Hafıza mekanları, geçmişin şahitleri vasıtasıyla, toplumsal hafızanın kişisel hafızaya nakledilmesini sağlar. Mekânın tarihi ya da mekâna atfedilen geçmiş, bireyin kendisine ilişkin kavrayışının zeminini oluşturur. Mekânın temsil ettikleriyle kurulan bağ sadece geçmişte kalmış olanlardan ibaret değildir. Geçmişin bugüne getirilen değerleri bireyler arasında paylaşıldıkça yaşama imkânı elde eder. Dolayısıyla söz konusu değerler uzun bir geçmişe yaslanıyor olmakla güçlü, şimdide yaşanıyor olması itibariyle de günceldir. Güncelin paylaşımına tarihî şahsiyetler dayanak teşkil eder.
Halihazırdaki bireylerin birbirleriyle kurdukları bağda paylaşılan değerler ise hayalî değil gerçektir. Böyle bir ortamda geçmişi şimdiye bağlayan zincirin halkaları birbirine kenetlenir ve akışta kesinti yaşanmaksızın bugüne taşınır.
Keza geleceğin halkaları, zincire eklenmek üzere bugünde inşa edilir. Birey geçmişe yaslanabildiği nispette geleceği görebilme imkânına kavuşur. Geçmişin şahitlerine bugünküler şahitlik yapar. Bugünün şahitleri ise gelecekte yaşayanlar için geçmişlerinin şahitleri olacaktır. Bu durumda şahitler geçmişten gelmekle birlikte bugünde yaşamaya devam ederler.
Neticede her biri diğerine delalet eder. Şahitler, şehrin kalbidir. Erdal Çakır’ın dizeleriyle “Aşk içredir şehirlerim, / Kalbi bir kabirdir, sırlar atlası / Çürümemiştir bedenleri asırlardan daha canlı / Toprağa yedirmez bedenini / Şehirlerim, elbette asırlardan daha canlı”. Şahitler, şehri canlı kılar. Geçmiş, geçmez; gelecek bitmez; elmalar gökten üçer üçer düşmeye devam eder, hangisi dalında kızarsa, kızıla boyanacak nice kutlu elma sırada bekler. Yeni nesil, sıradakileri geçmişten gelene ekler.