Gazeteciliğe başlayalı 56 yıl olmuş.. Kilis Huduteli’nde yazıyorum(1963).. Faik Muhsinoğlu’nun sahibi olduğu Gaziantep Yeni Ülkü Gazetesinin de muhabiriyim. Kilis’teki Renk Sineması yangını haberini vermiştim. Huduteli Gazetesinde de Pırıltı sahifesini yönetiyor ve yazıyorum. Ama gönlümde Babıali Gazeteciliği yatıyor. Mahir İz’in yönettiği Yeni İstiklal’e de Kilis’teki gelişmeleri yansıtıyorum. Daha ortamektepte iken bile başta Milliyet ve Tercüman’a aboneyim. Sonra aylık Toprak, Hilal, ne zaman yayınlanacağı belli olmayan Serdengeçti dergileri de vazgeçilmezlerim arasında.
MANŞETLİK HABERLER
İstanbul’da sosyal güvencesi olmaksızın Babıalide Sabah’ta profesyonel gazeteciliği başladım (1967). Adapazarı Depremi ve Vatikan’dan Papa 6. Paul ile SSCB Liderlerinden Brejnev’in İstanbul’u ziyareti sırasında Üniversiteli gençlerin protestosu, Ayasofya’da namaz kılmaları haberim sekiz sütuna manşetten verildi. Sonra onlarca röportajım yayınlandı. Gazetemiz Yazarlarından M. Nezihi Polat, siyasi görüşleri yüzünden, Cağaloğlu’nda CKMP’li gençler tarafından kıyasıya dövüldü! Ne siyasilerden ve ne de meslektaşlarından ses çıkmadı. Foto Muhabiri rahmetli ağabeyimiz Aydın Ünsal, Basın Sarayı’ndaki Gazeteciler Cemiyeti’ne giderek saldırıyı kınamalarını istedi. Ancak cevap “üyemiz değil” diye geri çevrildi!. Dehşete düşmüştüm. Gazeteciler Cemiyeti’ne demek üye olunca sana sahip çıkılıyordu. Ancak bu meslek kuruluşuna yönetimin düşüncelerinin aksini taşıyanların üye yapılması mümkün değildi. Balotaj hemen reddediyordu. Ancak cemiyetin rozetini göğsüme gururla takmak da en büyük arzumdu. Tercüman’a başladığımda üyelik için bir umut idi ama, bu gazeteye de öyle pek sıcak bakılmıyordu. Tercüman modern olmasına ve çok sayıda cemiyet üyesi bulunmasına rağmen hep muhafazakar gazete gözüyle bakılıyordu. Lütuf gibiydi Gazeteciler Cemiyeti’ne üye olmak!
MESLEK KURULUŞLARINA ÜYE OLUYORUM
Milliyet Gazetesinin kıdemli ve saygın çalışanı ağabey Seracettin Zıddıoğlu ile konuşurken bu durumu iyi bildiğini gördüm, ancak kendisi benim Gazeteciler Cemiyeti’ne üye olmamda ısrar etti. Her ne kadar benim görüşüm; milliyetçi, sosyal muhafazakar diye hatırlatsam da Seracettin Zıddıoğlu kendisi bizzat üyelik formu aldı getirdi, referans olarak da kendisini ve yine Milliyet’ten hürmete değer bir abla merhume Vasfiye Özkoçak’ı yazarak imzalattı. Ve üye oldum!. Bu arka plan olmasa idi mümkün değildi üyeliğim, biliyordum. İdeoloji hep öndeydi. Ayrıca akabinde kısa adı FİJ olan Uluslararası Gazeteciler Birliğine kabul edildim. Rozetimi taktım, bir ayrıcalık hissettim. Cemiyetin imkanları fazlaydı. Dispanseri vardı, huzurevi mevcuttu, tatil köyü fırsatları bulunuyordu. Evlendiğimde Cemiyet 2.500 TL verdi ve ben de hemen Meydan Larousse’nin 12 cildini satın aldım. Böylesi sosyal yardımları bir hayliydi. Yılbaşını hediyesiz geçirmezdi.
BİR GAZETECİ NASIL TEBLİĞ SUNMALI?
