Mısır’ın Başkenti ve İslam coğrafyasının, hatta dünyanın kadim kenti Kahire’ye kaç defa gittim hatırlamıyorum. Bir hayali fazla oldu galiba. Birkaç örnek vermek gerekirse Başbakan Prof. Dr. Necmettin Erbakan ile bir Afrika gezisinin Libya’dan sonra ikinci durağı olarak vardım. Böylesi seyahatler hep resmi girişimler olduğundan siyasi yüzleri daha fazla hatırlıyorum.
27 Mayıs 1960 Askeri Darbesi tamı tamına bir canavarlıktı. Hukuk devletinin, insan haklarının ve bütün özgürlüklerin ayaklar altında süründüğü bir zaman dilimi idi. Mesela kitap okumak, hele hele Risale-i Nur gibi bu dini bir kitap ise önce gözaltına alınmanız, sonra tutuklanmanız mükedderdi.
Ülkemizi, toplumumuzu, şehirlerimizi, insanlarımızı, kültürümüzü, sorunlarımızı ve hatta kendimizi konuşmaya, düşünmeye, sorgulamaya, muhasebe yapmaya, eleştirel aklı eyleme sevk etmeye, ötekileştirilmeye savrulmuşları yeniden algılamaya bir dizi filmle yeni fırsat doğdu; Bir Başkadır. Üstelik hukuk devleti ve insan haklarının yeniden gündeme taşındığı, çalışmalara acilen başlandığı ve yerimizin Avrupa olduğu açıklamasının yapıldığı bir günde.
Mehmet Çetin (1956 Kilis -2020 Ankara) benim meslektaşımdı, yol arkadaşımdı, gönüldaşımdı, ülküdaşımdı ve dertdaşımdı, medeniyet hareketinin dervişiydi, insana yatırım yapan bir çelebi müellifti, insan haklarının, kainatın ve evrensel hukukun filozofuydu. Kendisini ilk defa 1974 yılında İstanbul’da tanıdım.
Kaderde savaş muhabiri olarak gelişmeleri takip etmek de varmış. Bunlardan biri İran-Irak Savaşı, diğeri de Karabağ Savaşı. O yıllarda Ankara TRT Haber Merkezi’nde çalışıyordum. Karabağ Savaşına görev çıktı. Mütercim Eriz Oktar, Spiker Rahmi Aygün, rahmetli Kameraman Mehmet Güngör ile Bakü’ye gittik. Ben haber timinin sorumlusuyum. Henüz Moskova’nın bölgedeki hakimiyeti, Sovyetler yeni dağıldığından otoritesini çok kaybetmemişti. Ama her geçen gün Sovyetlerin dağılma süreci artarak devam ediyordu.
Öyle kişiler vardır ki, herkesin hayatında önemli bir etkisi ve yeri vardır. Bu sanatçı olabilir, kültür adamı, yazar, akademisyen, küçük esnaf, maruf biri veya kanaat önderi yahut her hangi birisi olabilir. Ama kesinlikle “bir müteşebbis, bir iş adamı olur” diyemiyorum. Çünkü günümüzde iş adamlarının önemli bir bölümü istenince veya hatırlatınca, çok düşünerek, kılı kırk yararak size bir katkı verebilir.
Tamı tamına 6 aydır Covit 19 salgını nedeniyle evden çıkmıyordum 65 yaş üzeri alınan tedbirler çerçevesinde. Hiç bir dönemde bu kadar çok kitap okuduğum, yazı yazdığım, eş dost ile telefonla görüntülü ve görüntüsüz konuşma yaptığımı hatırlamıyorum.
Ayasofya müze olduktan sonraki, ilk namaz ne zaman kılındı? 1965 yılında Rasim Cinisli MTTB Genel Başkanı seçildi. MTTB’de bu değişimle idrak, şuur, eylem ve dinamizm tamamen dönüştü. İlk faaliyetlerinden biri İstanbul Beyazıt Meydanında 29 Mayıs günü Fetih Mitingi oldu. Ben lise öğrencisiyim. Vefa’dan koşarak geldim mitinge. İsimlerini bildiğim, kitaplarını ve yazılarını okuduğum ama ilk defa gördüğüm aydınlar birbiri ardından konuşuyordu bu mitingde. Aklımda kaldığı kadarıyla Rasim Cinisli, Ahmet Kabaklı, Nevzat Yalçıntaş, İlhan Egemen Darendelioğlu, Nizamettin Nazif ve Mustafa Yazgan heyecanlı ve dolu dolu konuşmalar yaptılar.
Beş sene önce kaleme aldığım bir yazı bu. Doğu Türkistan’ın yiğit evladı Hamit Göktürk buldu çıkardı bu makaleyi. Minnettarım kendisine. Şöyle diyorum bu sohbetimde;
Muzaffer Baca’ya rica etmiştim “Yurtdışında bir uluslararası toplantıya gidiyorum. Batı Trakya’daki soydaşlarımızın son durumu hakkında bana bilgiler ver de tebliğime koyayım” demiştim. O günlerde Muzaffer Baca TRT Dış Yayınlar Dinleme Servisi’nde İngilizce ve Elence mütercim olarak çalışıyordu. Aynı zamanda Yenimahalle Konkur Sitesi’nde de aynı katta komşu idik.
