gibi: “Dev gibi eserler meydana getirmek için, karıncalar gibi çalışmak gerekir.” Yunus gibi yaşamasını bilmeyenler, Sinan gibi eserler vermesini başaramazlar.
*
İnsanlar nereden geldiklerini unutmazlarsa, nereye gideceklerini de unutmazlar. Oruçla insanlar topraktan geldiklerini, yine toprağa döneceklerinin bilincine varırlar. Arkalarında yalnızca  bütün insanlığın yararına olan, bıraktıkları güzel eserlerin kalacağını, hiçbir zaman unutmazlar.
*
İnsanlar dünyada ölümsüzlüğü arkalarında bıraktıkları toplum yararına olan eserleriyle yakalarlar. Defterlerini Kıyamete kadar açık kapatmayan eserler bırakanlara, atalarının yitirdiği anayurdunun ve babaevinin kapıları sonuna kadar açılır.