Başkanlığını Nezih Demirkent’in yaptığı dönem gerçekten bir zirveydi. İdeolojisini değil de mesleği öne çıkarırdı. Endonezya’da Jakarta ve KKTC Lefkoşe’de İslam Ülkeleri Gazeteciler Birliği’nin toplantısına Türkiye’ye temsilen katılmıştım. Nezih Demirkent bir yazısında bu toplantıyı değerlendirirken “Gazeteci Çiftçigüzeli acaba İslam ülkeleri gazetecileriyle alakalı nasıl bir tebliğ sundu?” diye sormuştu.
Bu tuzak bir hatırlatma değildi. Doğruydu. O toplantıda gördüm ki çoğu İslam ülkesi gazetecisi yönetimde yandaştı. Muhalefet edenler ülkelerine bile sokulmuyor, sadece sessiz olursa yaşadığı kentte kalmasına müsaade ediliyordu. Benim tebliğim ise bölgeden bir arkadaşım Muzaffer Baca vasıtasıyla bilgilendiğim Batı Trakya Müslümanlarına, Atina yönetiminin yaptığı baskılar, dışlamalar ve insan hakları ihlalleriydi. Böyle bir görevi yaptığımdan da mutluydum. Ama gazeteciler toplantısında medya konuşulmalıydı.
81 İLDE 3386 ÜYESİYLE ÖNEMLİ BİR SİVİL MESLEK KURULUŞU
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’ne 49 yıldır üyeyim. Profesyonel olarak da 52 yıldır gazetecilik, fikir emekçiliği yapıyorum. Her genel kuruluna katılıyorum ve aidatlarımı ödüyorum. Cemiyet rahmetli Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın(1984) Türkiye’de 2 buçuk gazete kalacak hatırlatmasını ciddiye alıp, vesayet anlayışından vazgeçseydi; ne Babıali, ne gazetecilik mesleği ve ne de medya bu halde perişanlığa düşmez, tedbir alırdı.
Misal göstermek için bile hiç genç bir gazetecinin iştirak etmediği, 81 ilde 3386 üyesi olan Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin 46. Genel Kurulu’nun ilk gününde sorunlar konuşuldu. Hasta, yaşlı, emekli, işsiz, mahkemeleri devam eden ve tutuklu gazeteciler, medyanın tekelleşmesi, kutuplaşmalar, fikri yetersizlikler, gazete patronlarının meslekten olmaması, siyasetin sivri dili kullanması, düşünce özgürlüğünün yeterli olmaması, hayat pahalılığı, dayanışmanın çözülmesi vs her konu görüşüldü.
Tunceli’den gelen TKP yanlısı bir delege dışarda çay içenleri de salona davet ederek, konuşmasını dinlemelerine dikkat çekti “abi olarak tanıdığı birkaç gazeteciden istifade etmek üzere memleketlerinde konuk ettiğini, ancak onların yiyip içip gittiklerini, Munzur keyfi yaşadıklarını hatırlatarak, taşranın ödüllere dahil edilmesini istedi. Çok da alkış aldı! Ayrıca cemiyete üye aidatlarının artmasını istedi, kuruluşa maddi katkı verebileceklerini söyledi.
Delegeler en fazla Bizim Gazete’nin genel kurul kararı olmadan satılmasını eleştirdiler. Gazetecilik mesleğinin hızla aşağıya doğru yuvarlandığını, büyük gazetelerin bile bayi satışından ancak 50 bine ulaşabildiğini, üyelerin etkinliklere katılmadığını, mavi kubbeli Babıali’nin yeniden hayata geçirilmesini talep ettiler. Yönetim Kurulu üyelerinden Sibel Güneş ve Ahmet Özdemir eleştirilere cevap verdi.
BEBEK’TE BAR AÇARAK GİRDİ SAĞLAMAK!
Bir delege Sabah Gazetesi Yazarı Hıncal Uluç’un cemiyeti ödülleri eleştirdiğini hatırlatması üzerine, Sibel Güneş “Hıncal Uluç binalarımızı satıp, Bebek’te bu parayla bir bar açmamızı istiyor. Bu suretle gelir girdilerimizin artacağını savunuyor” dedi. Sonra da ekledi “Biz mesleğin sorunları hakkında Cumhurbaşkanı yardımcısı Fuat Oktay’a rapor sunduk. Ama geri dönülmedi. Eğer biz, “cezaevlerinde tutuklu gazeteciler yok, onlar gazeteci değil, batının uydurması” deseydik bütün kapılar açılırdı. Bunu kendimize yakıştıramadık” diyerek kürsüden indi. Vah ki ne vah! Türkiye’nin böyle bir resmi olması ne acı.
