Hiç düşündünüz mü? Yaklaşık 40 kg ağırlığında bir zenci olan Mahatma Gandhi, o zaman dünyanın en büyük kuvveti olan ve dünyanın üçte ikisine hükmeden Britanya İmparatorluğunun üstesinden tek başına nasıl geldi?
Bu dünya ciddi bir okuldur, bir üniversitedir... İnsanoğlu tembellik edip dünya sınavı kaybetmemeli. Sınav çok ciddidir. İlave bir bütünleme sınavı da yoktur. Oğuz Atay’ın dediği gibi “Hayatın provası da yoktur. Ne yeniden yaşamak mümkün ne de yaşadıklarını silebilmek.”
Kendi üzerimizde çalışarak kendimizi işe yarar konuma getirdiğimiz zaman hayatımız anlam kazanır. Kendimizin üzerinde çalışırsak, kendimizi değerli hale getirmiş oluruz. Mutlu, güçlü, bilge, sağlıklı ve etkili bir insanlar işe kendi üzerinde çalışarak sürekli gelişirler.
Halk arasında bir söz vardır: “Halka verir talkını (telkini), kendi yutar salkımı.” güzel ve anlamlı bir atasözümüzdür. Başkalarına verdiği öğütlere kendisi uymayan ve hatta tersini yapan kimseler için söylenir.
“Ne olursan ol, ama nefsinin öğretmeni, vicdanının öğrencisi ol.” der Platon. Nefis, vicdanın en yaramaz ve en tembel öğrencisidir. Nefsini daima bir öğretmen edasında terbiye et. Vicdanından daima bir şeyler öğren, vicdanını sesini dinle.
Sinirli olduğumuz zaman, kendimizi geliştiren ve bilgelik yolunu açan sohbetlerden mahrum kalırız. Çünkü sinirli insan, düşük bilinç seviyelerine hapsolmuş olduğundan sohbet edecek güçte değildir.
Bir insanın hayatta yapabileceği en doyum verici, en keyif alacağı şey bilinci üzerinde çalışmasıdır. Hiçbir şey bilinci genişletmek, geliştirmek, yükseltmek kadar önemli değildir. Bir eğitim sistemi, öğrencilerinin olup biteni kavramasını sağlayamıyorsa, farkındalıklarını artıramıyorsa, bilinçlerinin genişlemesine katkı sunmuyorsa o sistem görevini yapmıyor demektir.
Okullarımız son derece akılcıdır. Okullarımızda akıl ve mantık göklere çıkarılırken, duygulara ve manevi hayata şüpheyle bakılır. Beynimizin sağ yarısını eğitmeyiz. Sağ yarısı önsezi, müzikal yaratıcılık, resim, manevi hayat, akıl ötesi düşünceler gibi faktörlere bağlıdır. Mantığımız hala Aristo mantığıdır. Bu mantık siyah beyaz düşünce ve yargılardan oluşur. Sentez, yani gri alanlar hiç yok sayılır.
Pek çok kimsenin psikoterapiye ihtiyaç duyduğu bir zamanda yaşıyoruz. Psikolojik yardımda terapinin türü terapist kadar önemli değildir. Terapide önemli olan terapistle hasta arasındaki ilişkidir, iletişimdir. En güçlü iyileştirici de sağlıklı sosyal ilişkilerdir. Sağlıklı iletişim kuramayan ve güven veremeyen bir terapist şifa veremez.
Bazen düzenimiz bozulur. Hayatımızdaki bu düzen bozukluğu, daha yüksek bir düzenin başlaması anlamına gelebilir. Başımıza gelen olayları yargılamadan, “Bu benim başıma neden geldi?” demeden önce o olayı kabul edip anlamaya çalışmamız gerekir.
Desmond Morris “Sevmek Dokunmaktır” adlı eserinde insanlar arası bedensel temasları konu alıyor. Sırta indirilen dost bir şaplaktan, ananın yavrusunu kucaklayışına, sıradan bir el sıkışmadan her türlü bedensel temasa kadar dokunmanın önemini ayrıntılı olarak inceliyor.
Acaba sağlıklı ve işlevsel aileler hangi özelliklere sahiptir? İş görme gücü olan, iş görmeye yatkın ve kendisinden beklenen davranışları gerçekleştiren aileler bu özelliklere nasıl sahip olabiliyorlar?
TÜİK verilerine göre, boşanan çiftlerin sayısı 2020 yılında 136 bin 570 iken 2021 yılında 174 bin 85 oldu. Evlilik süresine göre boşanmalar incelendiğinde, 2021 yılında gerçekleşen boşanmaların %2,3 ü evliliğin ilk birinci yılı, %33,6'sı evliliğin ilk 5 yılı, %20,9'u ise evliliğin 6-10 yılı, içinde gerçekleşti.
Hayatın tümsekleri ve çukurlarından geçerken aşırı sarsıntılara uğramamak için psişik darbe emicilere yani amortisörlere ihtiyaç duyarız. Şu söz bana göre iyi bir amortisördür: “Hiçbir şey göründüğü kadar iyi veya göründüğü kadar kötü değildir.”
Bütün varlıkların özü olan insan, eğlence için, oyun için, yiyip içmek, gezmek, yatmak keyif sürmek için mi yaratıldı?
Günümüzde insanların çoğu çok dar bir hayat sürdürdükleri için mutsuzdur. Tek boyutlu insanların çağında yaşıyoruz. Kendimizde bulduğumuz ilk yeteneğin üzerine atlıyoruz. O yeteneğimizi başka her şeyi ihmal etme ve dışlama pahasına aşırı bir şekilde büyütüyoruz. Çocuklar sporda başarı gösterdikleri zaman kendilerini tüm yürekleriyle bu spor yeteneğine adıyorlar. Sporu beslemeyen her şeyi ihmal ediyorlar.
Atalarımızdan bize gelen “Her öküz, bir çubukla sürülmez.” sözünün anlamı derindir. Her insanın kişiliği farklıdır, herkesle aynı söylemle iletişim kuramazsın. “İnsanlara anlayacakları şekilde konuşunuz. Anlamayacakları şeyleri onlara söylemeyiniz” der Hz. Ali ”
Başarılı kişiler, hayatlarında uyum sağlamayı, ayarlama yapmayı ve gerektiğinde olumlu yönde değişmeyi çok iyi becerirler. Bu kimseler yeni bilgiler ışığında planlarını değiştirebilirler.
Peşinden koştuğumuz her amacın arkasında bir değer veya değerler dizisi vardır. Belli bir amacın peşinden gitmemizin sebebi benimsediğimiz değerlerdir. Eğer amaçlarımızdan biri, çocuklarımıza iyi bir eğitim sağlamaksa bunun sebebi, hem çocuklarımıza hem de iyi bir eğitimin yararına değer vermemizdir. Değerlerimiz amaçlarımızı belirler.
"Özür dilerim," diyebilmek, güçlü olmanın en kesin işaretlerinde biridir. Karşımızdakilere, onların ruhsal durumuna karşı duyarlı olduğumuzu gösterir. "Özür dilerim" sözünün sınırsız tedavi etme onarma gücü vardır." diyor Leo Buscaglia