İKİNCİ BÖLÜM
Türk toplumunda, kültürümüzden kaynaklanan özellikler sebebiyle paylaşma ve yardımlaşma alışkanlıkları yüksek seviyededir. Bu sebeple gelir dağılımındaki dengesizlikler, sosyal patlamalara yol açmıyor. İyimserliklerini ihtiyatla kullananlar; ‘O eskidendi…’ diyorlar. Paylaşım ve dayanışma ile ilgili hasletlerimizin gün geçtikçe azaldığına işâret ediyorlar. Yalnızca kendilerini düşünenlerin sayısının hızla artmakta olduğu gözlerden kaçmıyor. Büyük şehirlerde gelişen bu olumsuzluklar, taşraya yayıldığında sosyal çalkantıları engellemek iyice zorlaşacak. Bu olumsuzluklar bilinirse, önlenmesi mümkündür.
Türkiye’de gelir dağılımı üzerindeki araştırmalara 1933 yılında başlandı. Ticâret Bakanlığı bünyesinde oluşturulan bir dâire, Ankara ve İstanbul’da memur ve işçi ailelerini baz alarak bir araştırma yaptı. Sonuçlar, Türkiye genelini yansıtmaktan çok uzaktı. 1938 yılında, 20 ili kapsayan ikinci bir araştırma yapıldı. 1953 yılındaki daha geniş bir alanı kapsıyordu. İki yıl devam eden bu araştırmaya yabancı uzmanlar da katıldı. İncelemelere 1960 – 1963, 1967 – 1970, 1978 – 1980 ve 1986 – 1988 yıllarında da devam edildi. Son araştırmalara göre ortaya çıkan sonuçlar, iyiye doğru bir gidişin henüz sağlanamadığını gösteriyor. Esâsen kişi başına millî gelirin 15.000 doların üzerine çıkarılamaması hâlinde, gelir dağılımındaki dengenin sağlanmasının mümkün olmadığı biliniyor.
Son yıllarda, bırakınız gelir dağılımındaki dengesizliği gidermeyi, bu konuda araştırma yapmayı bile gereksiz görür olduk. Hiçbir hükümetin programında, gelir dağılımındaki bozukluğu gidermek, öncelikli hedef olarak yer almadı.
1980’li yıllara kadar bu tür lâfları etmek, bu şekilde yazılar yazmak… sol görüşlü kalem ve mikrofon erbabının tekelinde idi. Milliyetçi kesim onları, fakirlik edebiyatı, servet düşmanlığı yapmakla suçluyordu. O dönem solcuların hepsi zaman içerisinde kapitalist olunca, konu sâhipsiz kaldı. Gerçekte; sağlam bir toplum yapısı ve bu yapının gereklerinden biri olan gelir dağılımı dengesi, milliyetçi kesimin ilgi alanında olmalı idi. Çevre kirliliği, ekolojik denge, beslenme yetersizlikleri, rüşvet ve yolsuzluklar gibi diğer konular da…
Kurt Karaca (Prof. Dr. Fikret Eren), 1976 yılında 9. baskısını yapan Milliyetçi Toplumcu Düzen isimli kitabını 1960’lı yıllarda yazmıştı. Dr. Agâh Oktay Güner’in kaleme aldığı Tüketim Ekonomisi, İsraf Ekonomisi gibi kitaplar dışında, Türkçü ekonomistlerin yazdığı ekonomi ile ilgili kitapların sayısı bir elin parmaklarıyla sayılabilecek kadar azdır. Merhum Pof Dr. Tevfik Ertüzün ve diğerlerinin makaleleri, dergi sayfaları arasında sıkışıp kalmış, hedeflere ulaşamamıştır.
Ekonomi; statik değil, dinamik bir yapıya sâhiptir. Günümüzün şartlarına uygun yeni bir ekonomi modeli hazırlanıp uygulamaya konmakta gecikilirse, gelir dağılımındaki dengesizliği önlemek mümkün olmayabilir.
Sistem zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapıyor. Yokluk, asâleti bozar. Toplum yapısı bozulunca insanlar, hiçbir değer üretmemiş olmalarına rağmen; Bana iyi yaşama imkânları sağla, bana ev ver, asgarî ücreti artır, vergi alma, sübvansiyon yap, devlet işletmeleri zarar etse bile satma, devretme, özelleştirme… devlet istihdam kapısıdır. O kapıyı kapatma! Diyenler çıkabilir.
Devletimize karşı olan saygımız törpüleniyor. Bizi ayakta tutan özelliklerimizi kaybetme eğilimindeyiz. Geri dönüşü mümkün olmayan bir noktaya ulaşmadan önce, kötü gidişin önünü kesecek tedbirleri belirlemek, hemen ardından uygulamaya koymak mecburiyetindeyiz.
(Bitti)