Kendimizi şikayet etme alışkanlığı ile programlamayalım. “Hayat sana teşekkür ederim” diyelim. Kıymet bilelim. Hayatımızdaki iyi şeyleri düşünelim. Elinizdekinin kıymetini bilmeniz haz, daha fazlasını isteme acı getirir, diyor Epikür. Tanrı’ya şükredelim.
Bir ırmağın kıyısında yürürken bazen ırmağın yanında göllenmiş su birikintisi görürüz. Bu çukurları genellikle balıkçılar kazıyor. Ama zamanla bu su birikintilerinin ırmakla bağlantısı kesiliyor.
İyi bir hayat sürerek ve büyük pişmanlıklar duymadan yaşayabildiğimiz zaman, ölüm korkusunu daha az hissederiz. İyi bir hayat sürmekte ancak kendini işe yarar konuma getirmekle gerçekleşir. Bunun için sürekli yenilenmek ve gelişmek şarttır.
Dünyadaki bütün kitapları okumuş olsanız bile bu kitaplarda yazılı bilgiler sizin zeki olmanıza yetmez. Zeki insan, durmadan öğrenen kimsedir. Ancak zihnin çalışma yolunu ve yordamını anladığımız zaman zekâ ortaya çıkar. Zihninizi tanımak istiyorsanız onu her hangi bir filozofun veya öğretmenin yazdıklarına, anlattıklarına göre değil, kendi gözlemlerinizle tanıyarak öğrenmelisiniz.
İnsan olarak iki otoriteye karşı sorumluluğumuz vardır. Yani iki otoriteye karşı hesap vermek durumundayız. Bunlardan biri, kendi vicdanımız, diğeri dış otoritelerdir. Dış otorite, aile, toplum ve resmi kuruluşlardır.
Anadolu erenlerinin o eşsiz bilgeliğini genlerimizde taşıyan bir milletiz. Anadolu bilgeliği, sevgi, saygı, cesaret öngörü değerleri üzerinde yükselen önemli bir kültürel yapıdır. Bilge olan kişi kendini tek bir kişi olarak algılamaz.
Hayat yolculuğunda hepimiz birbirimizi tamamlamaya çalışıyoruz. Bu yolculukta birbirimizden alacağımız ve birbirimize vereceğimiz hediyeler vardır. Hediye alıp verebilmemiz için sohbete açık olmamız gerekir. Ancak bu candan sohbet ortamlarında birbirimize iç dünyamızı açabiliriz.
Evrende, değişmeyen, yenilenmeyen, gelişmeyen ve başkalaşmayan hiç bir şey yoktur. Yerinde durmak ve durgunlaşmak çürümenin bir göstergesidir. Pek çok insan, kendini sürekli tekrarlıyor. Hiçbir alanda yenilik getiremiyor. Başkalarına yaslanarak ayakta durmaya çalışıyor.
İnsanların çoğu egosuna önem vererek büyük bir enerji harcar. İç referansı egosu olan bu kişiler, diğer insanlar üzerinde kontrol ve güç sağlamaya çalışırlar. Sürekli başkalarından onay beklerler. İç referansı ruhu olan kimseler ise, eleştirilere açık olurlar, sorunlardan korkmazlar, enerjileri, bolluk, bereket ve olgunlaşmak için kullanırlar. Don Juan’ın ifadesiyle, “Enerjimizin çoğunu kendimizi önemsemeye harcıyoruz.” Şu anın keyfini yaşayamıyoruz. Eğer şu anla mücadele ediyorsanız evrenle mücadele ediyorsunuz demektir.
Hayatlarını kendilerinden başka bir insana veya amaca adayanlar, daha çok çalışıyor, ellerinden gelenin daha fazlasını yapıyor ve daha çok iş başarıyorlar. Çünkü insan, hayatının amacına hizmet ederken olabileceğinin en iyisi olmaya programlanmıştır. Hayatının amacını bulan, aslında kim olduğunu bulmuş demektir. Amacı doğrultusunda hareket edenlerin içlerini huzur kaplıyor, düşünceleri netleşiyor, aklını tamamen yaptıkları işe veriyorlar ve yaptıkları işi zevkle yapıyorlar. Tüm insanları ve olayları oldukları gibi kabul ediyorlar (Joe Mathews, Hayatın anlamı Projesi, s. 90).
Çay suyunun kaynadığı çaydanlık evdeki kaynanadır; devamlı kaynar durur... Üstteki demlik gelindir; çaydanlık kaynadıkça o olgunlaşır, demlenir... Gelinin kocası bardaktır; biraz kaynana doldurur onu biraz da gelin...
Hz. Mevlânâ (ö.1270), insan için son hedefin mutluluk olduğu konusunda diğer filozoflarla aynı fikirdedir. Mevlânâ, Allah’ın ahlâkıyla ahlâklanmayı en büyük mutluluk olarak görmektedir. Bu sebeple nefsin köleliğinden kurtulup ruhî bir yolculuğa çıkmayı ve gönlü arındırmayı esas almaktadır. Mevlânâ insanın ancak Allah’la kurduğu birlik bilinci içerisinde mutlu olabileceğine inanmaktadır.
İyi bir hayat sürerek ve büyük pişmanlıklar duymadan yaşayabildiğimiz zaman, ölüm korkusunu daha az hissederiz. İyi bir hayat sürmekte ancak kendini işe yarar konuma getirmekle gerçekleşir. Bunun için sürekli yenilenmek ve gelişmek şarttır.
Mutlu insanların günlük hayatlarında pozitif duygular, mutsuz insanların negatif duygular ağırlıktadır. Mutlu insanlar sevgi, neşe, şükran gibi duyguları yoğun olarak hisseder. Mutsuzlar ise öfke, kıskançlık, yalnızlık, kendini değersiz hissetme gibi duyguları…
Sürekli mutsuzluk, insanda mutlaka bir iz bırakır. Bunun sonucunda genellikle bedensel rahatsızlıklar gözlenir. Şikayet, korku, yılgınlık, şükretmemek, çok yargılamak ve fazla düşünmek gibi hisler biz farkında olmasak da stres doğurur.
Beynimizi olumlu olan şeyleri arayıp bulma konusunda eğitebiliriz. Böylece her durunda gizli kalmış fırsatları yakalayabilir ve kendimizi işe yarar konuma getirebiliriz.
Yeteneklerimizi her kullandığımızda olumlu duygularımız artar. Mutluluk desteğine ihtiyaç duyduğumuz zaman, kendi yeteneklerimizi keşfedip o doğrultuda uygulamaya geçmemiz gerekir.
Yılanların deri değiştirmelerinin en büyük sebebi vücutlarının büyümeye imkân sağlamasıdır. Yılanların derisindeki pullar esnek olmadığından dolayı belli bir düzeye kadar büyüyebilmektedirler. Büyümenin durmaması için de yılan, kendine daha fazla alan açacak şekilde derisini değiştiriyor ve eski derisini de atıyor.
Anadolu erenlerinin o eşsiz bilgeliğini genlerimizde taşıyan bir milletiz. Anadolu bilgeliği, sevgi, saygı, cesaret öngörü değerleri üzerinde yükselen önemli bir kültürel yapıdır. Bilge olan kişi kendini tek bir kişi olarak algılamaz.
Akrabalar arası ilişkiler konusu İslam'da, "sıla-i rahim" kavramıyla ifade edilir. Hem Kur’an-ı Kerimde ve hem de hadis-i şeriflerde bu konu üzerinde önemle durulur.