BİRİNCİ BÖLÜM
Gelir dağılımı ile ilgili rakamlar, bir ülkenin gelişmişlik ve kalkınmışlık seviyesi ile ekonomisinin yapısını ortaya koyan önemli verilerdir.
Ekonomistler gelir dağılımını şöyle târif ediyorlar: Bir ülkenin, bir yılda ürettiği / elde ettiği para ile ölçülebilir değerlerin o ülkede yaşayan kişiler arasındaki paylaşma biçimi. Gelir dağılımı hesapları, güvenilirliği farklı olan metotlarla incelenir ve belirlenir. Gelir sağlayan unsurlar, sermâye ve / veya para ile satın alınabilecek; toprak, fabrika – ticârethâne gibi işletmeler ve gelir getirici organizasyonları gerçekleştiren müteşebbis ile insan emeğidir. Elde edilen gelirde en büyük payın kime ait olacağı, asırlar boyunca ekonomistler ve iktisâdî sistem düzenleyicileri arasında tartışılagelmiştir. Komünist eğilimliler gelirde büyük payın insan emeğine, kapitalistler ise sermâyeye ve gelir getirici organizasyonu gerçekleştiren müteşebbise ait olması gerektiğini söylemişlerdir.
Hükümetler; ülkede elde edilen ve adına millî gelir denilen kazancın dağılımında doğrudan doğruya söz sâhibi değildir. Ancak, ekonomik sistemin seçimi iyi yapılmışsa ve akıllıca uygulanıyorsa, dağılımda dengeyi sağlayabilme imkânı oluşturabilirler.
Kabile toplulukları olarak adlandırılabilecek ilkel devletler dışında, alışılagelmiş standartlarla yönetilen devletlerde, (ortalama olarak) ülke nüfusunun en yüksek gelirli % 20’si, ülke gelirinin % 40’lık bölümüne, en düşük gelirli % 20 ise yine ülke gelirinin % 10’una sâhiptirler. Gelir dağılımı ile ilgili çalışmalar; eşitsizliğin, fakir ülkelerde en üst seviyede olduğunu ortaya koyuyor.
Gelir dağılımındaki bozukluk bir ölçüde; insanlar arasındaki zekâ ve kabiliyet farklılıklarına, eğitim ve kültür seviyesine, ülke kaynaklarının ve kullanım araçları ile biçimlerine bağlamak mümkündür. Zekâ seviyesi dâhil bütün unsurlar, hükümetlerin akıllı tercihleri olan politikalar aracılığı ile gelir dağılımındaki uçurumları en aza indirecek şekilde düzenlenebilir.
Marksistler, gelir dağılımındaki eşitsizliğin; üretim araçları mülkiyetinin belirli kişilerde toplanmış olmasının sonucu olduğunu iddia ederler. Onlara göre denge bozukluğunun sebebi, sömürü düzenidir. Uygulamalar göstermiştir ki, Marksist-komünist sistemlerde devletin kendisi en büyük sömürücüdür. Komünist sistemde devlet, vatandaşlarını kendisi daha iyi sömürebilmek için kişinin kişiyi sömürmesine yasak koymuş ve bu yasağı titizlikle uyguladığı gibi, sömürme işlemini de kendisi tam anlamıyla gerçekleştirmiştir. Târih boyunca gelirin en büyük payının emeğe ve üretenlere ait olması gerektiğini söyleyen komünistler, komünist ülkelerdeki parti yöneticilerinin hangi üretimleri karşılığında en müreffeh hayatı yaşadıkları sorusuna cevap verememişlerdir. Şüphesiz kapitalist ekonomi sistemleri de sütten çıkmış ak kaşık değildir. Ancak her iki sistemdeki çarpıklıklar, çâresiz olduğumuzun göstergesi olarak kabul edilemez.
Dünya ülkelerinde gelir dağılımı; gelişmiş ve gelişmekte olmalarına göre, biri birinden ayrı olarak incelenir. Gelişmiş ülkelerde gelir dağılımındaki eşitsizliklerde azalma, gelişme yönünde yetersiz kalmış ülkelerde ise artma görülmektedir. Sanayi sektörü gelişmiş ülkelerde fert başına millî gelir, az gelişmiş ülkelere oranla daha yüksektir. Fert başına millî gelir, en düşük gelirli az gelişmiş ülkelerde 300 – 500 dolar iken, orta gelir grubundaki ülkelerde 2000, gelişmiş ülkelerde ise 15.000 – 20.000 dolar seviyesindedir. Türkiye, 2018 yılı hesaplarına göre yeniden 8700 dolara ulaşan fert başına millî gelir ile orta üst grupta yer almaktadır. Ancak gelir dağılımındaki denge açısından alt gruplardadır. Dünya Bankası araştırmalarına göre durum daha da kötüdür. Dünya Bankası’nın verilerine göre Türkiye; toplumdaki en zengin % 20’lik kesimin toplam gelirden aldığı pay olarak 133 ülke içerisinde en kötü olan 16 ülke arasında yer almaktadır. Nüfusun en zengin % 20’lik kesiminin toplam gelirden en fazla pay aldığı ülke, % 65 ile Brezilya’dır. Bu konudaki sıralama şöyledir: Kenya, Guatemala ve Şili’de % 60. Türkiye’de % 55. Nikaragua, Honduras, Senegal, Panama ve Kolombiya ile aynı dilimdeyiz. Avrupa Birliği üyeleri arasında, Türkiye’ye en yakın olarak bilinen İspanya’da en zengin % 20, toplam gelirden % 36,6 oranında pay alıyor. En fakir % 20’nin payı ise İspanya’da % 8,6 iken, Türkiye’de % 4,9. Gelişmiş ülkelerde en zengin % 20’lik tabakanın geliri, en fakir % 20’lik tabakanın 8 katı. Türkiye’de ise üst tabakadaki % 20 içerisinde yer alan bir zenginin geliri, alt tabaka içerisinde yer alan fakirin gelirinden 11,2 kat daha fazla.
Gelir dağılımındaki denge; tüketimi, ona bağlı olarak da üretimi geliştirir. Dolayısıyla büyüme hızlanır. Büyüme de dengeli gelir dağılımını mümkün kılar. Aksi yöndeki ilerleme ise, üretimi de büyümeyi de zorlaştırır.
(Birinci bölümün sonu. İkinci bölüm, 21 Nisan 2019 Pazar güne verilecektir)