TRT’ye girdiğimiz günleri hatırlıyorum(1975) liyakat ve uzmanlık denince. Hükümette Süleyman Demirel Başbakan, yardımcıları ise Necmettin Erbakan ve Alpaslan Türkeş. Yani bir koalisyon hükümeti.
Bazı edipler, mütefikkirler, alimler, yazarlar, şairler ve sanatçılar vardık ki bunlar yaşadıkları mekanları marka yaparlar. Vefatlarının üzerinde yüz yıllar geçse isimleri ve eserleri yaşar. İspanyol Cervantes(1547 Alcala de Henares-1616 Madrit) bunlardan biri. Donkişot’u yediden yetmişe bütün dünyada ve özellikle gelişmiş ülkelerde herkes tanır. Sürekli macera kitapları okuyan ince uzun sakallı Donkişot sonunda şövalye olmaya karar verir. Rocinante adlı atı ve seyisi ŞansoPanza ile yel değirmenleriyle savaş üzere yola çıkar. Roman bu şekilde devam eder. Bugün hem Cervantes’in hatıralarının olduğu mekanlarda ve hem Donkişot’un yel değirmeniyle savaşını gösteren anıtları dünyanın dört bir yanından görmeye gelenler vardır.
İlkokulda okuduğum yıllardı. Kemaliye Mektebinde öğrenci idim. Öğretmenimiz Münire Aktüre Kilisli bir Kore Gazisi Yüzbaşı Kamil Celkan’ın Kilis’e geldiğini ve bir tören yapılacağını söylemişti.
Dünya sadece Çin’den yayılarak bugün için merkezini Amerika’ya taşıyan, en fazla ölümün ise Avrupa’da olduğu koronavirüs salgını ile sarsılmadı. Daha önce de veba, kolera, İspanya nezlesi tehlikesi ve frengi hastalığını yaşadı. Ardından AIDS, kuş gribi, tavuk gripleri geldi.
Avukat Bekir Berk Yeniçeriler Caddesi Kiğılı Pasajı birinci kattaki ofisinde otururken benden anayasal teminat altındaki din özgürlüğü ve hürriyetler konusunda mahkemedeki bir savunması için “Dünya Anayasalarında Din” adlı kitabı gidip getirmemi istedi ve adresini de verdi. Ben o yıllarda üniversite talebesiyim ve gazetecilik de yapıyorum(1967).
Rumların 56 yıl önce(1963) Kıbrıs Türk Alayı doktorlarından Binbaşı Nihat İlhan’ın eşi Mürüvvet Hanım, çocukları Murat, Kutsi ve Hakan’ı adadaki evlerinde şehit edilmişlerdi.
Yurtdışına gidenler hatırlayacaklardır? Tur operatörleri milli şairlerin, ediplerin evlerini veya anıt mezarlarını programlarına alarak turistleri gezdirirler. Doğudan ve batıdan birkaç örnek vermek gerekirse mesela Paris’te Charles Baudelaire, Moskova ve St Petersburg’da Aleksandr Puşkin, Özbekistan Taşkent’te Ali Şir Nevai gibi. Burayı gezen yabancılar söz konusu milli sanatçının değişik dillere türcüme edilmiş eserlerini ve hatıra eşyalarını alarak ülkelerine taşırlar.
İsmail Güneş; Film Yönetmenleri Derneği 2. Başkanı ve Sinema Eser Sahipleri Meslek Birliği Başkanı. Çok sayıda beyaz perdeye yansıyan filmleri oldu; Ateşin Düştüğü Yer, The İmam, Gün doğmadan, Beşinci Boyut, Ateş Böceği, Gülün Bittiği Yer ve Kimsesiz Zaman Tasvirleri hemen akla gelenlerden bazıları.
Dersaadet Platformu her ayın son Cumartesi günü Üsküdar Uncular Caddesi’ndeki lokalde sabah kahvaltılı bir konuşmacıyı konuk eder. Daha önceleri yerel yöneticilerin görüşlerinin yansıtıldığı şehir ve kültür çerçevesindeki sohbetler, zaman zaman gündemle alakalı konuları da kapsıyor. Değerli Mehmet Kamil Berse’nin yönettiği toplantıda bu defa konuşmacı Çarlık Rusyası konusunda uzman ve yıllarca bölgede kalmış İstanbul Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. İlyas Topkasal idi. Kendisinden çok uzun bir zaman dilimini kapsayan ve günümüze kadar uzanan Türkiye-Rusya arasındaki gelişme ve ilişkilerini dinledik.
Siz bu dizeleri ve melodiyi hatırladınız mı bilmiyorum ama öyküsü şöyleydi; 250 yıl eyalet merkezi olarak Osmanlı’ya hizmet veren Ahıskalılar Diktatör Stalin’in emriyle aynı Kırım Türkleri gibi bir gecede Türkiye’ye ajanlık yaptıkları iddiasıyla genç yaşlı, kadın erkek, hasta veya çocuk demeden vagonlara bindirilerek sürgüne gönderilmişti. (24 Temmuz 1944)