Yaşar Kemal’e göre Âşık Veysel, tâ 1930’lardan sonra sınıfını zar zor geçmiş.
Yâni kırkından sonra...
Peki, o yaşlarına kadar neden başaramamış?
Çünkü Veysel, 1930’lardan önce “mayasında köylülük ve tekkecilik olan, kaderine râzı, baş kaldırmayan, kabûl eden, kendi köyünde hâllenip küllenen”bir zavallıdır, Yaşar Kemal’e göre...
Yine onun nazarında “Zâten köylülük, râzı ve başkaldırmayandır, köylü asıllı kimselerde de vardır bu görünüş...”
***
Sonraları Veysel’e bir şeyler olmuş.
“Veysel 1933’lerde Sivas’ta Ahmet Kutsi Tecer’le, ondan sonra da SabahattinEyüboğlu, Orhan Veli’yle karşılaşmıştır.”
Cumhûriyet’in onuncu yılında (1933) Ankara’ya gelir ve Mustafa Kemal’e yazdığı şiiri sunmak ister.
Bacağında şal-şalvar, belinde kocaman bir kuşak, sırtında şal-ceket vardır.
Ulus Meydanı’ndaki Karaoğlan Çarşısı’na saz teli almak için girmek ister; fakat polis onun kılık kıyâfetine bakıp önünü keser, çarşıya girmesine izin vermez.
Veysel birkaç ay dolaşıp beklediği Ankara’da Mustafa Kemal’le bir türlü görüşemez.
Ümîdini keser, şiirini bırakıp döner.
***
Yaşar Kemal’e göre “Köylü-Tekkeci Veysel”i değiştirip kurtaran ve asıl hüviyetine kavuşturan, yâni onu “AsılVeysel” yapan, en iyi şiirlerini yazdıran çevre “köy enstitüleri” olmuş.
Veysel’in “bağlama hocası” olarak çalışmaya başladığı Hasanoğlan Köy Enstitüsü ve diğerleri (Ârifiye, Çifteler, Kastamonu, Yıldızeli ve Akpınar
Köy Enstitüleri) Yaşar Kemal’e göre “yapmanın, yaratmanın bir sevinç şakımasındaydı...”
Yaşar Kemal’e göre Veysel ancak bundan sonra sınıf atlar ve “Baş KaldıranVeysel” olur.
Pekâlâ, Veysel neye baş kaldırmış?
“Doğaya, insana, tutuculuğa, Allah’a...”
Yaşar Kemal böyle diyor.
Âşık Veysel’in ölümünden dokuz gün sonra, 30 Mart 1973’te...
***
Yaşar Kemal’e göre önce sınıfta kalan; fakat sonra yeni rejime alkış tutup takdir alan Veysel, köy enstitülerinde ikmal imtihanlarını geçip parladı. Gelgelelim her hoca Yaşar Kemal gibi bonkör değildi.
Veysel her ne kadar Mustafa Kemal’e ve onun getirdiklerine medhiyeler düzse de halk şiirinin her ustasından geçer not alamadı.
Meselâ bu sahanın önde gelenlerinden olan Câhit Öztelli’ye göre Veysel birinci sınıf bir halk şâiri olmaktan uzaktır.
Veysel’in karnesindeki “mülâhazat hânesi”ne Öztelli’nin yazdıkları doğrusu benim de ezberimi bozdu.
“Veysel, Gerçekten Değer Taşıyan Bir Şair Değil, Şişirilmiş Bir Balondu” diye bir yazı yazan Öztelli şöyle diyordu:
“Veysel’e güçlü ozandır demeye hak kazandıracak yanı çok azdır. Sanat yanı oldukça zayıftır Veysel’in. Şiirin yapısına, sesine, zevkine kulak yolu ile ancak yaklaşabilen Veysel, gerçekte kurudur, içtenlikten yoksundur. Benzetmeleri sarıcı, yeni buluşlar değildir. O, kulaktan ne kapabilmişse onunla kalmış, kimi konuları da aydın dostların tavsiyesi ile ele almıştır...”
***
Ruhi Su’nun Veysel’e dâir şu sözleri de Câhit Öztelli’nin tesbitlerine benzer:
“Yaşadığı süre içinde de, şimdi de Veysel kadar güçlü, hatta toplumun bugünkü durumunu anlatmada daha da güçlü halk ozanları var...”
***
Kırk altıncı ölüm yıldönümü, Âşık Veysel ezberlerini gözden geçirmek için bir fırsat olmalıydı.
Fakat maalesef onu da peşin hükümlerle sevmekte yâhut yermekteyiz.
İnsanlara hak etmedikleri yerleri verirseniz hak edenlere verecek yer kalmaz.