Zafer Atay, mesleğe yeniden babalık ve abilik kazandırılması gereği üzerinde durdu. Seracettin Zıddıoğlu “Birbirimizi kucaklamalıyız, Darıca’da yıkılan Huzurevi’ni yeniden inşa etmeliyiz. Sorunlarımız hakkında komiteler kurmalı ve raporları değerlendirmeliyiz” dedi.
İKTİDAR GAZETECİLERİ MEYDANDA GÖZÜKMÜYOR
Yönetimin Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi Değişiklik Tasarısını beğendim ve tuttum. Gazetecinin hakları, sorumluluğu, temel görevleri doğru davranış kuralları(haber ile yorum, fotoğraf ve görüntü, haber, ilan ve reklam, dijital medya, hedef gösterme, yargı, bilgi-belge, kimlik veya özel durum, çocuk, kadın, cinsel saldırı, cinsel yönelim, cinsiyet kimliği, sağlık kurumsal çıkar ve davetler, hediye, özeleştiri, taraf olma, özel hayat, haber için para, sarsıcı durumlar, intihar olayları, suçlu yakınları, ekonomik mali bilgi, ambargo(off the record), kaynak gösterme, gazeteci olmayanların gazeteciliği, özdeşleşme, yurttaş gazeteciliği, barış gazeteciliği, nefret söylemi ve suçu, ifade özgürlüğü, hayvan hakları, çevre ve iklim değişikliği ve trafik kazaları) konularında arka planı güçlü iyi bir çalışma yapılmış. Tuttum.
Türkiye Gazeteciler Cemiyet seçimlerine üç ayrı aday listesi giriyor. Birincisi ideolojisi ağır Turgay Olcayto başkanlığında mevcut yönetim bazı yeni adaylarla iştirak ediyor. İkinci iddialı liste ise sert muhalefet yapan Sedat Bakıcı’nın. Seracettin Zıddıoğlu ise her zaman olduğu gibi demokratik haklarını ve mesleğin hukukunu korumak için Merhaba listesiyle yarışa katılıyor. Her listede de muska gibi bir milliyetçi-muhafazakar isim var. Fakat siyasi iradeyi tutan onca gazete ve televizyon kurumunda hiç kimse gelmiyor genele kurula, tenezzül de etmiyor. Çünkü iktidar tarafında bir dedikleri iki olmuyor. Bir elleri yağda, diğeri balda.
GELİŞMİŞLİK ÖLÇÜ OLURSA
Şurası unutulmamalıdır ki Türkiye’de iyi gazetecilik yapılmıyor. İktidar yanlısı gazeteler hükümetin her dediğini manşete çekiyor, tekrar ediyor, karşı gazeteler ise ufuk açıcı hiç bir şey söylemiyor. Onun için 82 milyonluk Türkiye’de bin kişiye 73 gazete düşüyor. Tirajlar 1960 yılındaki 27 milyonluk Türkiye ile aynı. Diyeceksiniz ki internet, sosyal medya, televizyon etkili oluyor. Doğru ama bunlar gelişmiş ülkelerde de var. Dünya Gazeteciler Birliği WAN’ın açıklamasına göre Norveç gazete satışında birinci, bunu Japonya, Finlandiya, İsveç, Avusturya, Singapur, Kanada, Almanya, İngiltere ve ABD takip ediyor. 123 milyonluk Japonya’da 70.4 milyon gazete satılıyor, ilk sırada 14.067 milyon ile Yomiriuri Shimbun Gazetesi, bizimle aynı nüfusa sahip Almanya’da ise Bild 3 milyon 888 bin satıyor.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti seçimini kim kazanırsa kazansın işi zor. Sadece cemiyetin mi, gazetecinin de, fikir emekçilerinin de işi hiç de kolay değil. Adeta sırat köprüsünde.
Kamuoyunun neler yaptığından hiç bir bilgisi olmayan, ancak hükümete yakın olması dolayısıyla değişik imkan ve mekana sahip olan Salih Memecan, Nuh Albayrak ve Ekrem Kızıltaş’ın başkan olarak görev yaptığı Medya Derneği(2010) hatırlandığında iyi ki Türkiye Gazeteciler Cemiyeti var diyorum. Fikir emekçiliğinin yaşı yok üstelik, her yaşta bir başka güzel mesleğimiz gazetecilik ve yazarlık. Bütün dünyada gazeteci olmanın bir ayrıcalığı ve sorumluluğu var.