İlk emri “Oku” olan bir dinin mensubu olmamıza rağmen dünyada en az okuyan ülkeler arasında yer almaktayız.
Yapılan araştırmalara göre, AB ülkelerinde okuma oranı % 21 iken bizim ülkemizde bu oran % 0.01’dir.
Dua kitapları, fıkra kitapları ve aşk kitaplarının en çok okunduğu ülkemizde yılda 4 kişilik bir aile başına kitaba 6,5 TL ödüyor olmamız, günümüzün 6 saatini TV başında,3 saatini bilgisayarla geçirmemiz, okumaya ise yılda 6 saat ayırmamız yürekler acısı bir durumdur.
Ders kitapları hariç, Almanya’da 68 bin, İngiltere’de 48 bin, Fransa’da 39 bin farklı kitap basılırken ülkemizde yılda 6 bin kitabın basılıyor olması fazla söze mahal bırakmamaktadır.
Japonya’da yılda 4 milyar 200 milyon kitap basılırken Türkiye’de yılda 23 milyon kitap basılmaktadır.
Bu pencereden bakıldığında da Japonya’da yılda kişi başına 25 kitap Türkiye’de ise 12 bin 89 kişiye bir kitap düşmektedir.
Ürkütücü olan bu rakamlar doğrultusunda bir değerlendirme yapıldığında kitap yazanlar konusunda da ciddi sıkıntılar yaşanmaktadır.
Dünyanın en zor işlerinden biri yazarlıktır.
Emeğin, bilginin, birikimin kalem ehli tarafından yazıya dökülmesi sabır ve dikkat isteyen bir iştir.
Ülkemizde çok az kitap okunması, yazar emeğinin karşılıksız kalması manasına gelmektedir ki bu durum marifetin iltifat görmemesi demektir.
Yazar açısından değerlendirildiğinde bu tablo son derece moral bozucudur.
İşte bu ruh halini yaşayanlardan biri Atatürk Üniversitesi emekli öğretim üyelerinden Yrd. Doç. Dr. Lütfü Sezen hocadır.
Halk bilimci Lütfü Hoca, Erzurum kültürüne büyük katkıları olan çalışkan bir bilim adamıdır.
Lütfü Sezen Hoca uzun yılların çalışması neticesinde “Erzurum Şehir Folkloru “isimli kitabı hazırlamıştı.
Şehir kültürüne büyük katkıları olan bu kitap Er-Vak yayınları arasında çıkmıştı.
Hoca, yılların emeği ve birikimi olan bu kitabı matbaadan çıkar çıkmaz almış ve o dönemin valisinin özel kalemine gitmiş.
Sekretere, yeni çıkan kitabını takdim etmek için Vali ile kısa bir görüşme talebinde bulunmuş.
Hoca beklemeye başlamış aradan epeyce bir zaman geçmiş.
Bu arada yeni gelen taşra siyasetçileri beklemeden içeri giriyorlarmış.
Kendisine sıranın bir türlü gelmediğini gören Lütfü Hoca hayalleri yıkılmış bir halde sessizce yerinden kalkmış ve üniversiteye dönmüş.
Hoca, odasının kapısına gelince o günlerde İbrahim Hakkı Araştırma Merkezi Müdürlüğü görevinde bulunan Feyyaz İbrahimhakkıoğlu ile karşılaşmış.
Lütfü Sezen’in üzüntülü olduğunu gören Feyyaz İbrahimhakkıoğlu “Hayırdır Hoca’m, canın bir şeye mi sıkıldı ?” diye sormuş.
Lütfü Hoca yaşadıklarını anlatır ve ülkede okumaya kimsenin kıymet vermediğini, yıllarca emek verip hazırlanan kitapların ilgi görmediğini bu durumun kendisini çok üzdüğünü belirtir.
Morali bozulmuş Lütfü Sezen’i dinleyen Feyyaz İbrahimhakkıoğlu ona dönerek ““ HOCAM CANINI SIKMA, BU MİLLET ALLAH’IN KİTABINI OKUMUYOR Kİ SENİN KİTABINI OKUSUN” der.
Bu cevap karşısında Lütfü Sezen Hoca’nın ruh hali birden değişir, yüzünde tebessüm oluşur ve morali yerine gelir.
Feyyaz İbrahimhakkıoğlu, Erzurumlu ünlü mütefekkir İbrahim Hakkı Hazretleri’nin torunuydu. Yakın çevresi tarafından kendisine “Şeyh” denirdi.
Nurettin Topçu’nun rahle-i tedrisatından geçmiş olan “Şeyh” şehrin en renkli simalarından biriydi.
Bilge kişiliği, derviş ruhlu yapısı ve hazır cevaplılığı ile güldürürken düşündüren Feyyaz İbrahimhakkıoğlu 2010 yılında aramızdan ayrıldı.
Makamı cennet olsun..