C. Yakup ŞİMŞEK

Eğitimci, redaktör

C.Yakup_Simsek@hotmail.com

TDK’nın Tutanağı, Uydurmanın Çotanağı

1945’ten önce Türkçe kültür dilinde “tutanak” diye bir kelime yoktu. 
Bu kelime, TDK'nın hazırladığı Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü'ndeki kayıtlara göre halk dilinde “delil, sebep, rehin, yardımcı, yaptırma gücü” mânâlarında kullanılan bir kelimeymiş.

Sevan Nişanyan'ın tesbîtine göre bu kelime “12 Nisan 1945 tarihli gazetelerde yayınlanan yeni idari terimler listesinde ilk kez görülen kelimelerdendir.”

Ondan önceki yıllarda “tutanak” yerine ne diyorduk? 
Üç ayrı mânâyı ifâde eden beş farklı sözü kullanıyorduk: 
“1. cerîde, zabıt, zabıtnâme, 2. zabıt varakası, 3. mazbata.” 
(Bunların birbirinden ayrı mânâları için TDK’nın Güncel Türkçe Sözlük’ündeki “tutanak” kelimesine bakınız.)

TDK 1935’te çıkardığı Cep Kılavuzlarına “tutanak” kelimesini almamış ve orada “cerîdezabıtnâme” yerine îmâl ve ikaame ettiği “tutulga” sözüne yer vermiş.

 

Yâni, TDK aynı mânâda önce “tutulga” kelimesini, on sene sonra da “tutanak” kelimesini benimseyip teklif etmiş.

(“Tutulga” kelimesi TDK'nın kendi îmâl ettiği; fakat sonradan vazgeçtiği veyâ değiştirdiği yüzlerce kelimeden biri...)

***

Halk dilinde “delil, sebep, rehin, yardımcı, yaptırma gücü” mânâlarında kullanılan bu tutanak” kelimesine 1945’ten îtibâren TDK lügatlerinde ve resmî metinlerde -halkın kullanışından farklı olarak- şu mânâlar yüklenmiş: 

“1. zabıt, zabıtnâme, 2. zabıt varakası, 3. mazbata.”

(Halk dilinde yaşayan bir kelimenin birdenbire resmî metinlere alınması; üstelik kendi mânâlarının göz ardı edilip “cerîde, zabıt, zabıtnâme, zabıt varakası, mazbata.” gibi kelimelerin yok edilmesi pahasına onların yerlerine ikaame edilmesi nasıl îzâh edilebilir acabâ? Bu işin hiçbir kaaidesi yok mu?)

***

TDK’nın dilimiz üzerinde yaptığı icraat ilim, fikir ve mantık süzgecinden geçmez.

Çünkü aşağıdaki hususların cevâbı TDK ve o zamanki devlet idârecileri tarafından verilmemiştir:

1. “Tutanak” kelimesini -TDK'nın halk dilinden tesbît ettiği- “delil, sebep, rehin, yardımcı, yaptırma gücü” mânâlarıyla kullanmaya devâm etmek doğru mudur, yanlış mıdır; niçin? 

2. Birbirinden farklı mânâlara gelen üç ayrı yabancı (?) kelime (zabıtnâme, zabıt varakası, mazbata) için Türkçe (?) karşılık olarak yalnız bir kelime (tutanak) ikaame etmek (bk. TDK, Güncel Türkçe Sözlük) Türkçeye fayda mı, zarar mı getirir? 

3. “Türkçesi varken yabancıyı kullanmam.” diyenler arasında “mazbata” yerine “tutanak” kelimesini tercîh eden var mı?  

4. Hangisi daha “Öz Türkçe” bir kelime: “Tutanak” mı, yoksa “tutulga” mı, niçin? 

***

Bir sosyal medya grubunda yazıp paylaştığım bu suallere değerli etimolog Sevan Nişanyan şu cevapları verdi:

Zabıtnâme, zabıt varakası ve mazbata, her üçü de ‘Türkçe’dir. Yeni Osmanlıca bürokrasi dilinde türetilmiş sözcüklerdir. Yerli malıdır. Arapçada bu deyimler yok.

Tutulga uydurmasyoncadır. Önerilmiş ve tutmamıştır. Tutanak uydurmasyoncadır. Önerilmiş ve tutmuştur. Tuttuğu için artık ‘Türkçe’dir, kök diye seçilen hece şu veya bu dilde olduğu için değil...”

Sevan Nişanyan’ın ilmine saygı duyarım.

Yukarıda “zabıtnâme, zabıt varakası ve mazbata” kelimeleri hakkında verdiği hükümler de isâbetlidir.

Gelgelelim “tutanak” kelimesine dâir “Önerilmiş ve tutmuştur. Tuttuğu için artık ‘Türkçe’dir.” diye yazdığı görüşlerine katılmam mümkün değildir.

***

Sebeplerine gelince...

Tutanak” kelimesi “Türkçenin tabii seyri içinde dilin malı olmuş” bir kelime değildir.

Tam aksine, “Türkçenin tabii seyri içinde dilin malı olmuş kelimelerin resmî kuvvetle atılması ve unutulması için yerlerine ikaame edilmiş” sözlerdendir.

Yâni Devlet İkaameli Türkçe (DİT) kelimelerinden...

Unutturmak istediğiniz kelimelerin yerine ikaame ettiğiniz kelimeleri devlet dâirelerine gönderip kaanunlar dâhil bütün resmî metinlerde ve yazışmalarda kullandırırsınız. 

Mektepler başta olmak üzere nerde tedrîsât varsa bu yeni kelimelerle yapılır. 

İlk nesillerin bir türlü kabûl edemeyip yadırgadığı bu kelimeler, ikinci, üçüncü… nesiller tarafından kanıksanıp benimsenir. 

Hattâ giderek bu değişiklik “dilin canlı olmasının îcâbı değişip gelişmesi / nesiller arasındaki fark” zannedilir. 

Bu “zan” gittikçe “hakîkat” kisvesine bürünür ve sonra “ilim” gibi görünür. 

Ders müfredatlarına girer, kitapları yazılır, kürsülerde anlatılır, profesörleri, doçentleri vs. olur. 

Eski” yaftası vurduğunuz kelimeleri de bütün resmî metinlerden titizlikle ayıklarsınız. 

Hele ders kitaplarında ve resmî imtihanlarda o kelimeleri hemen hiç kullandırmazsınız. 

Yeni nesiller bu kelimeleri neredeyse hiçbir yerde göremez, duyamaz, anlayamaz olur...

***

İşte “tutanak” hikâyesi böyledir.

Türkçede üç ayrı mefhum yerine konması da cabası...

Uydurmanın çotanağı” deyişim bundan...

Devletimin dikkatine...

Saygılarımla...