Tek bir hayat hakkımız vardır. Onu dolu dolu yaşayıp olabilecek en az pişmanlıkla tamamlamalıyız. Anda kalmalı ve anı yaşamalıyız. Neredeysek orada olalım. “Şimdi ve burada olma” çerçevesine odaklanalım. Duygusal problemlerimizi fazla düşünerek çözemeyiz. Kendi üzerimizde çalışarak alışkanlıklarımızı değiştirebiliriz. Kaygılarımızı, mutluluğa dönüştürelim.
Bir korku yaşadıktan sonra, başka tehditlere karşı daha uyanık hale geliriz. Çünkü dünyaya belirsiz olayları tehditler olarak yorumlayan bir fitreden bakmaya başlarız. Birine kızdığımız zaman bizi kişinin söylediği her şeyi bir hakaret olarak algılarız. Tatsız bir duygu durumu, bizi bütün zevklere ve fırsatlara karşı köreltir.
“İnsanın var olma sebebi, kendini ve potansiyel güçlerini geliştirmesidir. Kendini gerçekleştirmede başarısız olan biri, tıpkı ödevini yapmamış bir öğrenci gibidir” diyor Erich Fromm. Her canlı kendindeki potansiyel güçleri değerlendirme, açma ve geliştirme yönünde bir eğilim gösterir. Hayatın amacı, insanın kendi içsel güçlerini, yaradılışına uygun bir biçimde geliştirmesidir.
Mutluluk terapisinde, ruh haline bağlı kaygılarla, gerçek problemler arasındaki farkı anlamak çok önemlidir. Kişisel problemlerimizi ele alış şeklimiz, o anki ruh halimizle ilgilidir. Keyfimiz yerindeyken hayat bize çok güzel görünür. Kendimizi hafiflemiş hissederiz. Mutlu, sabırlı, güvenli oluruz.
Kelimeler, akış yaşantısına girmek için pek çok fırsat sunar. Sohbet sanatını genellikle kaybetmiş olmamız sebebiyle kelimelerin gücünden yeterince faydalanamıyoruz. Son zamanlarda pratik bilgi almak için kısa sohbetler ediyoruz. İnsanlar birbirleriyle derinlemesine konuşup dostane ilişkiler kuramıyor. Eğer sohbetin amacının yaşadıklarımızın kalitesini yükseltmek olduğunu bilseydik hoş sohbetlerden hiç ayrılmazdık.
Belirli bir hedefi olmayan ve ne istediğini bilmeyen kişinin akış yaşantısını yaşaması mümkün değildir. Akış, dikkatin büyük ölçüde önünüzdeki işte olup zamanın nasıl geçtiğini anlamadığınız bir deneyimdir.
Aldığımız geri bildirimlerle bakış açımızı genişletebilir ve esnekliğimizi artırabiliriz. Geri bildirim, insanların bize kendimizi nasıl geliştirdiğimizi söylemesi, eylemlerimizi ve çalışmalarımızı nasıl algıladıklarını ifade etmeleridir. Başkalarını fikirlerine kulak vermemiz, ailemizden ve arkadaş çevremizden gelen olumsuz geri bildirimleri önemsememiz bizi güçlendirir. O geri bildirimlere 1 den 10 a kadar puan verebiliriz. Sonra düşük puan alan noktalarımızı yeni alışkanlıklar edinerek geliştirir ve düzeltebiliriz.
Çoğu zaman bir işi ödül ve takdir için yapıyoruz. Ödülü ve takdiri gelmezse hayal kırıklığına uğruyoruz. Bu süreçte hevesimizi de kaybediyoruz.
İnsan sevdiği bir işi yaparken zamanın nasıl geçtiğini fark edemiyor. Öğleden sonra kendinden geçercesine kitap okumaya başlıyor, akşama doğru dünyada ne olup bittiğinden habersiz oluyor.
Kendisi olmak isteyen kimse, güçlü ve zayıf yanlarının nerede olduğunu araştırmalı, doğal yeteneklerini geliştirmeli ve onları kullanmalıdır. Bu doğal yeteneklerine de uygun davranmalıdır. Yeteneklerinin az olduğu şeyler için çaba harcamaktan kaçınmalıdır. Çünkü beceremediği şeyi denemeye çalışması onu kendinden uzaklaştırır.
Pek çok hastanenin sunduğu teknolojik mucize, hastalara, şefkat atmosferi kadar yardımcı olamıyor. Hastalar insani sıcaklıktan mahrum kalıyor. Sıcak bir gülümseme, uzanmış bir el, modern bilimin verdiğinden çok daha değerli olabiliyor. Ancak bu ilgiye ulaşmak o kadar kolay olmuyor.
“Evren her insana yaptığının aynısını iade eder. Gülümsediğiniz zaman o da size gülümser, kaşlarınızı çattığınız zaman o da size kaşlarını çatar. Dünyayı severseniz etrafınızda sizi seven insanlar bulacaksınız ve tabiat bütün hazinelerini önünüze serecektir” diyen Zimmerman ne kadar haklıdır.
Atinalı Filozof Salon’a sormuşlar: “Genç kalmanın sırrı, hikmeti nedir?” Filozof, “Her gün yeni bir şey öğrenmek” cevabını vermiş.
“Gençlik ve ihtiyarlık” derken takvim yaşını kastetmiyorum. Takvim yaşı büyük olduğu halde genç olanlar olduğu gibi, takvim yaşı küçük olduğu halde ihtiyar olanlar da vardır. Genel olarak, okumaktan, düşünmekten, çalışmaktan keyif alanlar genç, keyif almayanlar yaşlı kabul edilir. Çok erken yaşlarından itibaren zihinlerine ihtiyarlık tohumları telkin edenler yaşlı, telkin etmeyenler gençtir.
Tam dengeli insan bulmak çok zordur. Birçok insanın zayıf noktaları vardır. Bazen bu zayıf noktaların farkına varırız, bazen onları göremeyiz. İnsanlar en azından bir yönüyle zayıf noktalara sahiptirler. Ana babalar ve eğitimciler çocuğun zayıf noktalarını fark edip o noktaların kuvvetlendirmeye çalışsalar, çocuklara en büyük hizmeti yapmış olurlar.
Karakter, küçük yaşlardan itibaren içinde yaşanan toplumun değer yargılarının benimsenmesi ile oluşur.
Komplo, topluca ve gizlice yürütülen herhangi bir plan veya iş demektir. Günümüz dünyasında en çok komplo teorileri kullanılıyor. Ekonomik, siyasi, psikolojik, dini, felsefi ve daha pek çok alanla sorunlar bu teorilere başvurularak izah edilmeye çalışılıyor.
Mutluluk başarıya bağlı mı? Başarı, mutluluk getirir mi? Değerli olmak, başarılı olmaya bağlı mıdır? Değerimizi işimiz mi belirler?
Ana- babalar çocuklarına genellikle kendi görüş açılarını aşılarlar. Onlara her şeyin nasıl olması gerektiğini öğretirler. Tıpkı bilgisayara program yüklemek gibi, çocuklarının beyinlerini kendi dünya görüşleri doğrultusunda oluştururlar.
Muğlak, açık ve net olmayan, anlaşılmaz, karışık, çapraşık demektir. İnsan beyni muğlaklıktan istifade etmeye eğilimlidir. Uyaranların çoğu muğlaktır, yani birden fazla anlama sahiptir.